Risale-i Nur Külliyatı tıpkı manevi tefsirini yaptığı Kuran-ı Kerim gibi bir yöntemler, ölçüler, mikyaslar, usuller, cetveller kitabıdır. Batı diliyle bir metodolojik kitaptır. Ne şarkın ulûmundan ve ne de garbın fünûnundan derlenmediği gibi, onlar gibi birbirine eklenerek ortaya konulmuş fikirler manzumesi de değildir. Ayrıca, kuru ve lüzumsuz bilgilerin yığıntı olduğu bir malumatlar kitabı hiç değildir. Zaman değiştikçe onun değişmezliği, biz farklılaştıkça onun ölçüleri sağlam ve bakidir.
Risale-i Nur üzerinde, ihtisas alanlarımıza göre çalışmalar yapmak zevkli bir vazifedir. Bu bakımdan RİNAPın hem genç nurcuları ve hem de özellikle yıllanmış nurcuları heyecanlandırdığını düşünüyorum. Ayrıca Risale-i Nurlardan istifade etmek isteyenlere de bir heyecan dalgası sunmaktadır. Yarım asra yaklaşan ömürlerinde bu eserlerle haşir neşir olmuş safi kalp nurcular, şüphe etmiyorum ki; kendi malları olarak bildikleri bu eserler hakkında yapılacak ve yazılacak şerh, izah ve tanzim çalışmalarından sahibiyet duyguları gereği büyük haz alacaklardır.
30 yıllık bir nurcu, bu zaman diliminde haftada 2 defa sohbete gitmiş olsa ve bu sohbette en az 2şer saat Risale-i Nur dinlemiş olsa 30 yılda 3120 defa sohbetlere katılarak toplam 6240 saat risale sohbeti dinlemiş olmaktadır. Bu rakam güne dönüştürüldüğünde 260 gün yapmaktadır. Ayrıca günde en az 15 dakika şahsi risale okuyan bir kişi ayda 7,5 saat, yılda 90 saat, 30 yılda ise 2700 saat Risale-i Nur okumaktadır. Bu da güne dönüştürüldüğünde 112 gün yapmaktadır. Ki, gün olarak şahsi okuduğu zaman ile sohbetlere iştirak ederek dinlediği zaman toplandığında 8940 saat, bu da yaklaşık 372 gün yapmaktadır. 30 yıl yaşayarak ahirete intikal etmiş bir nurcu ömrünün sadece 1 yılını Risale-i Nurdan istifade ederek geçirmiş olmaktadır.
Hepimizin Risale-i Nurdan istifade etme oranlarımız farklı farklıdır. Yaş grubumuz, aldığımız eğitimin düzeyi, yaptığımız meslek ve sosyal statümüz gibi faktörler bu istifade oranlamasında rol oynamaktadır. Ayrıca, psikolojik sorunlarımız, konsantrasyon becerimiz, aklımız ve fikrimizi meşgul eden düşünceler gibi faktörler de onu algılamamızda farklı etkenlerdendir. İşte daha sayamadığımız diğer faktörler de dahil tüm bu farklılıkları doğuran şartların üstesinden gelmenin etkin yöntemlerinden biri yaş, eğitim ve meslek gruplarına göre Risale-i Nur üzerinde yapılacak araştırmalar ve çalışmalardır.
Bu sonuç, Risale-i Nurun farklı mesleklerce yani branşlarca izah ve şerhlerin yapılmasını zaruri kılmaktadır. Söz gelimi benim gibi bir eğitimci- Risale-i Nura uzmanlık alanım olan eğitim bilimleri açısından yaklaşmalıdır. Ayrıca, her eğitimci kendi mesleki branşına göre Risale-i Nuru şerh etmelidir. Söz gelimi matematik eğitimcisi matematik açısından, fen bilimleri eğitimcisi kendi branşının gözlüğü ile bakmalı ve bir sosyal bilimci de kendi mesleğinin konuları açısından Risale-i Nurun yöntemlerini keşfetmelidir.
Böylece bir eğitimci kendi branşı açısından Risale-i Nurdan istifade ettiğinde öğrencilerine sunduğu dersin ve işlediği konunun anlamını farklılaştırmaktadır. Anlattığı konular mana-yı harfi ile ete kemiğe bürünüp kâh tevhide, kâh Esma-i Hüsnanın zevkli derinliklerine doğru dalgalanabilir. Böylece bu eğitimci öğrencilerini Risale-i Nurun istediği tarzda düşünmeye sevk etmeye çoktan başlamış olmaktadır. Bu tarz bir yöntemin ilk ve en temel işlevi insanların bir nurcu gibi düşünmesini ve bu düşüncelerini davranışlara dönüştürmesini sonuç verecektir.
RİNAP çalışmaları sonucunda elde edilecek ürünlerin değeri hakkındaki anlam dolu övgü ve teşvik de Bediüzzamana aittir. Emirdağ Lahikasının 231. sayfasında şu soruya verdiği cevap anlamlıdır:
Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrane olarak, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat i bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, herhalde hallini istiyoruz."
O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lazım diyerek verdiği cevabın içindeki bir bölüm aynen şöyledir:
Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.
Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem her şeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.
Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
RİNAPın bu müjdelere nail olması için hem fiili ve hem de kavli dualara ihtiyaç vardır.
Şimdi gayret zamanı!