Bismillahirrahmanirrahim
Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî, öyle bir mücahid-i İslâmdır ki, ve telifâtı Risale-i Nur, öyle uyandırıcı ve öyle halâskâr ve öyle fevkalade ve cihangir bir eserdir ki, din aleyhindeki bütün o komitelerin bellerini kırmış, mezkûr, muzır ve habis faaliyetlerini akamete dûçar ve dinsizlik esaslarının temel taşlarını, param parça etmiş ve köküyle kesmiştir ve İslâmî ve imânî fütûhâtı, perde altında, kalbden kalbe inkişaf ettirmiş ve Kur’ân-ı Azimüşşânın hâkimiyet-i mutlakasına zemin ihzar etmiştir.
Evet, Risale-i Nur, o tahribatı Kur’ân’ın elmas hakikatleriyle ve Kur’ân-ı Kerimdeki en kısa ve en müstakim bir tarikle tamir ve o yaraları, Kur’ân-ı Hakîmin eczahâne-i kübrasındaki edviyelerle tedavi ediyor ve edecektir.
Hem, mâsum Müslümanların kanlarını sömüren ve servetleri, tahaccür etmiş millet kanı olan, parazit, tufeylî ve aç gözlü canavar ve barbar emperyalistleri, müstemlekecileri ve onların içimizdeki, sadece şahsî menfaat zebûnu, zâlim, hunhar, haris ve müstebid uşaklarını, hâk ile yeksân edip izmihlâl ve inhidâm-ı mutlakla mağlup eden ve edecek yegâne çarenin, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bu asırda bir mu’cize-i mânevisi olan Risale-i Nur eserleri olduğunda, basiretli İslâm mücahitleri ve âlimleri, icraat ve müşâhedâta müstenid, yakînî bir kanaat-ı kat’iye ile müttefiktirler.
Evet, tarih-i beşer, Risale-i Nur gibi bir eser göstermiyor. Demek anlaşılıyor ki: Risale-i Nur, Kur’ân’ın emsâlsiz bir tefsiridir.
Evet, Bediüzzaman Said Nursî’ye, yalnız âlem-i İslâm değil, Hıristiyan dünyası da medyun ve minnettardır ki, dinsizliğe karşı umumî cihadında mazhar olduğu muvaffakiyet ve galibiyetten dolayı Roma’daki Papa dahi, kendisine resmen tebrik ve teşekkürnâme yazmıştır.
Şimdi Risale-i Nur Külliyatından, imân, Kur’ân ve Hazret-i Peygamber (Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimiz hakkında olan eserlerden bazı kısımları aynen okuyacağım. Siz bu eserleri elde edip tamamını okursunuz. Okurken, belki izah edilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat, bu hususta arzedeyim ki, üstadımız Bediüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazan okuyuvermek lûtfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: “Risale-i Nur, imanî meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.”
Okunan Türkçe veya Arapça bir risalenin izahı, başka bir risalede varsa, onu getirip okuyor. Risale-i Nur’daki gayet ince nükteleri derk eden basiretli âlimler de der ki: Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir, fakat Risale-i Nur’u cemaate okurken tafsilâta girişip eski mâlûmatlarıyla açıklarsa, bu izahatı, Risale-i Nur’un beyan ettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevap veren hakikatların anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur’un mahiyetinin derkine bir perde olabilir. Bunun için, bazı lûgatların mânâlarını söyleyerek aynen okumak daha müessir ve daha efdaldir.
İstanbul Üniversitesindeki kardeşlerimiz de böyle okuyorlar. Biz de hulâsaten deriz ki: Risale-i Nur, gayet fasîh ve vecîzdir. Sözün kıymeti, îcazındadır, kısalığındadır. Bir mesele-i imâniye ve Kur’âniye, umuma ders verilirken, mücmel olarak tedrisinde, daha fazla istifaza ve istifade vardır.
Ey Üstadımız Efendimiz,
Umum kadirşinas insanlar Risale-i Nur’u ve sizi ebediyen tebcil ve tekrim edeceklerdir. Tahkikî imân dersleriyle imânımızı kurtaran cihanbahâ ve cihandeğer bir kıymette olan Risale-i Nur’u, bütün ruhu canımızla, bütün mevcudiyetimizle seviyor ve tekrim ediyoruz. Bu aşk ve bu muhabbet, bu tâzim ve bu hürmet, nesilden nesile, asırdan asıra, devirden devire intikal edecektir.
Evet, Risale-i Nur’daki hakaik-i Kur’âniye öyle bir kuvvettir ki, bu kudret karşısında, küfr-ü mutlakın ve dinsizliğin temelleri târümâr olacak, inhidam çukurlarına yuvarlanarak geberecektir. Bâki kalanlar, imân ve Kur’ân nuruyla felâh ve necat bulacaklardır.
Evet, dağları, taşları, pamuk gibi dağıtacak, demir ve granitleri yağ gibi eritecek derecede olan bu kuvvet-i Kur’âniye dünyayı Nur ve saadete gark edecek. Bu Nur-u Kur’ân, imânların kurtuluşunda, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. (Sözler, Konferans)
وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (“Onların duaları ise şu sözlerle sona erer: ‘Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Yûnus Sûresi, 10:10.)
SÖZLÜK:
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
basiretli : ileri görüşlü, sezişi kuvvetli
beyan : açıklama
cemaat : topluluk
cihad : mücadele, din uğrunda çaba harcama
derk etmek : anlamak, algılamak
emperyalist : sömürgeci
emsâlsiz : benzersiz, eşsiz
fehm : anlayış
galibiyet : üstünlük
hâk ile yeksân : yerle bir etme
hakikat : gerçek, doğru
haris : aç gözlü, çok hırslı
hunhar : kan döken, zalim
inhidâm-ı mutlak : tam bir çöküş
istidad : kabiliyet, yetenek
istifâde : faydalanma, yararlanma
izah : açıklama
izahat : açıklamalar
izmihlâl : yıkılma, çökme
kanaat-ı kat’iye : kesin kanaat, inanma
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
lûtf : iyilik, bağış
mâlûmat : bilgiler
mazhar : erişme, sahip olma
medyun : borçlu
mu’cize-i mânevi : mânevî mu’cize
muvaffakiyet : başarı
müstebid : zorba, diktatör
müstemlekeci : sömürgeci
müstenid : dayanan
müşâhedât : gözlemler
müttefik : ittifak etmiş, birleşmiş
nisbet : oran, ölçü
nükte : ince ve derin mânâ
tafsilât : ayrıntılar
tahaccür : taşlaşma
tarih-i beşer : insanlık tarihi
tefsir : Kur’ân’ın mânâ bakımından izahı, yorumu
teşekkürnâme : teşekkür belgesi
tufeylî : asalak, başkalarının sırtından geçinen
umumî : genel
yakînî : kesin, şüphesiz
yegâne : tek, eşsiz
zebûn : düşkün, tutkun
bâki : arta kalan, geriye kalan
cihanbahâ : dünyalar kıymetinde
cihandeğer : dünyalara değer
derk : anlama, algılama
ebediyen : sonsuza kadar
efdal : faziletli, üstün
fasih : güzel, açık ve düzgün
felâh : selâmet, kurtuluş
gark : boğma
hakaik-i Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikatleri, gerçekleri
hâkim : hükmeden, galip
hulâsaten : özetle, sonuç olarak
hükümran : hükmü geçen, hükmeden
hürmet : saygı
îcaz : veciz söz, az sözle çok mânâlar ifade etme
inhidam : yıkılma, harab olma
intikal : geçme, ulaşma
istifade : faydalanma, yararlanma
istifaza : feyizlenme
kadirşinas : kıymet bilir
kudret : güç, iktidar
kuvvet-i Kur’âniye : Kur’ân’ın kuvveti
küfr-ü mutlak : tam bir küfür, inkâr ve inançsızlık
lûgat : kelime, sözcük
mahiyet : asıl, esas, nitelik
mesele-i imâniye ve Kur’âniye : imanla ve Kur’ân’la ilgili mesele
mevcudiyet : varlık
muhabbet : sevgi
mücmel : kısa, özet
müessir : tesirli, etkili
necat : kurtuluş
nur-u Kur’ân : Kur’ân’ın nuru
ruh u can : ruh ve can
saadet : mutluluk
tahkikî : araştırmaya dayanan
târümar : dağınık, perişan
tâzim : büyüklüğünü dile getirme
tebcil : yüceltme, saygı gösterme
tedris : öğretme, ders verme
tekrim : saygı gösterme
tesirat : tesirler, etkiler
umum : herkes, genel
vecîz : kısa ve öz