"Alt ben" de diyebileceğimiz nefis terbiyesi, dünün olduğu kadar bugünün de en önemli meselesidir; insanlık varlığını sürdürdüğü sürece de en önemli mesele olmaya devam edecektir. Çünkü insan tezadının dengesi onun varlığı ile mümkündür; insan terbiyesinin mükemmelliği onun terbiyesi ile çok yakından alakalıdır.
Modern pedagoji bize "alt ben"in zaaflarından bahsetse de kurtuluş çaresi öneremiyor. Kötülüklerin kötü olduğunu bilmek, kötülüklerden kurtulmak adına bir anlam ifade etseydi, bugün yeryüzünde kötülüklerin ya tamamen ortadan kalkması ya da yok denecek kadar az bir istisna teşkil etmesi gerekirdi. Hâlbuki görünenler ve yaşananlar hiç de böyle olmadığını gösteriyor, anlatıyor. Reel müdahalelere yol açılmadığı, geçit verilmediği sürece de bu olumsuz anlatımlar, bu negatif görüntüler sürüp gideceğe benziyor.
Nefis terbiyesinde uygulamalı tasavvuf en reel müdahaledir. İki yöntem tatbik edilir. Birincisinde nefis öldürülür. Bu yöntem, işin erbabınca çok sağlıklı kabul edilmez. Çünkü nefsin öldürülmesi, terbiye sonrası elde edilecek pek çok güzelliği de ortadan kaldırmak demektir. Hele nefis, zekiyye/safiye mertebelerine çıktığında, kalbe yoldaş ruha arkadaş olması söz konusudur ki, nefsin öldürülmesi bu potansiyeli de baştan yok etmek anlamına gelir.
İkinci yöntem nefsin terbiyesidir. Bu da yine iki usulle olur. Birincisinde nefisle hiç uğraşılmaz. Kalp, ruh ve latifelerin inkişafıyla nefsin manevra alanı daraltılır, onun hakim konuma gelmesine fırsat tanınmamış olur. Adeta nefis, eli-kolu bağlı mahkûm bir düşman muamelesi görür. İkinci yöntem ise nefsi eğitir, zararlı yanlarından arındırır, faydalı güzelliklerle donanımlı hale getirir. Neticede nefis, ikinci bir fıtrat kazanarak, aynen kalp, ruh ve diğer latifeler gibi, Rabbin esma ve sıfatlarının tecellilerine mazhar şeffaf bir ayna olur. Hakkı gösterir, hakikate ulaştırır, doğruyu yansıtır.
Risalei-i Nur, bu son yöntemi birlikte kullanır. Esma-i Hüsna ve Sıfat-ı Ulya açılımı anlatımlarıyla o, bir taraftan okuyucusunun kalbini, ruhunu, latifelerini inkişaf ettirirken nefsi kımıldayamayacağı dar bir dehlize hapseder; nefsani arzu ve taleplerin, aklı ve iradeyi alt ederek öne çıkmasına sebep olan gayr-i meşru geçici lezzetlerin cazibesini, o geçici zevklerin, lezzetlerin sadece sonuçları yönüyle değil, mevcut halleriyle dahi nasıl zehirli bir bal fonksiyonu icra ettiklerini, akılla birlikte insan mahiyetinde eşyayı algılamakla mükellef bütün vicdani fakültelere ispat ile nefsi taleplerinde yalnız bırakarak geçici zevk ve lezzetlerin körleten cazibesini hiçe indirir, bir cihetle nefsi tam mağlup eder.
Ve yine o, Kelime-i Tevhidin bir açılımı olan burhanları sürekli tekrar ile sadık okuyucusuna, uygulamalı tasavvufta nefis terbiyesinin en önemli prensiplerinden biri olan Kelime-i Tevhit zikrindeki sırrı ve hikmeti yaşatır. Halka-ı zikirde, nasıl Kelime-i Tevhidin cehri tekrarı nefsin başına bir balyoz gibi iniyor ve onu şehvetlerinde isteksiz kılıyorsa, hakkı verilerek sesli ve topluca okunan Risalelerdeki tevhit açılımlı sözler de aynı maksadı hâsıl eder ve ediyor.
Uygulamalı tasavvufta nefis terbiyesi adına seyr-u sülukta yaşatılan terkler, Risale eksenli terbiyede nefse acizliğini, fakirliğini ve hiçliğini yerinde ilzam, yerinde ikna ile öğreterek gerçekleştiriliyor. Zaten nefsin hiçliğini kabul ederek rububiyet hevesinden bütün bütün vazgeçmesi, dini ve ahlaki buyrukları kabullenmesi bakımından işi oldukça kolaylaştırıyor. Farzları yaptığı, haramlardan kaçındığı, sünnet-i seniyyeye bağlılığını sürdürdüğü müddetçe de saflığını, duruluğunu hem korumuş hem de artırmış oluyor.
Bugün