Kelime’nin içinden çıkıp geldiği bir düşünce geleneği var. Biraz buradan başlayalım isterseniz.
Risâle-i Nur kaleme dayalı iman, kültür ve aksiyon hareketi olarak meydana çıkarak tezini insan-insan, insan-kainat, insan-Allah ilişkisi üzerine bina eden, Kur’an’ın bu asırdaki çağdaş bir tefsiri. Risale Kur’an’ın en büyük mucizesi olan ica’zlı diline dayanıyor, oradan insana hitap ediyor. İnsan, kainat ve Allah arasındaki ilişki Risale’de Esma-i Hüsna sistematiği ile açıklanır. Bu güne kadar Risale’den beslenen aydın, düşünür, bilim insanı ve yazarlar tarafından iman hizmeti bağlamında Risale’de bahsedildiği şekilde Esma-i Hüsna’nın “esma” tarafı hayli işlenmiştir. Risale’den beslenen bir grup şair ve yazar esma-i hüsnanın “hüsna” tarafını Risale’deki dil ve duyarlılıkları dikkate alarak işlemeye çalışmışlardır. Buradaki edebiyat ve sanat kavram ve kuramlarından hareketle Risale dili oluşturmaya çalışan bu grupta Suad Alkan bir ilktir. Alkan dünya edebiyatının ve sanatının geldiği noktayı dikkate alarak “Risale, edebiyat ve sanat” konuları üzerine ilk defa düşünen, bunları dillendiren, bunların kuramsal altyapısını atan kişi olarak dikkat çekmektedir. Nurullah Çetin, Mehmet Kaplan ve Osman Gökmen kuramsal ve akademik metinleri ile, Taha Çağlaroğlu şiir ve denemeleriyle, Nejat Aday, Cahit Külekçi ve Caner Kutlu hikayeleriyle Risale’nin edebi ve sanatsal tarafına vurgu yapmışlar, örnek metinler ortaya koymuşlar. Sadık Yalsızuçanlar öyküden romana, denemeden makaleye, müzikten sinemaya uzanan edebiyat ve sanat türlerinde gerçekten de kilometre taşı niteliğinde eserler vermiş, Risale’nin edebiyat çevrelerinde tanınmasına ve orta ve üst düzey okuyucular arasında kabul görmesine büyük katkı sağlamıştır. Kelime böyle bir geleneğe dayanıyor.
Derginizin çıkış öyküsü nasıldır?
Derginin çıktığı tarih itibariyle Risale’nin Kur’an’dan beslenen üst edebi dilinin okuyucu, bilhassa edebiyat çevreleri tarafından yeterince bilinmediğini, tanınmadığını fark ettik. Risale’deki edebiyat ve sanat kavram ve kuramlarından hareketle Risale dilinin ortaya konulması, Risale dili, edebiyatı, sanatı üzerine edebi metinlerin ortaya konulması gerektiğini düşündük. Bu minvalde yukarıda isimlerini zikrettiğimiz bir kısım yazar ve şairle durum değerlendirmesinde bulunduk. “İçer”den bir ses olarak bu konuda örnek metinler ile tartışma ve müzakere zemini oluşturulması gerektiğini tespit ettik. Bu duyarlılıklar bizi Kelime gibi bir derginin yayınlanmasına sevk etti. 5. sayı ile birlikte dergi yeni bir döneme girdi ve “Aryaevi” ismi ile yoluna devam etti.
İkinci sayınızın sunuş yazısında dergi adına Sadık Yalsızuçanlar, Metin Karabaşoğlu, Taha Çağlaroğlu gibi isimlere teşekkür ediyorsunuz. Bu isimler Kelime için ne gibi anlamlar ifade ediyordu?
Söz konusu kişiler bizim için tabir yerinde ise Risale’nin ana okulu, mektebi hüviyetindedir. Biz Risale’yi okumayı onlardan öğrendik. O güne kadar Risale elimizde tefsirlerden bir tefsir, Bediüzzaman müfessirlerden bir müfessirdi. Metin Karabaşoğlu bize Risale’nin nasıl okunmayacağını öğretti. Risale’nin gazete gibi sathi bir nazarla okunmaması, onun köklerine ve uçlarına doğru yolculuğa çıkılması gerektiğine işaret etti. Karabaşoğlu bizi Risale’de bir anlam yolcuğuna çıkarırken, Sadık Yalsızuçanlar ve Taha Çağlaroğlu Risale’nin edebi ve estetik yönüne doğru yolculuğa çıkardı. Yalsızuçanlar Risale’deki öyküleme teknikleri üzerine bize açılım sağlarken, Taha Çağlaroğlu Risale’deki şiirsel dilin önemini örneklerle anlattı. Özetle bu üç yazar bize Risale’nin esası, usulü ve üslubu hakkında Risale’ye giriş dersleri verdiler. Biz onların rahle-i tedrisinden geçmeye çalıştık. Giriş yazısında onlara teşekkür etmemiz böyle bir vefa borcunu içeriyordu.
Kelime 90’lı yılların sonunda çıkmaya başladı. O günkü edebiyat, şiir ortamına ilişkin derginizin yaklaşımı ve mevcut ortamı değerlendirmesi nasıldı?
İlk yapıp en mükemmel yapmak sadece Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) mahsustur. Kelime temsil etmeye çalıştığı anlayışın dergi anlamında ilki sayılabilir. Risale merkezli bir sanat ve edebiyat zemini oluşturmaya çalışırken gerek kendisinin ilk olması, gerekse de genç bir kadro tarafından çıkarılmaya çalışılmasının getirdiği handikapları yaşadı. Bazı genç yazarlara kapılarını açtı. Onlara ilk defa adını zikrettiğimiz hassasiyetler doğrultusunda estetik bir duruşu anlatmaya çalıştı. Bu dönem gerek Kelime için, gerekse de dergide ürün yayınlayanlar açısından bir emekleme dönemiydi. Kelime’nin çıkmaya başladığı dönemde edebiyat mahşerinin üç atlısı Dergâh, Yedi İklim ve Hece sağlam ve uzun soluklu yürüyüşlerini sürdürüyorlardı. Bunlara ilaveten Şehrengiz ve Kırklar gibi genç edebiyat dergileri ortama katkı sağlıyordu. İlk üç dergi tecrübesiyle, diğer iki dergi dinamizmi ile sadece Kelime’nin değil, dönemindeki edebiyat ve sanat anlayışının çok çok önünde ve üstünde duruyor, tabir yerinde ise piyasayı yönlendiriyordu. Nitekim o günlerde adlarını yeni yeni duymaya başladığımız Hakan Arslanbenzer, Hakan Şarkdemir, Murat Menteş, İbrahim Tenekeci, Hüseyin Akın gibi şairler bugünkü edebiyat ortamında da belirleyici olmaya devam ediyorlar.
Kelime edebiyat dergiciliğimiz açısından nasıl bir alanı dolduruyordu?
Kelime’nin çıkmaya başladığı dönemde Dergâh, Yedi İklim ve Hece gibi sürekli kendini yenileyen tecrübeli, Şehrengiz ve Kırklar gibi genç, dinamik edebiyat dergileri vardı. Kelimenin bu ortama edebiyat dili anlamında kısa vadede katkı sağlaması ve bu dergilerde yakalanan edebiyat seviyesine ulaşması mümkün değildi. Bu ortamda ancak yeni konular, temalar ve şekiller getirmekle varlığını hissettirebilirdi. Kelime’nin yapmaya çalıştığı şey Sezai Karakoç’un deyişiyle bir İslam kültür ansiklopedisi niteliği taşıyan Risale’nin edebi ve estetik duyarlılıklarına ondan beslenerek ortaya konulmaya çalışılan örnek metinler ile dikkat çekmekti. Bunu ne kadar başarabildiğini zaman gösterecek.
Kelime kısa ömürlü bir dergi oldu. Niçin kapatmıştınız derginizi ve hemen ardından çıkarmaya başladığınız Aryaevi’nden de bahsedebilir misiniz?
Kelime’yi çıkaran kadro umumiyetle batı şehirlerinde doğup büyümüş, Batılı değerlerle yetişmiş, sonradan İslami değerlerle ve çevre ile karşılaşmış “devşirme” bir kadro idi. Fizik yaşı itibariyle genç olduğu gibi, İslami duyarlılıklarla da geç tanışmıştı. İslam kültürü, medeniyeti ve dönemindeki İslami edebiyat ile ilişkisi Risale’den ibaretti. İslami duyarlılıkları taşıyan Mehmet Akif ve kısmen Arif Nihat Asya’yı tanıyordu. Ama Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve İsmet Özel henüz gündemlerine düşmemişti. Dergi İstanbul’da çıkıyordu. Anadolu’daki muhafazakâr edebiyat çevreleri ile neredeyse hiç münasebeti yoktu. Bu ortamda kendine Kelime ismini uygun gördü. O dönemde Hece dergisi vardı. Belki bu isim ilham olmuştu. Dergi yayına başladıktan sonra bizden önce çok uzun süre yayın yapan aynı isimde bir derginin varlığından haberdar olduk. Emeğe saygı kabilinden derginin isminin “Aryaevi” olarak değiştirilmesine karar verdik ve 5. sayıdan itibaren dergiyi bu adla yeni bir mizanpaj ve içerik ile çıkarmaya başladık. Kelime ve Aryaevi iki aylık periyotlar halinde toplam 7 sayı çıktı. Dergiyi çıkaran kadronun ilk dergi tecrübesi olmasının, temsil ettiği anlayışın ilk dergisi olmasının getirdiği handikaplar derginin uzun süreli olmasını engelledi. Derginin kapanmasında birinci amil finansmanda yaşanan sıkıntılardı. İkincisi derginin okuyucusuna ulaşamaması oldu. Üçüncü belki de en önemli amil derginin yazar kadrosunun genişletilememesi ve mevcut kadronun da kendini hakkıyla güncellememesi olarak açıklanabilir.