Türkiye'nin önemli ilmi dergilerinden Rıhle dergisinin 10. sayısı çıktı. Dergi bu sayısında "Dünyevileşme" konusunu masaya yatırıyor.
Dünya, döne devrile zamandaki yolculuğuna devam ediyor. Âlem-i kevn-i fesad'da oluşun tabii bir tezahürü olarak oluşlar ve bozuluşlar birbirini izliyor.
Her ne kadar "âlem-i kevn-i fesad" tanımlamasındaki tertip "oluş"la başlıyor ve "bozuluş" onun arkasından geliyor ise de, bu, sürecin başlangıcı itibariyledir. Âlemin ilk yaratılışı dikkate alındığında "oluş"un "bozuluş"a tekaddüm ettiği bedihidir. Ancak süreç başladıktan sonra her yeni oluş, bir önceki oluşun bozuluşu ile kaim olduğundan, "âlem-i fesad-ı kevn"dir artık söz konusu olan. Bu demektir ki "bozuluş" olmadan "oluş"tan söz etmek mümkün olmayacak.
"ez-Zulmü lâ yedûmu ve in dâme demmere; ve'l-Adlu lâ yedûmu ve in dâme ammere" (Zulüm daimi olmaz, şayet olursa tarumar eder. Adalet de daimi olmaz, şayet olursa mamur eder) sözünün anlattığı, "oluş ve bozuluş hakikati"nin sosyolojisinden başka bir şey değildir.
Bu hakikati saadet asrından sonraki süreç için de her alanda aynıyla vaki olarak tesbit ediyoruz. İman safiyeti, takva hassasiyeti, ahlak seviyesi… "oluş ve bozuluş" hakikatinin tezahürü olarak tarih içinde hep inişli-çıkışlı bir seyir izlemiştir. Tarih kitapları, zühd ve rekaik konusundaki eserler, yolumuzun iki tarafına "dikkat: bid'at" uyarı levhaları koyan çalışmalar bu seyrin asırlara uzanan işaret taşları olarak önümüzdedir.
"Âlem-i fesad-ı kevn" süreci bir kere daha ve "nihaî olarak" devrede. Ama bu sefer durum gerçekten farklı. Farklı, zira neyin "bozuluş" olduğu ve onun yerine neyin "oluş" makamında mukim bulunması gerektiği konusunda Ümmet-i Muhammed'in kafası hayli karışık.
Meselenin hassasiyeti, "dünyevîleşme" dediğimiz durumun –kelimenin bütün anlam boyutlarıyla– "letafetinden" kaynaklanıyor. Dünyevîleşmenin bir "problem" olduğu ve bu problemin hangi süreçler sonucunda hayatımıza "temel belirleyici" olarak nüfuz ettiği konusu henüz hak ettiği ölçüde ilgimizi çekmiyor. Zira o, hayatımıza derinlemesine nüfuz etmiş olması itibariyle "var"; ama kendisini kolay ele vermemesi, varlığını hissetmemizi sağlayan mekanizmaları en rafine metotlarla devre dışı bırakması ve adeta bilincimizi dumura uğratan bir "uyuşturucu" etkisiyle bizi "fark ettirmeden" kendisine bağlaması itibariyle "yok"!
Modern zamanların postmodern aşamaya evrildiği günümüzde insanlık olarak içinde bulunduğumuz durumu farklı kelimelerle ifade etmek mümkün. Ama şu bir gerçek ki, durumu ifade etmek için hangi kelimeyi kullanmayı tercih edersek edelim, hakikat değişmeyecektir: Yaşadığımız durum tam anlamıyla "dünyevîleşme"dir!
"Dünya hayat"ın mutlaklaştırılması, insanın heva ve heveslerinin meşruiyetin hem biricik kaynağı, hem de biricik ölçüsü olarak hayatın merkezine yerleştirilmesi, insanlık dışındaki âlemlerin, öte dünyanın ve manevî değerlerin şu veya bu tarzda yok sayılması dünyevîleşme olgusunun dışavurumları olarak işaretlenmesi gereken olgulardır.
Rıhle bu sayıda işte bu "latif tehlike"ye dikkat çekiyor.
Bu sayının ilk yazısı Ebubekir Sifil hocanın “Kutsalın Postmodern Tanımı ya da Seküler Dindarlık” başlıklı makalesi. Hoca bu makalede Müslüman zihinlere tebelleş olan sekülerleşme/dünyevileşme sürecini ve bu sürecin belirleyiciliğinde ortaya çıkan din yaklaşımlarını masaya yatırıyor ve mevzuyla ilgili mühim tesbitler yapıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi hocalarından Bedri Gencer hoca “Seküler Gelenekten Seküleristik Modernliğe” başlıklı makalesinde farklı bir kavramsal zemin kurguluyor, daha doğrusu birtakım temel kavramların yaygın anlamlarının tartışmalı olduğu tezini işleyerek mühim tesbitlerde bulunuyor. “Dünyevîleşme “Hayatımızın Öncelikleri” Krizini İşâretler” başlıklı makalesinde Serdar Demirel hoca telakkide modern olmakla modern çağda yaşamak arasındaki farkı, Zihniyet alanında yaşanan modern değişimlerin dünyevîleşmeyi nasıl tetiklediğini ve yaşanan zihinsel dönüşümü anlatıyor. “Örfle Muamma Arasında Sıkışıp Kalan Sekülerizm/Dünyevilik” başlıklı makalesinde Suheyb Öğüt dünyevileşme konusuna farklı bir perspektiften yaklaşıyor.
Çok değerli üstad/düşünür Abdurrahman Arslan’ın yanısıra bu sayının soruşturma dosyasına Yemenli âlim Hasan Makbulî el-Ehdel hoca, Ankara üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim görevlisi Mehmet Bayraktar hoca, Washington Din İşleri Müşaviri Mehmet Paçacı hoca ve ve geçirdiği ağır bir kalp rahatsızlığı sebebiyle şu an hastanede tedavi görmekte olan Salim Öğüt hoca yazılarıyla katkıda bulundular.
Bu sayının “Mülakat” bölümünde Şaban Teoman Duralı hoca ile yaptığımız, önemli tesbitleri havî sıcak bir sohbet; “Bediiyat” bölümünde Fevzi Günüç hocanın “Ruh ve Beden Dengesinde Hat Sanatının Rolü” başlıklı yazısı ve “İntikad” bölümünde Ahmed Tahir Dayhan hocanın “Sahâbeyi Ayırmamak” başlıklı tenkit yazısı var. “Tezakir” bölümünde ise Fatih Dersiam Mücîzlerinden Merhum (Mustafa) Şevket Efendinin hayatı, Manastırlı İsmail Hakkı’nın kaleminden Rıhle okurlarına sadeleştirilerek sunuldu.
Bu sayıya ayrıca Talha Hakan Alp hoca “Muhammed Imara ve Modern Dönem Arap İslam Düşüncesi Üzerine Mülahazalar” başlıklı yazısıyla, Fatih Güldal “Âmin Alayı” başlıklı yazısıyla, Erdal Kurgan “Postmodernizm, Din Ve Kafa Karışıklığı” başlıklı yazısıyla ve Murat Türker “Selefi Tezyife Reddiye veya Farklı Bir Saltanat Analizi” başlıklı yazısıyla katkıda bulundular.
İlim ve kültür şöleni imkânı sunan daha nice Rıhle sayıları bekliyor ve Rıhle’ye uzun ömürlü bir yayın hayatı diliyoruz.
Timetürk