Cenab-ı Hak (C.C.), Kabe’yi yeniden temelleri üzerine inşa eden İbrahim (A.S.)’a emreder: “insanları Hac’ca çağır.” İbrahim (A.S.) “bu ıssız çölde, ben, yalnız, garip. Buradan insanlığa sesleneceğim, çok uzak yerlerdeki insanlar beni nasıl duyacaklar ve bu davete nasıl uyacaklar?” şeklinde endişe eder. Cenab-ı Hak, “sen davet et ehli iman davete uyacaktır” buyurur. Hz. İbrahim Kabe’nin damına çıkar ve tüm gücüyle seslenir: “Ey İnsanlar, ey iman edenler Hacca gelin, Hac edin. Bu emir Allah’tandır ve Hac Allah’ın Müslümanlar üzerinde gücü yetenlerde olan hakkıdır.”
Bu nidadan sonra asırlar geçer ve İbrahim (A.S.)’ın bu ilahi davetine inananlar koşar Mescid-i Harama. Arabistan’da tulu eden İslamiyet güneşiyle ve Sultan-ı Levlakin (ASM) muciz davetiyle katlanarak çoğalır icabetler. Bugün de milyonlar, dünyanın dört bir tarafından ve her iklimden bu davete “lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk, innel hamde vennimete leke vel mülk, la şerike lek” diye icabet etmektedirler.
Vahyin nüzulüyle telaş edip evine gidip, elbisesine bürünen Nebiyi Zişan’a (ASM) gelen emir de aynıdır: “Ey elbisesine bürünen, kalk ve insanları Allah’ın azabından sakındır.” Bütün dünya aleyhinde, kavim, kabile, akraba, bütün insanlık düşman, bu davet nasıl olacak ve buna kim kulak verecek, kim bana tabi olacak, kim benim havarim (yardımcım olacak).
Bir gün çıkar, sekiz yaşında bir çocuk haykırır “senin havarin/yardımcın ben olacağım Ya Resulallah”. Mekke müşrikleri ileri gelenleri dönüp bakarlar bir çocuk, bir tıfıl. O sabiliğiyle, güçsüzlüğüyle, çocukluğuyla yardım edecekmiş Hz. Muhammed’e (ASM). Hepsi gülerler ve müztehziyane derler, “İşte Ya Muhammed. Sana yardım edecek bir kişi çıktı.” Güldükleri kişi bir çocuk, adı Ali. Kalkıp giderler müşrik sürüsü. O da çınlar bir çocuk sesiyle, üstelik sekiz yaşında. Himmete muhtaçken himmet edecek Resulullah’a (ASM). Birlikte meydan okuyacaklar tüm dünyaya. Adı sanı Ali. Ali Bin Ebu Talip. Sonra, yıllar sonra ıssız çöller çınlar. “Yetiş Ya Ali. Aliyyül Mürtaza, “Allah’ın Arslanı”, Şahı Velayet, Şahı Merdan” diye. Çınlar arz ve yedi kat sema, arş, kürsi. Kevser sunucusu, cennetin efendisi. İmam-ı Ali (R.A.). Sahib-i Zülfikar…
En kara ve en karanlık bir halette Anadolu’nun ücra bir köşesinde ve insanlardan tevahhuş ve vahşet içinde, ıssız dağlarda, altı derece gurbet içinde, kağıdın yakılıp kalemin kırıldığı, mürekkebin döküldüğü bir zamanda, asrın vekili, Şamlı Tevfik’e derki “Yaz yaz yaz.” “Yazayım da, Ey Üstad bunları kim okuyacak?” sorusuna “Yaz keçeli yaz bir gün bütün dünya okuyacak…” cevabı gelir. Şimdi yedi kıt’a ve bütün dünya yazılan sözleri okuyor.
İnternet alemi ve dünyası binlerce alemi içine alan acip bir alem. Her sitesi bir alem. Her türlü sefahat ve rezalet ve dalaletin cirit attığı bir alem. Binlerce mel’une ve menhuse siteler insanlığın sükut-u ahlakına ve hayvanlaşmasına, Hakkın çarpıtılmasına, hakikatin unutturulmasına çalışan milyonlar siteler var.
Milyonlar siteler içerisinde bir site. Küçük mü küçük, güçsüz mü güçsüz. Yalnız mı yalnız. İmkansızlıklar içerisinde direnen, ayağa kalkan ve sesini duyurmaya çalışan bir site: Risale Haber. Dev siteler içerisinde İmamı Ali (RA) gibi çocuk, küçük ve de güçsüz. Ama bu küçüklükte İmam-ı Ali’nin (R.A) şehameti ve şecaatı var. Hak ve hakikat için, beşeri Hakka davet ve doğru yola sevk etmek için, ben de derim ki demeye çalışan binler malayaniyat içerisinde fani gürültühanede İbrahim (AS) vari Hak’ka çağıran bir site: Risale Haber.
İnternet dünyasının ziyneti ve Andelib-i Zişanı olmaya namzet bir site. Vire Bismillah. İzni İlahi ile çekirdek ağaç olur inşaallah.
Mesleğimiz haliliye, meşrebimiz hillet, davamız hak ve hakikat, rehberimiz Fahri Alem (ASM), O’na olsun binler selam ve salat. Kaynağımız, Kur’an’-ı Hak, delilimiz ve bürhanımız, Hz. Üstad ve Nur-u hak, dilimiz ve kılıncımız Risale Haber, muhatabımız tüm insanlık.
“Ey insanlık kulak verin bu sese, buyurun bu davete bu Kur’an-ı ziyafete” diye haykıran bir site. Cenab-ı Hak muininiz ve muinimiz olsun.