(Benden hep şiir beklemeye alışkın olan sizler, belki yine bir şiir beklediniz bu konuda, tabi ki bu konuya yakın şiirlerim, RisaleHaber’de çıktı. Belki müstakilen bu konuya münhasır bir şiir de ileriki günlerde yazabilirim, fakat bir makale gibi her şeyi açık ifade edemeyebilirim diye, böyle bir deneme yazısı yazdım, takdirlerinize sunuyorum.)
Evet bir zamanlar suçtu, hatta 1975-80’li yıllarda dizdiğimiz ve bastığımız Risale-i Nurların basım tarihine; 1960 Sinan Matbaası yazıyorduk, çünkü basmak, satmak suçtu o zamanlarda.
Fakat Risaleler basılmaya da, satılmaya da, okunmaya da devam edildi.
Basanlar, okuyanlar ve kitaplar suçlu oldu. Karakollara, hapislere konuldu, ama bu hizmet ve bu kervan bir an bile durmadı.
Basan ve bastıran çilekeş Ağabeyler, gecelerini gündüzlere kattılar.
Kendileri çöplerden ekmek topladılar yediler, amma bu kitapları gece-gündüz dizen ve basan matbaacılara, sıcak yemek bulup, yedirip, bu Nurlu eserlerin basılmalarına, ciltlenmelerine, dağıtımlarına vesile oldular ve bu Ağabeyler akşamları da derslerde, mümtaz eserlerin anlaşılması için dersler yaptılar, Allah onlardan razı olsun.
O zamanlarda bu eserleri basmak yürek isterdi. O mangal yürekliler bu Nur-u Kur’an eserleri bastılar, lâkin; sahiplenmediler, akıllarına bile gelmedi böyle bir şey ama; Basmak, satmak, okumak serbest olduktan sonra bu emvali ranta çevirmek için bir sürü yayınevi türedi. Halbuki pek alâ Sözler Yayınevi, (Bütün Ağabeylerin tensibi ile kurulan ve Sahibi; Üstadın Vârislerinden Sungur Ağabeyin üzerine yapıldı) vardı ve Risale-i Nurları yeteri kadar basıyor, yabancı lisanlara tercümelerini yaptırıyor, tüm dünyaya dağıtımını yapıyordu.
Eserler de elbette hüdâyî- nâbit değil, nasıl ki, her bir eser sahibi, yazar-çizerler, kendilerinden habersiz eserlerin basılmasına müsaade etmez, kanun ile de koruma altına alınmıştır.
Şimdiye kadar Risale-i Nurlar da basıldı, kimseye sorgu-sual edilmeden. Hele ki bir de, bu sadeleştirme sahtekârlığı adı altında, Risale-i Nurları tahrif ederek basan yayınevi ve o yayınevinin arkasındaki kişi ve ya kişiler çıkana dek. Vâris Ağabeylerin “basmayın, yapmayın” ısrarlarına rağmen; basmaya devam ettiler ve ediyorlar. Ağabeylerin ve vârislerin bu müracaatı ile bandrol verilmesinin durdurulması çok iyi oldu. Artık önüne gelen, Nur talebesi olduğu bile belli olmayan, sadece işin maddi gelirinden istifade etmek isteyenler bu eser külliyatını basamayacak.
Çilesini çekenler, çile çekmeye devam etsin! Amma ellerinde bu davanın zerre kadar tozu, çilesi olmayan beyefendiler basacak, para kazanacak, çilesi, alın teri olmadan eser sahibi olacaklar, yok artık.
Risale-i Nurlar, yasak falan değil. Başbakanından, Diyanet İşleri başkanına kadar herkesin dilinde. Daha da ötesi; aziz Üstadımın bir dileği, bir isteği olan Risale-i Nurların devlet tarafından basılması bile gerçekleşti Elhamdülillah. Sebep olanlardan Allah razı olsun.
Eğer gayemiz Risale-i Nurlar ve bu eşsiz eser külliyatının okunması, yayılması gaye ise; hangi yayınevi basmış, hangi yayınevi dağıtmış mühim değil. Biz bu eserleri kendi telifimiz gibi bilip, alıp, okuyup yaymaya bakmalıyız. Elbetteki gönül arzu eder; Bu eserler, bir yayınevi tarafından yayınlansın, pazarlansın, dağıtılsın ve buradan elde edilen maddî kazanç da bu eserlerin tercümesine, daha güzel ve daha çok basılmasına, daha çok ülke dışında hizmet eden, hizmet erlerine ulaştırılarak hizmetlere vesile olmasına ve o ülkenin resmî zevatına ulaştırılmasına vesile olsun.
Bir bardak suda fırtına koparılmasının yegâne sebebi; bu eser külliyatının maddî kazancından mahrum olmak, yoksa her yerde Risale-i Nur Külliyatı var ve okunuyor Hamdolsun.
Gönül şöyle bir şey de arzu eder ki; İstemesek de, belli fraksiyonlara, belli gruplara ayrılmış Nur Cemaatlerimizin, Risale-i Nurları iyi anlamış, muhakemeli ileri gelenleri bir araya gelip, külliyatımızın aslına uygun bir şekilde, dizayn edilmesine ve basılmasına vesile olsunlar. Yukarıda saydığım yapılacak hizmetleri de beraberce gözden geçirip, hizmetin eşit şekilde dağıtılmasına nezaret etseler ve bu eserleri de incelemek ve araştırmak isteyecek araştırmacılar, sahifeleri tutan, bir eser külliyatına sahip olsalar diye düşünüyorum. Tabi ki bunun çok, ama çok zor olacağını da bilerek. Olduğu takdirde de gelecek nesle ve tarihe vazifesini yerine getirmiş insanlar olarak geçmeye vesile olacak bir hizmet olarak görüyorum ve bunun gerçekleşmesi dualarımı ve niyazlarımı Allah’a sunuyorum.