Risale Haber-Haber Merkezi
Gazeteci Nuriye Akman, uzun yıllar sonra gittiği Mekke'de Kabe ziyareti ile içine girdiği ruh halini anlattı. Zaman'daki yazısında Kâbe'nin 14 yıl aradan sonra kendisini çağırdığını ifade eden Akman, 'Gel gözlerini bir kez daha bana göm' dedi" şeklinde açıkladı.
Mekke ve Medine'de yaşadıklarını kaleme alan Akman, "Özlem kendini aşikâr etmiyor ama bir damla su düşmeye görsün üstüne, saklandığı yerden başını kaldırıyor tohum, hızla serpiliyor, Kâbe'ye girerken yürüyen bir ağaçtım artık" dedi.
Kabenin kalbe enerji pompaladığına dikkat çeken Akman, yazısında şu görüşlere yer verdi:
"Kâbe her şeye rağmen kalbinize enerji pompalıyor, yaşadığınız olumsuzluğu unutuyorsunuz. Cidde-Medine hattında ilerlerken yolun iki tarafındaki sıra, dağlar size çalkantılı bir denizde yüzdüğünüz izlenimini veriyor. Dağların o kıvrımları sanki dalgalar da siz üstünde sörf yapıyorsunuz. Fakat daha sonra Mescid-i Nebevi'de kadınlar için uygun görülen ziyaret esasları sizi kahrediyor.
Çünkü o gerçekten içi de dışı da görkemli yapıda yüz binlerce kadın birbirleriyle yarıştırılıyor. Namazdan sonra Resulullah'ın mübarek kabrine daha yakın olma fırsatını yakalayabilmek için ne zaman hangisinin açılacağı belli olmayan kapıların önünde bekletiliyorsunuz. Yüzleri peçeli Suudi yetkililer, ellerinde megafonla "Türkler şuraya, Farsiler şuraya, Endonezyalılar buraya" diye bağırıyor, sizi itekleyip kendi milletinizle kümeleşmeye zorluyor. Ziyaretçiler de nerede bulundukları bilincinden uzak bir şekilde bağrışıyor, korkunç bir kaos yaşanıyor. Oysa Allah'ın sevgilisinin huzurundasınız. İnsan bırak sesini yükseltmeyi, nefes almaya korkar. Utanıyorum, neredeyse kaçacağım huzurdan.
Yanımda rehberim Ayşegül Bozdoğan var. Elimi sıkıca tutuyor, kapılardan biri açıldığında oraya hamle edeceğiz. Birkaç dakika içinde geçersek ne âlâ, yoksa dışarıda kalacağız. Çünkü herkesin birden içeri girmesi mümkün değil, atak davranan maddi olarak mübareğe yaklaşacak.
Nihayet erkeklerin boşalttığı mekâna kadınların alınma vakti geliyor. Açılan kapıya hurra ettik. Birbirimizi eze eze koşuyoruz. Mahcubiyetten hıçkırıyorum, bütün vücudum zangır zangır titriyor. Sesim duyulmasın diye atkımla ağzımı kapıyorum. Hayır! Böyle olmaz. Bunun adı edepsizlik. Layık değiliz Resulullah senin huzuruna gelmeye. Tek tek sıraya sokmalılardı bizi. Fısıldamamalıydık bile. Ayaklarımızın ucuna basmalıydık. Yürümemeli, kaymalıydık. On beş saniye yeterdi o yeşil kubbeye bakmaya. Birbirimizin sırtına binerek, o daracık alanda namaz kılmaya kalkmamalıydık. Sadece af dilenebilirdi burada. Ne cennet, ne şefaat istemeye yüzümüz olurdu."