Reşit Haylamaz hocanın dikkatine

Abdurrahman İRAZ

Herkes, üzerine yüklenen vazifeyi ifa etmenin gayretinde, telaşında. Kimse dışardan gelen tepkileri, feryadları, isyanları işitmiyor bile. Herkes harıl-hurul çalışıyor ve insanlara sadeleştirmenin ne kadar büyük ve faziletli bir iş olduğunu anlatmanın dayanılmaz ağırlığı altında muazzam bir yarışa girmiş.

Mesela öteden beri çokça değer verip takib eteğim bir değerli yazar kalkıyor zorlanarak önce"aslında benim söz söylemeye hakkım yok zira ben nur talebesi değilim" dedikten sonra "öteden beri edebi metinlerin sadeştirilmesine ben de karşıyım" diyerek "amma" ile devam eden sözlerine bin dereden su getirerek sadeleştirmeye, istemeye-istemeye "cevaz" vermeye çalışması ve nazar-ı müsamaha ile bakılması gerekliliğine sözü getirmesi yazıktır, günahtır. Hem sadeleştirmeye karşı olacaksın, ve hem de dışardan biri olarak cevaz vereceksin. İnkisar-ı hayale uğradım.

Öte yandan bir televizyonda, dünyanın dört bir yanında hızla gelişen ve inkişaf eden Risale-i Nur hizmetini, Polonya'da, Rusya'da, Filipinler'de, Arjantin'de, Şili'de, Peru'da, bütün Arap ülkelerinde, Asya'da Avrupa'da, Kuzey ve Güney Amerika'da,
Afrika'da dünyanın dört bir yanında yüz binlerce gencin toplanıp "Risale-i Nur Sempozyumları" yapmaları, oralardaki her ilde sayıları 10'larla ifade edilen medreseler, haftanın 7 günü her gece sadece İstanbul'un yüzlerce noktasında yapılan risale derslerini göz ardı ederek, sadeleştirilmiş Lem'alar'ı gösterip "artık gençler de Risale-i Nur okumaya başladı" gibi laflar etmesinin büyük ayıbını spikerin kendisinde değil kendimde kabul ediyorum. Zira mesela bu güne kadar hiçbir cumartesi günü onu arayıp "sevgili kardeşim bu gece Topkapı'da Hamidiye Vakfı'nın yaptırdığı ve her cumartesi günü bin, evet yanlış okumadınız 1000 kişiden fazla kalabalığın -ki bunların yüzde 80'i üniversiteli gençlerdir- bir arada Bediüzzaman'ın orijinal Lem'alar'ından ders dinlediği -Fırıncı ağabeyin tabiriyle- Dolmabahçe sarayı medresesine davet etmedim." Evet sadece cumartesi günü Aslanbey Vakfı, Hamidiye Vakfı, Suffa vakfı, Yeni Asya vakfı, İİKV (İstanbul İlim Kültür Vakfı) hizmet vakfı, Hayrat Vakfı, Envar gibi ve daha niceleri İstanbul'da en az  200 yerde her gece üniversiteli gençlerle ders yapılmaktadır.

Sayın Reşit Haylamaz, Bediüzzaman'ın el yazması Kastamonu lahikasından alınma ve yeni yazıda neşredilmemiş olan bir mektubunu sadeleştirmeye dayanak gösteriyor. Söz konusu paragrafta Bediüzzaman hazretleri talebelerine bir fetva veriyor, doğrudur. Ama adres veriyor. Şu, şu, şu konular, şu sayfadan bu sayfaya kadar diyor. Şimdi Üstadın bu konuyla ilgili söylediğini okuyucularımın izanına bırakıyorum. Buyurun beraber okuyalım:

''Saniyen: Burada, Lise mektebine tesirli bir nur girdi. O da Otuz İkinci Söz'ün Birinci Mevkıfı, Otuzuncu Lem'a'nın ism-i Adl ve Hakem Nükteleri, Tabiat Lem'ası hâtimesine kadar, Âyetü'l-Kübrânın, 'Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine giren herbir misafir...' diye başlayan Birinci Makamın başından ilham, vahiy mertebeleri hariç
kalıp, ta On Sekizinci Mertebe olan kâinatın hudus hakikatı, ta imkâna kadar, yeni hurufla, bir ihtar-ı maneviyle izin verdik. Daktilo (el makinası) ile kendilerine yazdılar. Siz de bu dört parçayı birden cilt yapıp yeni huruflaehl-i inkâra on ikilik top güllesi gibi
atabilirsiniz.
Fakat yirmi sene evvelki Türkçe ile şimdiki Türkçe farklı olduğundan, yeni Türkçe için bazı kelimat-ı Arabiyede tasarruf edildi. Siz de öyle yapabilirsiniz. Risale-i Nur yirmi sene evvelki Türkçe ile konuşur. O zamanı görmeyen gençlere teshilat olması için bazı tabiratı değiştirirseniz iyi olur."

Yukarda görüldüğü gibi Bediüzzaman Hazretleri 1950'den sonra yaptığı tashihatta koyu siyah ile yazılmış cümleyi çıkarmış ve sadece kırmızı olan yeri bırakmıştır. Zaten şimdi Üstadın "mutlak vekilim" dediği talebelerinin kontrolünde olan aşağıda isimlerini yazdığım ve nüshalarını Üstadımızın kendi eliyle kontrol ve tashih ettiği
Kastamonu lahikalarının hiç birinde bu paragraf yer almamaktadır.

Sözler yayınevi : Mustafa Sungur
Envar yayınevi: Ahmet Aytemur
İhlas nur : Said Özdemir
Söz yayınevi : Mehmet Fırıncı

Yanlış anlamaya meydan vermemek için Hz. Üstad yeni yazı neşirde bu cümleyi çıkarttığı halde siyak ve sibakını yok sayarak fetva diye bu söze sarılmak hoş olmamış.

Hadi onu da geçelim, bu sadeleştirme talimatını Bediüzzaman'ı görmemiş, sohbetinde oturmamış, rahle-i tedrisatından geçmemiş ve kendine "seni talebem kabul ettim" denmemiş birisinin olduğu gün gibi ortadadır. Zira Risale-i Nur külliyatının sahibi olan zat, onlara "sizi mutlak vekilim tayin ettim" dediği ve isimlerini sadeleştirmeye çalıştığınız kitapların bir çok yerinde yazdığı  zatların, tek biri bile bu yaptığınıza nazar-ı müsamaha ile bakmıyor ve bu zatların hepsi infial halinde oldukları halde hiç kimse "yahu bu ağabeyler Üstadın has talebeleridirler bu ağabeylerin gönüllerini yapmak lazım" demiyor. Bediüzzaman'ın bu talebelerinin infialine karşı "su-i zan ediliyor" deniyor. Pes doğrusu...

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Elmalılı Hamdi Yazır hazretlerine Kur'anı tefsir etmesini isteyen Mustafa Kemal'e yanındakiler "neden Kur'anı tefsir ettiriyorsunuz paşam" diye soruyor. Mustafa Kemal'in cevabı hayli ilginçtir. "Tefsir edilsin ta ki ne mal olduğu ortaya çıksın." Fakat Cenabı Allah Kur'an'ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu Risale-i Nurla da dünyaya gösterdi. Sadeleştirilen Elmalılı tefsirinin
orjinalini piyasada gören var mı?

Risale-i Nur için Bediüzzaman "kardeşim Risale-i Nur benim malım değil ki parmak karıştırayım, Risale-i Nur Kur'an'ın malıdır. Hariçten parmak karıştırılamaz" diyor. Bir çok yerde yine herkesin bildiği gibi "bana yazdırıldı" diyerek nur risalelerinin aslında Vehbi olduğunu dolayısı ile ancak yine bir Vehb-i ilahi ile değiştirilebileceğini anlatıyor. Evet buna delil de Bediüzzaman'ın kendi özel konuşmasında Türkçesinin çok kötü olduğunu güçlükle anlaşılabildiğini ve hatta bazen yanındaki talebesi Zübeyir ağabeyin tercüme yaptığı, fakat risalleri yazdırdığı zaman adeta bir şair gibi kelimelerin arka arkaya geldiği ve çok temiz konuştuğunu hem talebelerinin naklinden hem de elimizdeki kitaplardan anlayabiliyoruz.

Son söz... Ben yine hüsn-ü niyetimi kaybetmeden diyorum ki: eğer gerçekten hizmet amacı güdülerek yapılıyorsa bu sadeleştirme, müellifinin vasiyetine sadık kalarak, üzerindeki "Risale-i Nur külliyatından Lem'alar. Müellifi Bediüzzaman Said Nursi" ibarelerini kaldırarak yerine kitab için başka bir isim ve sadeleştirmeyi yapanın
ismi yazılırsa en azından müellifin o sözüne sadık kalınır. Türkiye'de ve dünyada bütün nur talebeleri Ufuk Yayınlarından gelecek bu müsbet hamleyi ve açıklamayı bekliyor.

Saadet ve selametle kalınız.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.