Bismillahirrahmanirrahim
Arkadaş!
Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm.
Her bir sünnet veya bir hadd-i şer’î, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda, insan zerre miskal o sünnetlerden inhiraf ve udûl ederse, şeytanlara mel’ab, evhama merkeb, ehval ve korkulara ma’rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiye olacaktır.
Ve keza, o sünnetleri, sanki semâdan tedellî ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki, onlara temessük eden yükselir, saadetlere nâil olur.
Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semâya çıkmak hamakatinde bulunan Firavun gibi bir firavun olur. (Mesnevi-i Nuriye, Katrenin Zeyli)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
baîd : uzak
bu’d : uzaklık
cehil : cahillik, bilgisizlik
cihet : yön
dalâlet : doğru yoldan sapkınlık
dalâlete düşmek : doğru yoldan sapmak
ef'âl : fiiller, işler
ehval : korkular
enâniyet : benlik
evham : kuruntular, şüpheler
hadd-i şer'î : İslâm dininin emir ve yasakları, esasları
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hamakat : ahmaklık
hendese : mühendislik ilmi; plân, proje
hilkat-i âlem : âlemin yaratılışı
inhiraf etmek : sapmak, yönünü değiştirmek
karîb : yakın
keza : aynı, aynı biçimde
kezâlik : bunun gibi
kurb : yakınlık
ma’rez : ortaya çıkma yeri
matiye : binek hayvanı
mel'ab : oyuncak
merkeb : binek
muhalefet etmek : karşı durmak, zıt gitmek
mücâzât : cezalandırma
mükâfat : ödül
nâil olmak : ulaşmak, erişmek
nâzır : bakan; yönelik
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nokta-i sevda : siyah nokta; burada nefis kastediliyor
remz/remiz : işaret
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
saadet : mutluluk
semâ : gökyüzü
sünnet : Peygamberimizin (a.s.m.) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şems : güneş
teâmî : görmez gibi görünmek, görmezden gelmek
tedellî eden : aşağıya sarkan
temessük eden : sarılan, tutunan
tenezzül eden : aşağıya inen
tesir etmek : etkilemek
tevlid etmek : doğurmak, sebep olmak
udûl etmek : geri dönmek
ukde : düğüm, çözümü zor iş
vesvese : şüphe; asılsız düşünceler
zerre miskal : çok az miktarda, zerre ağırlığında
ziya : ışık, parlaklık
zulmet : karanlık