İnsanın hayatına mutluluğu nakşedip ayrılmaz bir şekilde yerleştiren ibadettir. İbadetlerin insan hayatında periyodik yapısı bulunuyor. Hacc, ömürde bir defa gelen bir ibadet. Eğer zengin isek... Zekat, yılda bir defa gelen bir ibadet. Bu da zengin isek... Oruç, yılda bir defa gelip bir ay hayatımızda devam eden bir ibadet. Fakat namaz, her gün 5 defa hayatımızda yer bulan ibadettir.
Bir şey yoğunlaşıp sıklaşırsa ona karşı ihtiyacın şiddetli olduğunu gösterir. Su ve gıdaya ihtiyaç ile havaya ihtiyacın şiddeti ve yoğunluğu gibi... Havaya ihtiyacın şiddeti onu burnumuzun dibine kadar getirmiş ve kolay ulaşılabilir kılmış. Aynı şekilde namaz da zaman itibariyle bizi kuşatan bir ibadettir. İnsan bulunduğu saat itibariyle mutlaka bir namaz vakti içinde bulunur. Havayla kuşatılmak gibi... Bu manada namaz da, ruhumuzun veya manevi latifelerimizin hava gibi bir ihtiyacıdır.
Namaz ibadeti, ikame fiiliyle Kur’an’da beraber kullanılması ve sırat-ı müstakimdeki istikamet lafzı da ikame fiiliyle aynı kökten türemesi gösterir ki, insanın din binasını ayakta tutan direk ve istikamet feneri namazdır. İfrat ve tefritten insanı koruyup itidale getiren, akıl-kalp-nefsi dengeye getiren ibadet namazdır.
Namaz, nefsi tezkiye ederse Kur'an ona "tesbih" adını verir. Kalbi tasfiye edip ona zevk verirse Kur’an ona "zikir" adını verir. Aklı terbiye edip aydınlatırsa ona Kur'an "salat" adını verir. Tam kılınan bir namaz, bu üç boyutu itidale getirir. Kâfirun suresindeki "Ve la ene âbidun" (Ben bütün benliğimle Allah’a ibadet eder, başka şeylere ibadetten uzak dururum) cümlesi bu noktaya vurgu yapar.
Namaz, bir ruhani terbiye ve yolculuktur. Dünya hayatını manevi Cennet'e, Ahiret hayatını ise Adn Cenneti'ne çeviren bir terbiye sistemidir. Gün içindeki dengesizliklere, günahlara keffarettir.
Ömrü bereketlendirmesi, kafa-kalp-cisim bütünlüğünü sağlayarak ilim yolculuğunu amel-ahlak seviyelerine doğru yükseltmesi ile namaz, hem bir manevi metabolizmadır; hem bir sindirimdir; hem bir bast-ı zaman ve manevi miraçtır. İlimden nura, nurdan huzura, huzurdan şuura doğru insan hayatı bir gelişme kaydeder. (Nurun İlk Kapısı, 5. Ders)
"Allah'ın ne ihtiyacı var ki bu kadar ısrarla namazı ve ibadeti emrediyor. İbadeti terk edeni Cehennemle tehdid ediyor?" şeklinde bir soru temelinden yanlıştır. Çünkü bütün varlığı ve hayatı, yenilenen ihtiyaçlardan ibaret olan, Allah değil, insandır. Maddi midesi sayısız gıdalara muhtaç olan insandır. Geçmiş zamanın hüzünleri, gelecek zamanın endişe ve telaşları içinde kavrulan, depresyon ve melankoli içinde acı çeken insandır. Kendini kâinatın en bedbahtı hissedip hayata geldiğine pişman olan insanoğludur.
Her insanın geçmiş ve gelecek algısının, acz-i mutlak ve fakr-ı mutlaktaki mahiyetinin neticesi olan korku ve üzüntüler, onun mutluluğunu mahvediyor. Her bir insan için korku ve üzüntülerden mutlak manada kurtulmak en büyük ihtiyaç ve arzudur. Mutluluk bu kurtuluşa bağlıdır. Saadet, her ruhun ebedî aşkıdır. İnsanı bu aşkına kavuşturacak mahiyette olan ibadetler, insanı Ezel ve Ebed Sultan'ı Allah'a doğrudan bağlar. Bütün geçmiş ve gelecek mahlukatın Onun kontrolünde olduğunu görecek bir gözü ona hediye ettiği gibi, bunu hissettirecek bir şuuru da ona verir. Bu şekilde insan, eline gelen bütün güzellikleri baki ve sonsuz bir rahmet hazinesinden ve ağacından görür. “Nimet gitse de ağacı baki” deyip ağaca odaklanır. Karşılaşacağı ve yaratılacak her şeyde hikmetleri görecek hale gelir. Hikmeti, her nesnenin sırrı ve onun ayrılmaz parçası olarak görür. Bu manada, namaz kılan bir insanın dünyasında manasızlık ebediyen ölür. Bu çerçevede ibadetler ve daha özelde namaz, kâinattaki her şeyin kemal üzere yaratıldığını gösteren manevi bir göz ve gözlüktür. (Lem'alar, 23. Lem'a, Tabiat Risalesi, Hatime)
Namazın manası, Cenab-ı Hakk'ı tesbih, tazim ve şükürdür. Yani celaline karşı kavlen ve fiilen Sübhanallah diyerek takdis etmek; kemaline karşı lafzen ve amelen Allahu Ekber diyerek tazim etmek; cemaline karşı kalben, lisanen ve bedenen Elhamdülillah diyerek şükretmektir. Bu üç cümle ile insanın namazı 99 Esma hadisindeki 33 celalî, 33 cemalî ve 33 kemalî isme aynalık elde etmeye başlar. Bu şekilde insan sebepler dünyasının boğucu, sıkıcı ve bunaltıcı atmosferinden sıyrılıp ruhuna nefes aldırır. Her şeyi Allah'tan görebilecek bir tevhid ve her şeyi Ondan hissedebilecek bir teslim algısına erişir. Bu cümleler, dinin özü ve özetidir. Bu açıdan namazın her harekat ve ezkarında bulunuyorlar. Namaz akabinde yapılan tesbihat ise namazın manasını, tesirini kuvvetlendiren, pekiştiren mahiyetiyle devamlı bir hale getiriyorlar. (Sözler, 9. Söz, 1. Nükte)