Son zamanlarda İslam’da toplumun yenilenmesini, İslam’ın esas unsurlarıyla mücadeleye dönüştüren, İslami olmaktan uzak bir anlayış türedi. Bu anlayış, dinin esaslarında bir değişimi öngören “reform” anlayışıdır. İslam’da tecdid ise, toplumun içinde bulunduğu çağda Kur’an ve sünnetten taviz vermeden dinin o döneme daha çok bakan yönlerini öne çıkarmaktır denilebilir. Ebu Davud’un Peygamberimiz (SAV)’den rivayet ettiğine göre; “Allah her yüzyıl başında bu ümmetin dinini yenilemek için birini gönderir” hadisi tecdidi ifade etmektedir. Bu anlamda her asırda toplumlar, zamanın değişiminin getirdikleriyle birlikte farklılıklar arzeden sınavlar vermişlerdir. İslam, her asra bakan bir tazelenme ile bu değişimi mümkün kılan bir hüviyete sahiptir.
Tecdid, toplumun anlayışını ve yaşantısını tazeleme, yenileme ve toplumu Kur’an ve sünnete rabtetmeyi ifade etmektedir. Ancak reform ise, dinin temel kaynaklarında bir değişimden bahisle Kur’an ve sünneti topluma uydurmak şeklinde ifade edilebilir. Reform aynı zamanda, İslam’ın kaidelerini toplum yaşantısına göre tevil edip yorumlayarak dinin tahrif edilmesini netice verir. Yani tecdid toplumu değiştirmeye yönelik iken, reform dinin asli hüviyetini değiştirmeye odaklanmıştır. Bir başka yönüyle tecdid, toplumun dinin mevcut kaidelerini yeniden anlama ve yaşamasını sağlamak iken; reform dinin asli yapısını bozarak topluma uyarlamaktır.
Yukarıdaki hadiste işaret edildiği gibi, Peygamberimiz (SAV)’den sonra her yüzyılda toplumdaki bozulmalarla mücadele edip toplumu ıslah etmeye çalışan pek çok alim gelmiştir. Bu alimlerden en çok öne çıkanlardan birinin İmam Gazzali olduğu söylenebilir. Gazzali, kendi dönemindeki Meşşai felsefesi ve Batınilerle mücadele etmiş ve bu mücadelede başarılı olmuştur. Ayrıca “İhya” adlı kitabıyla da toplumdaki İslami hayatı canlandırmaya çalışmıştır. M. Watt, Gazzali için “gerçekten İslam teolojisi alanında ondan sonra gelenlerin hepsine etkisi olmuştur” derken, İmam Yafii de “Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelmesi caiz olsaydı bu Gazzali olurdu” demiştir (TDV İslam Ansiklopedisi). Gazzali toplumu yenileyen müceddidler içinde öne çıkan bir örnektir. Bu anlamda İmam Gazzali, hem İslam’a aykırı görüşlerle mücadele etmiş hem de toplumun Kur’an ve sünnete yönelmesini sağlayarak toplumu yenilemiştir.
Tecdid ile reform arasındaki farka ve bugün toplumu yenileyen fikirleri ortaya koyanlara bakarak günümüzün manevi mimarları hakkında fikir sahibi olabiliriz. Toplumda bugünün şartlarında küfürle, bidatle ve günahlarla mücadele edip Kuran ve sünneti ihya etmeye çalışan kimseler bizi bu anlamda tatmin edecektir. Reformistler, küfür ve bidat ile mücadele etmek gibi bir zahmete asla girişmemiştir. Ayrıca Reformistler, yüzyıllardır ümmetin ittifakla kabul ettiği mevzuları inkarı ve İslam’ın esasları ile mücadeleyi kendilerine vazife bilmişlerdir. Kader inancı ve mucizeleri inkar etmek ile ümmetin ittifak ettiği manevi şahsiyetleri hafife alarak hakaret etmek reformistlerin en belirgin özelliklerindir. Bunun yanında sahabeleri tenkit etmeyi, Kuran’da ve sünnette hata bulmayı iş edinmişlerdir. Hata bulamadıkları yerlerde şahıslara yüklenmişler ve hadis ilminin bilinen konularını sanki hiç bilinmeyen konularmış gibi servis edip mevzu hadisler üzerinden tüm hadis külliyatını hedef almışlardır. Bu yönüyle de yaptıkları bu reformlar ile bir tür din düşmanlığı yapar hale gelmişlerdir.
Bu reformist anlayışla dinde reform çalışmalarını, dini tahrif etmeye yönelik kasıtlı yapanlar olduğu gibi bilmeyerek onlardan etkilenenler de bulunmaktadır. Ne yaptığının farkında olarak sünnete ve Kur’an’ın hükümlerine halel getirmeye çalışanlar ile farkında olmayarak bu işlerin içinde olanlar elbette bir değiller. Bizim burada sesimizi duyurmaya çalıştığımız kitle farkında olmayarak bu işin içine dahil olanlar.
Reformistlerin bir diğer belirgin özelliği de akılcılıktır. Öncelikle akılcılığı öne çıkaran, dini ifsat etmeye çalışan bu kitleye seslenerek, farkında olmayanlara durumu izah etmeye çalışalım. Eğer din sadece akıldan ibaret olsaydı siz; ahireti, şehitliği, İsa (A.S.)’ın göğe çıkarılmasını ve İsa (A.S.)’ın doğumu ile ilgili hadiseleri nasıl açıklarsınız? Din, akıl ve kalbin birliğiyle bir bütündür. Günümüz insanlarının akılları gözlerine de inmiş olsa, ampirik veriler gerçekliğin en önemli şartı olarak da görülse, akılcı bakış açısı modernite ve çağın bir gerekliliği de bilinse, metafizik/ruhsal/manevi anlam her daim bütünün en kötü ihtimalle ikincil parçasıdır. Yani ruhsuz beden bu dünyaya hitap etmiyor! Öyle bir güruh var ki; bugün televizyonlarda, akademi dünyasında ve birçok alanda kendilerini gösteriyorlar. Öyle noktalardan giriyorlar ki; adeta dinin esaslarında açık bulmaya çalışıyorlar. Batı toplumu metafizik kavramı üzerinde ihtisas yaparken bizim bu akılcı güruh mucizelere ve kerametlere takmış durumdalar. Yoga yapınca ruh dinleniyor ama zikir halkasına girip seyri süluk edince gericilik, çağ dışılık oluyor.
Genlerimizle oynuyorlar, bu oyunu görmeliyiz. Bu güruh aslında akılcılığı temsil etmiyor, akılcılık kavramını kılıf yaparak pozitivizme zirve yaptırırken manevi kodlarımızı yok etmeye çalışıyorlar. İnsanı sadece bedenden ibaret görüyorlar, oysaki beden ve ruh birlikte olunca insan oluyor. Bunların kader anlayışı, hadis anlayışı ve cinlere bakışları hepsi aynı telden çalmıyor görünse de aslında aynı amaca hizmet ediyor. Hepsi sanki felsefik bir arayışın içinde bugünün doğrularını bulmaya ve çağın gereksinimlerine göre hareket etmeye çalışıyorlar. Ancak niyetler aynı.
İmam-ı Gazzali kısır döngüye giren ve insanı bir çıkmaza sürükleyen felsefenin önüne set çekmiş ve sorgulama yaparken her şeyin akıl ile sorgulanmasının insanı imansızlık hastalığına sürüklemesinden hareketle bu hastalığa merhem sunmuştur. Bu dinde hiçbir şey sorgulanamaz anlamında değil elbette. Dinin açık hükümleri vardır, bunlar Allah’ın ayetleridir ve Peygamber (SAV)’in sünnetiyle Allah’ın ayetleri bir bütündür. Bunun dışında dinde olan şeylerde elbette farklı fikirler olabilir. Ancak dinin esaslarına yönelik tartışmalar açmak, suyun kaldırma kuvveti ya da yer çekimi gibi belirli bir çerçevesi olan ve değişmesi mevzu bahis olmayan Allah’ın kanunlarını tartışmaya açmaya benzer.
Kuran’a göre varlık alemi gayb ve şehadet alemi olarak iki kısma ayrılır. Kur’an gaybi, yani gözle görülemeyen, gizli olan ve sadece akıl ile izah edilemeyen konular üzerinde önemle durmuştur (Ökten, 2015). Kuran’da bu konuya ilişkin bazı ayetler şu şekildedir;
“(Habîbim, yâ Muhammed!) Bunlar gayb haberlerindendir ki, onu sana vahyediyoruz. Yoksa, içlerinden hangisi Meryem'i himâyesine alacak diye kalemlerini (kur'a için nehre) atarlarken, sen onların yanında değildin! (Onlar) birbirleriyle çekişirlerken de yanlarında değildin!”(Al-i İmran, 44)
“Ve nefse ve onu (güzel bir şekilde yaratıp) düzenleyene! Sonra da ona (o kişiye) günâhını ve takvâsını (neyin isyan, neyin itâat olduğunu bildirerek) ilhâm edene (yemîn olsun)! (Ki) onu (o nefsini, günahlardan) temizleyen muhakkak kurtulmuştur!”Şems (7-9)
“(İnkâr edenler) yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kendileri için onlarla akıl erdirecekleri kalbler ve onlarla işitecekleri kulaklar olsun! Ama şu gerçek ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalbler (basîretler) kör olur.”(Hac, 46)
“Böylece kervan (Mısır'dan) ayrılınca, babaları: “Doğrusu ben, gerçekten Yûsuf'un kokusunu duyuyorum. Eğer bana bunaklık isnâd etmeseydiniz (beni tasdîk ederdiniz.)”dedi.
(Onlar:) “Allah'a yemîn olsun ki, şübhesiz, sen hâlâ eski yanlışlığındasın” dediler.
Nihâyet müjdeci gelip onu (o gömleği Ya'kubun) yüzüne koyunca, hemen(gözleri) görür hâle geri geldi. “Size, 'Bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından şübhesiz ki ben biliyorum' demedim mi?” dedi.”(Yusuf, 94-96)
Bu reformistlerin bir de tarihselci bakış açıları var. Yani Kuran’a dair bir hükmün o döneme ait sorunlara yönelik indirildiği ve o dönemde sınırlı kaldığı bugüne hitap etmediğini söylemeye çalışıyorlar. Oysaki; Kuran çağlar aşan bir anlayış ortaya koyuyor ve hükümleri esaslarda değişmiyor detaylarda zamanın toplumuna uyumluluk ile yenileniyor. Eğer böyle olmasaydı İslam’ın son din olmak gibi bir iddiası olmazdı. Her gelen nesil her gelen çağ kendi dinini inşa ederdi. Yani bunların din anlayışı Hz. Ali’nin sözlerini hatırlatıyor bizlere. Ne diyor hazret; “Eğer inandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” Din, inanç demek bir manada. Yani inanmak kelimesi her şeyiyle gözle görüneni ifade etmiyor. İnsan bazı görmediği şeylere de inanır. Allah’ın varlığına inandığı gibi.
Şimdi soralım bu reformist ekibe. Siz ne için çalışıyorsunuz? Bugüne kadar İslam adına ne yaptınız? Kaç kişinin imanını kurtarmasına vesile oldunuz? Kaç inançsızın elinden tutup İslam’a davet ettiğiniz? Kaç kişiye Kuran öğrettiniz? Amacınız ne? Hadis ilmine vakıf olanlar hadislerin tümünün sahih olmadığını bilmiyorlar mı? Bu konuda yazılmış uydurma hadisler diye çalışmalar yok mu? Niçin bu kadar hadislerin uydurma olanları ve zayıflığı üzerinde duruyorsunuz? Niçin Peygamber (SAV)’in sözlerini sıradanlaştırıyorsunuz? Bugün özgürlüklerden bahsediyorsunuz. Pekala, dini 1400 senedir geldiği şekliyle yaşamaya çalışan insanlar varsa ve erkeklerle kadınların bir arada bulunmasından rahatsız oluyorlarsa; siz niçin bu durumu çağ dışı olarak değerlendiriyorsunuz? Bu sadece İslam’da yoksa bazı Yahudi ve Hristiyan anlayışlarda da benzer durumlar görülebiliyorsa niçin bu insanların görüşlerine saygı duymayı denemiyorsunuz? Nerede çağınızın özgürlük anlayışı? Tüm bu durumlara binaen Müslümanları içi boş ve fayda getirmeyen mevzularla uğraştırıp yayılan imansızlık hastalığıyla meşgul olmaktan alıkoyan bu kitlenin “Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiği zaman ise: ‘Biz ancak ıslah edici kimseleriz’ derler.” (Bakara, 11) ayetinden dehşet alması gerekmiyor mu? Ayrıca bu Müslümanlara olan adavet neden? Bu neyin alameti? Birçok İslam beldesinde çıkan mezhep savaşları yetmedi mi ki; bu reformistler Müslümanların geçmişine dair olan geleneğini yerden yere vurarak yeni bir tefrikaya sebep olmaktan haya etmiyorlar! Müslüman, Müslüman’ın eksiğini hafife alarak ya da geçmişini yok sayarak düzeltmeye çalışmaz. Müslüman birbirinin eksiğini ikmale çalışır, yeni tefrikalara neden olmaz ve zamanın hastalıklarına karşı birlik içinde mücadele etmeye çalışır.
Hasılı geleneğin eksikleri olabilir, yenilenmesi gereken yerleri olabilir ancak gelenek bu dinin ve milletin tarihidir, geçmişidir, yaşantısıdır. Kendimizi, aslımızı kaybetmeden yenileyebiliriz lakin bizim asli değerlerimize dokunarak bizde değişiklik meydana getirmeye çalışanlara lütfen müsaade etmeyelim. O sorgulamaya dayalı felsefi anlayışımızı dinde esaslara dokunanlara karşı daha çok gösterelim Vesselam…
Kaynakça
Gülşen ÖKTEN, Kur’an’a göre Bilginin Kaynakları, Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 39, 2015, ss. 205-228.
TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/gazzali
Al-i İmran Suresi, 44
Şems Suresi, 7-9
Hac Suresi, 46
Yusuf Suresi, 94-96