Tanımlamalarla uygulamaların, tespitlerle hükümlerin, söylemlerle eylemlerin uyumu veya uyumsuzluğu yüz yıldır süregelen; demokrasi, hak, hürriyet ve siyaset üzerindeki yapılan beyin fırtınasına bu vesile ile maruzatımı arz etmek istiyorum.
Kimlik numarasına sahip sıradan bir vatandaş sıfatıyla giriş cümlesinde bahsi geçen kavramlar hakkında anladığımı ve merak ettiklerimi hem sual hem mülahaza olarak paylaşmak istedim.
Bu konuda yayınlanan, Sayın Ümit Şimşek ve Sayın Mehmet Ali Kayanın yazılarına yorum yazarak yaklaşımlarımı ifade etmeye çalışmakla beraber sebep sonuç birlikteliğini ifade etme imkanı olmadı.
Bazı arkadaşlarımızın yorumlarında yazarlara peşin ön yargı, etiketleme ve günübirlik politik değerlendirmelere göre suçlama, damgalama yolunu seçmesi; ilmi yaklaşım dışında, tezini ispat, hedef seçtiği kendi gibi düşünmeyeni ilzam hissiyatını ifade ederek rahatlama yolunu seçtikleri anlaşılıyor.
Risale Haberin, geniş müsamaha alanı sağlaması bile insanların demokrasi, düşünce ve ifade hürriyeti noktasındaki tahammül katsayılarının derecelerini de yükselmesine vesile oluyor.
Ne kadar farklı ve birbirine zıt fikirler de olsa marjinal yaklaşım, kendisi gibi düşünmeyene katlanamayan zihniyetin, özünde ve ruhunda demokratik anlayış henüz oturmamış demektir. Tahammül, sabır, kaynama ve patlama katsayısı standardın altında olanların demokrasiden, ifade ve vicdan hürriyetinden bahsetmeleri mantıklı sayılmaz. İmtiyazlılığı, gönlünde yatan kişi veya zümrenin kayıtsız şartsız hakimiyetini arzu ettiğinin göstergesidir. Kişi veya zümre diyorum, düşünce ve fikir demediğime dikkat çekmek isterim. Eğer ön yargıyı besleyen temel saik, demokratik bir ortamda fikir ve düşüncenin savunması olsa farklı fikirde gördüğü insanları etiketleyip, yafta yapıştırıp suçlama yoluna gitmez. Niyet okumak şeran caiz değildir. Zira Şeriat ele bakar kalbe bakmaz. Kolayca insanlara, falan partinin değirmenine su taşımak için böyle demek istiyor gibi ön yargılı suçlamalar bu zeminde ilmi ve fikri değeri olmayan ucuz kavgacı yaklaşımdır.
Şimdi sadede gelecek olursak. Demokrasinin, demokratlığın, reel siyasetteki karşılığı hakkaniyetin mümkün oldukça pratiğe yansımasıdır. Hakkın çoğulu olan Hukuk kavramı ilahi emirlerden, semavi dinlerin kitaplarından, peygamberlerin öğretilerinden etkilendiğini beşeri hukuk konusundaki bilim erbabı da kabul etmektedir.
Demokrasi kelime anlamı ve kökeni her ne kadar beşerin belirlediği kurallardan ibaret olsa da kural koyanların hayat değerlerine göre şekil alacağı muhakkaktır. Kurallar eğer uygulanacak toplumun ortak iradesi ile belirleniyorsa ortak irade ortak değerler kurallara yansıtacağı muhakkaktır.
Laik demokrasiyi din referanslı kuralların karşısına koyanlar gerçek demokrasinin uygulanmasını da istemiyorlar. Neden?
Toplumun ortalama değerlerinin kaynağı olan ortak vicdan, ortak hayat değerlerinin ana referanslarını belirleyen inanç endeksli değerlerdir. İşin kökünde insanlarımızın sağlam inanç değerlerinden olan rahatsızlık vardır.
Bu karşıtlık nereye dayanıyor derseniz biraz daha derine inilerek, Lozan hikayeleri sırasında yazılan senaryolara kadar uzandığı anlaşılır.
Bütün milleti potansiyel tehdit algılaması içinde yer alan ve devlet sırrı kılıfı içinde millete rağmen anlayışın hakimiyetini sürdürebilmek için bugün ortaya çıkan Ergenekon Örgütü benzeri organizasyonlarla her dönem provakasyonlarla cambaza bak oyunlarının oynandığı film defalarca vizyona konulmuştur. İrtica geliyor!!!!
Vatan bölünüyor!!!!...elden gidiyor!!!.. naraları defalarca atılmıştır.
Bu milletin, medarı iftiharı olan şeref levhalarının yazımındaki etken unsur, İslam medeniyetinin temeli olan Kuran ahlâkının hayata yansımasıdır.
Hakkın en güçlü olduğu, güçlünün haklı sayılmadığı bir hayat felsefesine, değer yargılarına sahip insanlardan teşekkül eden bir toplumun ortak iradesinin yansıması olan demokratik uygulamanın adı beşeri de pratiği itibarıyle meşrudur, makuldür, külli akla dayandığı için akla uygundur.
Mevcut konjonktürde ve pratikte beklentilere en yakın cevap verebilecek sistemdir. Teorideki tanımlamaya bir bir uygun değil deyip alternatifi de yok deyip kronik muhalif yaklaşım sahipleri ya uzayda yaşıyorlar ya da sadece karşı olmanın gereğini yerine getirmekle vicdanlarını rahatlatıyor olmalılar.
Kamu vicdanı toplumu meydana getiren fertlerin vicdanlarının ortalamasıdır.
Bediüzzaman hazretleri ferdi, bireyi merkeze alarak; bir insanın yaratılış gayesini hatırlatıp, uhrevi parametreyi esas alan dünyevi yaşama biçimin, temel hayat değerlerinin insanların, aklına, kalbine, ruhuna ve genlerine varıncaya kadar tereddütsüz kuvvetli bir imana sahip olmasına himmetini hasretmiştir.
Birey vicdanının ziyası için din ilimlerini, aklın aydınlanmasının fen ilimlerini tahsil edilmesi gereğinin önemine hem mikro düzeyde hem makro düzeyde girişimleri olmuştur.
Hayat değerleri olarak anlaşamadığı halde ilk meclise dahi din ve fen ilimlerin okutulacağı bir üniversitenin yapılmasını teklif etmiş ve 163 mebusun onayı ile teklifi çıkarmıştır.
Keza Osmanlının son zamanlarında da ilk işi medresetüzzehra talebi için İstanbula gitmiştir.
Barlaya sürgün edildiğinde en çetin şartlar, zindanlara, işkencelere rağmen bugün istifade edenlerin sayısı bilinmeyen milyonlara ulaşmıştır. Kalbi umumi, ortak vicdanı tamir etmiş, yansımaları bütün dünyada hissedilmektedir.
Siyasete yaklaşımında şu söz manidardır. en büyük hile hilesizliktir diyerek iman hizmetine mesaisini yoğunlaştırarak en büyük siyaseti hayata geçirmiştir.
Reel siyasetin tabiatında rekabet, propaganda, hile, yalan, dolana cevaz veren metotlarına asla tevessül etmeden, gizli bir gündemi olmadan, taban tabana zıt bir zihniyetin oluşturduğu, bariyerleri ve labirentleri ustalıkla, şeffaflıkla aşmasını bilmiş hedefine de ulaşmıştır.
Risale-i Nurdan ders alan insanların oluşturduğu ortak vicdan, kanaat, hayat değerlerinin pratiğe demokratik yansımasından ne çıkacağını ona karşı olanlar çok iyi biliyorlar.
Evet bugün toplumun ortalama vicdanının ana kodları genel olarak risale öğretisinin yansımalarını taşımaktadır.
Bu rüzgarı gören ehli ilhad provokasyonlar, manüplasyonlarla cumhuriyetin kazanımları diye tabulaştırdıkları, zamanında cebri, keyfi, küfri kanunlarını bahane ederek bu gelişimi engellemek istiyorlar.
Demokrasinin gerek şartlarının yerine gelmesi ile yeter şartlarının göz ardı edilmesi uygulamalarda istenmeyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bazı dernek ve özellikle sendikaların seçimlerde temsilci ve delegeleri bir şekilde çeşitli yönlendirme -burada yazılamayan yöntemler- ile saltanatlarını devam ettirdikleri görülmektedir. Organize azınlıkla çoğunluğun üzerinde bir şekilde hakimiyet ve saltanatlarını sürdürmektedirler.
Bir çok organizasyonda bu ve benzeri çarpıklıkları görmek mümkündür. Demokrasinin gerek şartı olan parmak hesabı dışında her türlü hile ve manüplasyonu mübah gören azınlık örgütlenmesi, çete benzeri yapılanmalar gönüllülük üzerine kurulu sivil toplum kuruluşlarında ciddi problemlere neden olmaktadır. Bu gibi menfi örnekler haliyle demokratik sisteme olan olumlu kanaatleri zedelemektedir.
Sosyal gruplarda bilhassa manevi hizmet organizasyonlarında siyasetin mübah gördüğü taktiklerden arınmış, vicdanların vahid-i sahih ve hakkaniyet, adalet-i mahza, azimet ihtiyar edilmesine itina gösterilmelidir. İmanla yalanın asla bir arada telifi mümkün olmadığından hakimiyet ve saltanat için siyasetin tabiatındaki olumsuzluklara demokrasi kılıfı ile tevessül edilemez.
Bunlar bizim ülkede olmuyor diye hüsnü zan ediyoruz. Belki Afrika ülkelerinde uygulanıyordur. Hani insanın aklına her şey geliyor. Demokrasi ya çoklu düşünce ikliminde her türlü görüş akla gelebiliyor.
Risale-i Nur hareketi ve cemaati, demokrasi küfür rejimi diyen din adına siyasete giren gruplara da demokrasinin faziletini kabul etmesini sağlamıştır.
Siyasi iktidarın belirlenmesinde, demokratik anlayışın kamu vicdanında makes bulmasını sağlamakla beraber aynı hareket kendi evinde meşrutiyeti meşrua anlamındaki şeri demokratik yaşama biçimini kâmil manada hayata yansıtabildiklerini söylemek mümkün değildir. Bazı gruplarda demokrasinin kuru gerek şartlarının bir kısmına riayet edip ortak vicdanı yansıtacak meşru demokratikliği gölgeleyecek manüplasyonlarla örnek olma vasfına gölge düşürebilmektedir.
Hak davanın mensuplarının tevessül ettikleri vasıtalar da hak olmak iktiza eder.