Risale-i Nur Gençlik Kongresi deklerasyonları

Risale-i Nur Gençlik Şöleni kapsamında 23-24 Nisan 2011 tarihlerinde ikincisini düzenlenen Risale-i Nur Gençlik Kongresi çerçevesinde hazırlanan masa çalışmaları deklerasyonları...

Risale Haber-Haber Merkezi

Risale-i Nur Gençlik Şöleni kapsamında 23-24 Nisan 2011 tarihlerinde ikincisini düzenlenen Risale-i Nur Gençlik Kongresi çerçevesinde hazırlanan masa çalışmaları deklerasyonları...


I. Masa
İman masası deklarasyonu

Ahmed Yosunkaya, Ahmet Kaya, Ali Akkaya, Ali Sevim, Betül Güntay, Hasan Said Şener, Hüseyin Tural, Kübra Alkan, Meryem Yalçın, Muhammed Nedim Söğüt, Mustafa Erdemir, Nazlı Sertbakan, Nurbanu Ateş, Saliha Ferşadoğlu, Şefik Celil Çelik

1- Bu zamandaki en büyük farz vazife olan İttihad-ı İslâm’ın temelini iman oluşturur. İman ve İttihad-ı İslâm kavramları birbirinden ayrı düşünülemez. İttihad-ı İslâm’ın peyman ve yemini imandır.
2- İttihad-ı İslâm’ın önündeki en büyük engel iman zafiyetidir. Bunun tedavisi tahkiki imanı elde etmektir. İmanın sağlam, sarsılmaz ve hariçten gelecek olan saldırılara karşı dayanıklı bir yapıya sahip olması gerekir.
3- Kur’ân ve sünnetin işaret ettiği üzere İttihad-ı İslâm’ın başlangıç noktası bir nev'î mü'minlerin kalbidir. Kalplerdeki iman ve diğer mü'minlere karşı olan sevgi çok sağlam olmalıdır. Asr-ı Saadette sahabelerin arasındaki uhuvvet ve sevgi Müslümanlara rehber olmalıdır.
4- Toplum hayatında insanları bir arada tutan, toplum olmalarını sağlayan hakikatlerden birisi de inanç birliğidir. Aynı dâvâya, aynı hakikate inanan insanlar birliktedir. Bu birliktelik yeni birliklerin kapısını açacaktır.
5- Müslümanlar arasındaki esasa ilişkin olmayan farklılıklar, müspet mânâda değerlendirilip, bir zenginlik olarak kabul edilmelidir.
6- İman kalplerin birliğini gerektirir. Kalplerdeki birlik ise en sağlam bir şekilde uhuvvet, ihlâs, sıdk, tesanüt, hüsn ü zan, muhabbet ve biz olma duygusu ile sağlanır.
7- İmandaki zafiyet sonucunda mü'minlerde kin ve adavet, nifak ve şikak, menfi milliyet, yeis, tarafgirlik, istibdat, hırs, enaniyet ve su-i zan ortaya çıkar. Müslümanların, Kur’ân ve sünnet ışığında, kendilerini birbirine bağlayan manevî rabıtaları fark ederek bu hastalıkları izale etmeleri gerekir.
8- İttihad-ı İslâm vazifesi kutsîdir. Hedef ve maksat îlâ-yı Kelimetullah’tır. Buna en büyük delil hakaik-ı imaniyedir. Kaynak Kur’ân-ı Hakim ve sünnet-i seniyyedir. Rehber Hz. Peygamber’dir (asm). Bu asırdaki reçete ise Kur’ân-ı Hakim ve hadislerden süzülen Risâle-i Nur’dur. Ameldeki birinci maksat rıza-i İlâhidir.


II. Masa
Eğitim masası deklarasyonu

Abdullah Genç, Ahmed Said Bulut, Beyza Polat, İsmail Tezer, M. Şahin Azkaçar, Muhammed Zorlu, Nurcan Emiştekin, Nurefşan Yalçın

1- Eğitim, anne karnından başlayarak hayat boyu devam eden ciddî bir süreçtir. İttihad-ı İslâm ise; İslâm ortak paydasında bir inanç birliği oluşturan mü'minlerin, imandaki bu birliklerini, sosyal hayatın her alanına yansıtmaları mânâsını taşımaktadır.
2- Bediüzzaman Said Nursî’nin zamanımızın farz vazifesi olarak nitelendirdiği İttihad-ı İslâm’ı sağlamak; öncelikle Allah’ı bilen, tahkiki imana sahip, dünyasını ve ahiretini ihmal etmeyen gençlerin yetiştirilmesi ile mümkündür. Buna engel olan ‘cehalet’in ortadan kaldırılması için de,  okullarda fen ve din ilimlerinin bir arada okutulması, eğitimde ikna-ispat metodunun uygulanması zarurîdir.
3- Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik ancak fikir ve duygu birliğiyle sağlanabilir. Bu birliğin elde edilmesi için eğitim şarttır. Bediüzzaman'ın eğitim sistemiyle ilgili olarak yüz yıl önce ortaya koyduğu “Medresetüzzehra”, “İttihad-ı İslâm’a” giden yolda önemli bir “eğitim projesi”dir.
4- Her fen/bilim kendi diliyle Allah'ı anlatmaktadır. Dolayısıyla din ile bilim arasında bir çatışma yoktur. Din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulması, iman akıl bütünlüğünün sağlanması için gereklidir. Bu, aynı zamanda imandaki birliği gerçekleştirerek ve İttihad-ı İslâm’ın tesisinde önemli bir rol oynayacaktır.
5- Eğitim sistemimizdeki etnik vurgular, İttihad-ı İslâm’ın önündeki en büyük engellerdendir. Eğitim müfredatları, belli bir etnisiteyi ya da grubu vurgulayan söylemlerden arındırılmalıdır. Bediüzzaman'ın “Milliyetimiz bir vücuttur. Ruhu İslâmiyet, aklı Kur'ân ve imandır” şeklinde çerçevesini çizdiği “İslâm milliyeti” anlayışı, zihinlerde ve kalplerde tesis edecek şekilde müfredatımızda programlanmalıdır.
6- Anadilde eğitim, ittihad-ı İslâm’ın da önünü açacak temel bir insan hakkıdır. Ferdlerin kendi anadillerinde eğitim almalarının, eğitimin kalitesini ve verimini arttıracağı açıktır. Bediüzzaman: “Lisan-ı maderzad (ana dil) ise, tabiî olduğundan, elfaz (lâfızlar) dâvet etmeksizin zihne geliyor. Alış veriş yalnız mânâ ile kaldığından, zihin çatallaşmaz. Ve o lisana giren maarif (bilgiler), nakş-ı ale’l-hacer (taşa kazınan nakış) gibi bâkî kalır.” diyerek bu konuya yüz yıl öncesinden dikkat çekmiştir.
7- İttihad-ı İslâm’ın oluşumunda ve devamında karşımıza çıkacak olan en önemli sorunlardan biri şüphesiz ‘dil’ olacaktır. İslâm ülkeleri arasındaki iletişimin kolaylaştırılması için ‘dil eğitimi’ne önem verilmeli, anadilin dışında en az iki dil bilen bireyler yetiştirilmelidir.
8- Daha etkili ve verimli bir eğitim için nitelikli, donanımlı, ehil eğitimcilerin yetiştirilmesi şarttır. Yalnız sözleriyle değil; yaşayışlarıyla da İslâm’ın esaslarını ve güzelliklerini sergileyerek güzel örnek olabilen eğitimciler İttihad-ı İslâm’ın önünü açabilirler.
9- Bediüzzaman'ın, İslâm âleminin manevî hastalıklarını sıraladığı Hutbe-i Şamiye isimli eseri eğitim sistemimiz için yol gösterici niteliktedir. Burada sıralanan hastalıklara mukabil; sevgi, merhamet, ümit, sıdk (doğruluk), hürriyet, istişare ve diğergamlık gibi temalara eğitim müfredatlarında yer verilmelidir.
10- İttihad-ı İslâm’ın önünde engel olarak duran “tartışmayan, sorgulamayan, üretmeyen, ezberci bir eğitim” yerine; “sorgulayan, yeniliklere açık, bilgiyi hazmettiren bir eğitim anlayışı” benimsenmelidir.
11- Her anne-baba çocuğunu kötülüklerden uzak, iyiliklere meyilli, dürüst, ahlâklı ve vicdanlı bireyler olarak yetiştirmek ister. Bu ise dîni terbiyeyi küçük yaştan itibaren çocukların ruhlarına sindirmekle mümkündür. Bu yüzden ailede başlayan Kur’ân ve sünnet-i seniyye temelli bir eğitim, sağlıklı bir toplumun da çekirdeğini oluşturur.
12- İslâm ülkeleriyle mümkün olan şartlarda yapılabilecek ortak eğitim faaliyetleri, İttihad-ı İslâm’a katkı sağlayacaktır. Bununla ilgili olarak; çeşitli eğitim kademelerinde gerçekleştirilebilecek öğrenci değişimleri, üniversiteler arası ortak eğitim seminerleri, atılabilecek örnek adımlardır.
13- Bediüzzaman'ın ideal bir eğitim projesi olarak sunduğu Medresetüzzehra'nın manevî bir şekli olan Risâle-i Nur eserlerinin okunduğu ve müzakere edildiği her mekân, ittihad-ı İslâm’ın tesisine hizmet edecek fıtrî bir eğitim ortamıdır. Maddî Medresetüzzehra’ya giden süreç de bu mânânın ferd ferd yaşanmasıyla mümkündür.


III. Masa
Hürriyet ve adalet masası deklarasyonu

Abdurrahman Yavuzyiğitoğlu, Ali Ulvi Ölç, Hasan Koç, Hilal Ersoy, Meral Erdoğan, Muhammed Yılmaz, Muharrem Keskin, Pınar Görücü, Rauf Bilik

1- Hürriyet-i Şer’iye, Cenab-ı Hakk’ın Rahman ve Rahim tecellisiyle kuluna bir ihsanıdır ve imanın hassasıdır. İman ne kadar mükemmel olursa, hürriyet o derece parlar. Bediüzzaman’a göre hürriyet insanın ne kendi nefsine ne de bir başkasına zararı dokunmamasıdır.
2- Fikri, siyasi, ilmi… her türlü istibdat,  fert ve grupların hak ve hürriyetlerinin elinden alınmasına yol açar. Bu durum, toplumun birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunu zedeler, ihtilafa sebep olur.
3- İstibdadın bünyesinde barındırdığı “kuvvetli olan haklıdır” anlayışının terk edilerek, Kur’an’ın emrettiği “haklı olan kuvvetlidir” anlayışının benimsenmesi, insan hak ve hürriyetlerini teminat altına alacaktır.
4- Fikir, vicdan ve ifade hürriyetinin teminat altına alındığı bir zeminde hoşgörü ve diyalog ön plana çıkar. Meşveret ve demokrasinin sağlıklı işlediği zeminlerde, İttihat-ı İslam’ın önündeki en büyük engel olan ‘ihtilaf’ da ortadan kalkar.
5- Bediüzzaman, istibdadın son bulması için hürriyeti ve meşrutiyet-i meşruayı önermektedir. Hürriyetten kasıt, nefsin istibdadını ve anarşiyi doğuran  “hürriyet-i mutlaka” değil, yalnız Allah’a kulluk etmeyi gerektiren  “hürriyet-i şer’iyedir”.
6- Tüm dünya Müslümanlarını hakiki kardeşlik hissiyatıyla bir araya getiren Hac ibadeti, meşveret ve uzlaşı zeminini güçlendirerek İttihad-ı İslam’a kapı açar.
7- İttihad-ı İslam’da amaç,  mezhep ve cemaatlerin “tekleşmesi” veya yöntemde birleşmesi değil; “maksatta ittihat”tır. İttihad-ı İslam’ı oluşturan değerler altında hürriyetin bir gereği olarak mezhep ve cemaatlerin kendi içerisinde yapılanmalarına müdahale edilmemelidir.
8- Risale-i Nur hareketi, Türkiye’deki demokratik kültürün oluşmasında önemli katkıda bulunmakta ve bu yönüyle Türkiye, Arap toplumlarında hürriyet taleplerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesini tamamlaması İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesinde önemli bir adım olacaktır.
9- Türkiye, İttihad-ı İslam’ı engelleyen seküler, ırkçı ve otoriter yapısından uzaklaşmalı, Kemalist ideolojiyi terk ederek insan hak ve hürriyetlerinin teminat altına alındığı yeni bir anayasal düzene süratle geçmelidir.
10- AB sistemi; özgürlük, demokrasi, insan haklarına saygı ilkeleriyle temel özgürlükler ve hukuk devleti esasına dayanmaktadır. AB’nin bu özellikleri Bediüzzaman’ın eserlerinde “İsevilik din-i hakikisinden aldığı feyizle hayatı içtimaiye-yi beşeriyeye faydalı sanatlar, adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunlar” ortaya koyan “Birinci Avrupa” tanımlaması ile büyük ölçüde örtüşmektedir. Bu açıdan Avrupa ile hürriyet, adalet, insan hakları, ekonomi, ilmi ve teknolojik gelişmeler hakkında iş birliği yapmak Türkiye’ye olumlu katkılar sağlayacak bir gelişme olarak görülmelidir. Bu da Said Nursi’nin üzerinde durduğu evrensel barışın sağlanmasında önemli bir aşama olacaktır.
11- Her hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi demek olan adalet, evrensel bir değer olup, hukukun korunması ve hayata geçirilmesi için vazgeçilmez bir ilkedir. Adalet kavramı izafi olamayacağı gibi hukuk devleti anlayışı da relatif (göreceli) bir temele oturtulamaz. Adalet izafi olursa hukuk devleti de izafi olur. Demokratik cumhuriyet ve anayasal sistem muhteva olarak hakiki adaleti içinde barındırmaktadır. Ve tam anlamıyla icra edildiğinde insanlar için saadet vesilesi olacaktır.
12- Toplumsal hayatta sosyal barışı sağlamak için adalet ilkesinin mutlaka hakim kılınması gerekir. Haksızlıkların, zulmün ve yoksulluğun yaygın olduğu bir ortamda adaletten bahsedilemez. Dolayısıyla toplumsal hayatta adaletin tesisi de sosyal dayanışma ve yardımlaşmanın gerçekleştirilmesi ile mümkün olur.
13- Yetkin İslam âlimleri arasından seçimle belirlenen bir ‘şura-yı ilmiye’, günümüzde hilafet makamının vazifelerini yerine getirecektir. Bu şekilde vasıflandırılmış bir İslam Konferansı Teşkilatı, İslam âleminin ittihadına vesile olacaktır.


IV. Masa
Siyaset masası deklarasyonu

Buğra Hepkanar, Çetin Kaska, Enes Kaya, Fatih Topaloğlu, Hakkı Hikmet Delikanlı, İbrahim Erdoğan, İbrahim Menek, Mehmet Fatih Doğan, Muhammed Şeref Ocak, Nurayşe Arı, Nurullah Parlakoğlu, Sabire Sözler, Yıldız Fırtına

1- İttihad-ı İslam, Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmayı tesis ederek İslam toplumunun iktisadi, siyasi, sosyo-kültürel her alanda dayanışmasını amaçlayan bir projedir. İttihad-ı İslam, coğrafi ya da idari bütünlükten öte, esas olarak fikir ve eylem birliği olarak algılanmalıdır.
2- Alem-i İslam’ın model kabul ettiği Türkiye’nin ‘rol model’ olabilmesi için tam demokrasiye geçmesi ve dış güçlerden bağımsız bir politika izlemesi şarttır. Bu da ancak Kemalizm gibi ideolojilerden arındırılmış demokratik bir anayasa ile mümkündür. Böylece temel hak ve hürriyetler tam anlamıyla sağlanacak, millet devletiyle barışacak ve alem-i İslam’a model olabilecek bir Türkiye ortaya çıkacaktır.
3- İslam alemi için dinamik bir etkiye sahip olan Hilafet müessesi, egemenlik vasıtası değil, dini bir birleştiricilik unsurudur. Demokrasi temeli üzerine kurulması beklenen bu müessese için dört halife dönemi uygulamaları örnek alınmalı ve İttihad-ı İslam için hilafet manasını üstlenen bir meclis tesis edilmelidir.
4- İttihad-ı İslam maneviyatının gerçekleşmesi için Risale-i Nur özel bir program olarak ele alınmalıdır. Said Nursi’nin tespit ettiği üzere, İttihad-ı İslam’ı yüz yıldan fazla geciktiren “adavete muhabbet” ve “çeşit çeşit sari hastalıklar gibi intişar eden istibdat” hastalıklarına çözümler bir an önce pratiğe geçirilmelidir.
5- İttihad-ı İslam için başta Türkiye olmak üzere bütün İslam ülkeleri, kaybettikleri manevi kimliklerini kazanmalıdırlar. Bu noktada Ayasofya’nın ibadete açılmasının büyük bir sembolik değeri vardır.
6- Sömürgelikten kurtulup dikta yönetimlerine teslim olan İslam toplumlarında İttihad-ı İslam’ın devamlılığı için bireysel ve toplumsal alanda bilinçlenmeye önem verilmeli ve İslam toplumlarına etkin bir demokrasi kültürü kazandırılmalıdır. Bunun için “meşrutiyet-i meşrua” manasını taşıyan, halkın iradesini temsil eden meclisler oluşturulmalıdır.
7- İstibdadın her türlüsü –ilmi, siyasi, fikri-  yanlıştır. Bireylerin tam ve hakiki bir kul olması için İslam dairesi içinde sınırsız hür olması gerekir. Alem-i İslam’da yaşanan hadiseler hürriyet uyanışının başlangıcıdır.
8- İslam aleminde son bir yıl içerisinde meydana gelen gelişmeler ve uyanış hareketleri, gençliğin İttihad-ı İslam hedefi için etkinliğini gözler önüne sermektedir. Gençlerin sorumluklarının farkında olarak ilmi ve dini gelişimlerini sürdürmeleri sağlanmalıdır.


V. Masa
İktisat masası deklarasyonu

Ahmet Tahir Uçkun, Emre Karabenek, Gamze Aydın, Gülnihal Gönüllü, İbrahim Kılıç, Mustafa Çetinkaya, Nur Hilal Erkut, Rabia Tuğba Yıldız, Saim Said Temiz, Sedat Önen

1- İktisat, yalnız ekonomik alanlara değil ferdî ve sosyal alanlara da işaret eden çok yönlü bir kavramdır.
2- İktisat, Hakîm isminin bir tecellisidir. Hakîm ismi, Allah’ın hiç bir işinde ve yarattığı kâinatta, eksik veya fazla bir şey olmadığını ifade eder.
3- İktisat Risalesi; insan-kainat ilişkisini yeniden düzenleyen, iktisadın öznesi olan insanla iktisat edilecek olan tüm nimetlerle ve o nimetlerin asıl sahibiyle bağlantısını Kur’anî düzlemde tam olarak kuran ve düzenleyen bir eserdir.
4- İktisat Risalesi’nde Kur’an ve sünnet kaynaklı iktisat prensipleri çerçevesinde önerilen ekonomik model, İttihad-ı İslam idealinin önemli bir parçası olacaktır.
5- Kapitalizm ve Sosyalizm gibi Batı düşüncesinin ürünü olan ekonomik modeller, insanı yanlış tanımladıkları için beşeri sefahat, israf ve yoksulluğa sürüklemişlerdir. İttihad-ı İslam’ın önündeki engellerden biri, İslam dünyasının bu modellerin -bilhassa kapitalizmin- etkisi altında olmasıdır.
6- İslam toplumlarının çoğunluğunun esir ve ecir (ücretlilik) devrinden malikiyet ve serbestiyet devrine geçememesi, İttihad-ı İslam’ı engellemeye devam etmektedir.
7- Çeşitli yer altı ve yer üstü kaynakları açısından zengin olan İslam toplumlarının genelde yoksul olması dikkat çekicidir. İttihad-ı İslam’ı engelleyen yoksulluğun ortadan kaldırılması için İslam toplumlarının birbirleriyle olan iktisadî ilişkileri arttırılmalıdır. Bunu sağlamak için İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) gibi kuruluşların daha aktif olmaları ve her alanda daha fazla inisiyatif almaları gerekmektedir.
8- İnsanlık tarihinde bütün kötü ahlakın kaynağı olan “sen çalış ben yiyeyim” ve “ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne” anlayışının ortadan kaldırılması ancak zekâtın yaygınlaşması, kurumsallaşması ve faizin hayatımızdan çıkması ile mümkündür.
9- Hac ve oruç gibi ekonomik yönü olan ibadetler iktisat prensiplerinin İslam âleminde yaygınlaştırılması için birer fırsata dönüştürülebilir. Oruç ve Hac aylarında, İslam ülkeleri ve Müslümanlar arasındaki iktisadi konuların ele alındığı iktisat kongreleri düzenlenmelidir.


VI. Masa
Toplumsal kurumlar masası deklarasyonu

Faruk Saim Akhan, Furkan Şahan, Halil Kiracı, Mustafa Nacir, Nurullah Çetin, Okan Köpçü, Ömer Said Güler, Serdar Haksever, Gülnur Tercan, Merve Gökdaş, Şule Eröncer, Zeynep Yücetürk

1- Kur’ân medeniyetinin gerçek hürriyeti (hürriyet-i şer’iyyeyi) ve esnek bir sosyal düzeni tesis edici yapısı; toplumsal kurumların farklılıklarına müsaade eden bir zemin ile bütünleştirici bir temeli teşkil eder.
2- Tarikatlar, cemaatler, sivil toplum kuruluşları, organizasyonlar, inisiyatifler, platformlar vb. yapılar toplumsal kurumlar çerçevesinde değerlendirilmelidir.
3- İttihad-ı İslam, salt ittifaktan ibaret değildir. Bunun yanında kalp, akıl ve gâye birliğini bünyesinde barındıran bir manadır.
4-İttihad-ı İslam siyasî bir çatıdan ziyade İslam toplumlarının arasındaki nuranî rabıtaları ortaya çıkaracak bir zemin olarak görülmelidir.
5- İttihad’ın sağlanması için müminler, kardeşlerinin şahsi kusurlarına bakmamalıdır. Vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye gibi hayırlı işleri ve kudsi görevleri yerine getirmek için birçok ele ihtiyaç vardır. Bu noktada iftiraka ve ayrılığa meydan verilmemelidir.
6- İslam toplumları arasında dayanışma adına somut olarak atılmış en ciddi adım İslam Konferansı Teşkilatıdır. Bu uluslararası kuruluş, demokratik bir meşruiyet zemini oluşturması halinde Müslüman ülkeler arasındaki meşvereti tesis edebilir.
7- Tebliğ vazifesinin ifasında tepeden inmeci bir anlayış değil, fertten ferde iletişim metodu tercih edilmelidir. Toplumsal kurumların faaliyetlerini bu eksende devam ettirmeleri gerekmektedir.
8- Dini yapılardaki farklılıklar teferruatlara yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Hedefler ve esaslar bir olduğu takdirde kullanılan metodlardaki farklılıklar “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadis-i şerifi çerçevesinde değerlendirilmelidir.
9- İttihad-ı İslam çatısı altında bulunan toplumsal kurumların aynı maksatta birleşmesi mümkündür ve gereklidir. Ancak aynı meslekte hareket etmelerini beklemek mümkün değildir.
10- Gıybet, cemaatleri tehdit eden sorunlardan biridir.  Yapıcı ve çözüme yönelik olmayan eleştiriler, dindar kitlenin ittihadına engel olmaktadır.
11- Dini cemaatlerin siyasi misyonlar edinmeleri din hizmetini zan altında bırakmakta ve ulvi hizmetleri aksatabilmektedir. Cemaatler siyaset noktasında azami hassasiyet göstermelidir.
12- İslam ülkelerinin yaşadığı sosyal, siyasal, ekonomik hadiselerin neden olduğu değişim süreci İttihad-ı İslam’ın önünü açacaktır.
13- İslamî yapı ve oluşumların (tarikatlar, cemaatler, organizasyonlar vb.) İttihad-ı İslam için; insaf düsturunu elden bırakmadan, soğukkanlılıkla, fikir alışverişlerini sürdürmeleri gerekmektedir.


VII. Masa
Milliyetçilik masası

Ahmet Akman, Akif Göçer, Dilek Polat, Elif Altuner, Merve Baybara, Mustafa Seçkin, Ömer Faruk Alakuş, Ramazan Ağırağaç, Ramazan Sarıaltın, Rıdvan Yıldız, Rıfat Uçum, Şuranur Biçer

1- Menfi milliyet fikrinin pratikteki karşılığı olan milliyetçilik başka milletleri yutmakla beslenen bir canavardır ve İttihad-ı İslam’ın önündeki en büyük engeldir. Müspet milliyet fikri ise milli özellikleri İslamiyet’e zırh ve hizmetkâr yaparak İttihad-ı İslam’a kuvvet vermektir. Menfi milliyet fikri yerine İslam kardeşliği esas tutulup, müspet milliyet fikri uygulanmalıdır.
2- Menfi milliyet fikri, Cumhuriyetin kuruluşunda Kemalizm’in temel hareket noktalarından biri olmuş, ulus devlet projesiyle, toplumumuzda var olan İslam milliyeti kavramının yerine kavmi milliyetçilik olgusu yerleştirilmiştir. Bu yaklaşım bölünme, çatışma olgularını körüklemiş;  yüzyıllardır aynı çatı altında yaşadığımız diğer Müslüman kavimlerle aramızın açılmasına sebebiyet vermiştir.
3- Bediüzzaman, insan fıtratında var olan menfi şeyleri “terk et” demek yerine onları asıl kaynaklarına, müspet alanlara yönlendirme prensibini kabul etmektedir. İnsanın duygularının galeyanda olduğu gençlik çağı, ‘milliyetçilik ideolojisi’ tarafından istismar edilmektedir. Bu istismarın önlenmesi ve duyguların olumlu faaliyetlere kanalize edilmesi için gençlerin; “bütün müminler kardeştir” prensibi etrafında iman, ahlak ve vicdan eğitimine önem verilmelidir.
4- Bir toplumun dış dünya ile entegrasyonu ne kadar az ise milliyetçilik akımları o nisbette kuvvetli olur. Milletlerarası iletişim arttıkça menfi fikirlerin ortadan kalkması kolaylaşır.
5- İttihad-ı İslam’ı gerçekleştirecek olan ülkeler, farklılıklarını ihtilaf sebebi değil, zenginlik olarak görmelidir.
6- İnsanda fıtraten tarafgirlik hissi vardır. İnsan, bu his ile kendi milletine muhabbet eder. Ancak kendi milletine olan tarafgirliği ve muhabbeti başkasının inkârına yol açmamalıdır. Bu bağlamda sevginin mikyası “Üstünlük ancak takvadadır.” ayeti ile belirlenmelidir.
7- Hakiki milliyetimizin esası, ruhu İslâmiyet’tir. Müslümanlar ancak kardeştirler. Buna binaen Müslüman olarak bizlere düşen, etnik farklılığımızı İslam potasında eritmektir. Ta ki hakiki kardeşlik bağımız ve kaybettiğimiz İttihad-ı İslam bize geri dönsün.
8- Bediüzzaman Said Nursi, İttihad-ı İslam için yöntem birliği değil, hedef birliğinin gerektiğini ifade eder.
9- Allah’ın insanları kavimler halinde yaratmasının hikmeti; farklı özelliklerimizle birbirimizi tamamlamamız, dayanışma, muhabbet ve kardeşlik bağını güçlendirmemizdir. Irki farklılıklarımız rekabet, düşmanlık ve üstünlük yarışı için kullanılamaz.
10- İttihad-ı İslam’ın hedefi muhabbettir, sevgidir, sağlam deliller ile gayr-ı Müslimleri ikna ederek dünya barışını sağlamaktır.


VIII. Masa
Kültür, sanat ve dil masası deklarasyonu

Abdülaziz Bilge, Hatice İşcan, İlknur Güneş, Mehmet Emin Çalgan, Mehmet Türk, Merve İriyarı, Merve Yalçın, Mustafa Usta, Nihal Bora, Ömer Dinler, Samed Avcı, Serdar Çelik

1- Sanatın hareket alanını belirleyen en önemli ölçülerden biri edeb-i İslamiyedir. Sanat, İslam ve Kur’an edebi ile edeplenmeli ve bu edep dairesinde kendine uygun bir hareket alanı çizmelidir.
2- Musiki, duyguları harekete geçiren bir unsur olduğu kadar, farklı toplumlardan insanları ortak duygu etrafında birleştirme özelliğine de sahiptir. Bu nedenle ittihat için musikinin evrensel dili kullanılmalıdır.
3- İslam dininin dili, Kur’an dilidir. Bu dilin öğrenilmesi İslam âlemini bir araya getirip sevgi bağlarını kuvvetlendirdiği için gereklidir.
4- Uluslararası platformlarda söz sahibi olunabilmesi ve farklı milletlerden Müslümanlarla diyalog kurulabilmesi için başta İngilizce olmak üzere yaygın dünya diller öğrenilmeli ve kullanılmalıdır.
5- Yarışmalar, olimpiyat oyunları, müzik ve film festivalleri gibi etkinliklerin halkları birbirine yakınlaştırdığı bilinmektedir. İslam âleminde de her yıl farklı bir ülkede toplumların birbirlerini tanımalarını sağlayan oyunlar, festivaller, şölen ve sergiler düzenlenmelidir.
6- İslamiyet’in ulviyetini ve hakikatlerini yaymak olan i’la-yı Kelimetullah’ı gerçekleştirebilmek için edebiyat, sinema, tiyatro gibi sanatsal faaliyetlere önem verilmelidir.
7- İttihad-ı İslam’ın tesisi için medya mecraları aktif olarak kullanılmalı, bu mecralarda İslam’ın ahlakını ve birleştirici özelliklerini ön plana çıkaran programlar yapılmalıdır.
8- Müslüman entelektüellerin birikimlerini paylaşıp geliştirebilecekleri çok dilli dergi, kitap, gazete gibi yayınlar yapılmalı; panel, sempozyum, kongre gibi organizasyonlar düzenlenmelidir
9- Bediüzzaman Said Nursi’nin Medresetüzzehra projesi örnek alınarak, fen ve din ilimlerinin birlikte okutulduğu uluslararası üniversiteler kurulmalıdır.


IX. Masa
İletişim masası deklarasyonu

Ali Okçu, Ayşenur Erfidan, Aziz Yılmaz, Betül Yener, Burak Aktepe, Canan Aslı Demirtaş, Ece Çelen, Emre İnci, Ercan Karayiğit, Mehmet Çetinkaya, Umut Avcı, Zehra Açıcı

1- İletişim genel olarak; duygu, düşünce veya bilgilerin çeşitli yollarla başkalarına iletilmesidir.  Etkileşimin olduğu her yerde iletişim; iletişimin olduğu her yerde etkileşim vardır.
2- Teknolojinin gelişmesi ile iletişim farklı bir boyut kazanmıştır. İletişimde ‘dijitalleşme’ olgusu, günümüz İslam coğrafyasında gerçekleşen hareketliliklerde önemli bir paya sahip olmuştur.
3- Medya; fert ve toplumlar arasındaki iletişimi sağlamak için ‘iletişim ağı’nın, ulusal ve uluslararası düzeyde kitlelere ulaştırılması noktasında önemli bir görev üstlenmektedir.
4- Vizelerin kalkması, İslam ülkeleri arasında ulaşımı kolaylaştırmıştır. Buna bağlı olarak Müslüman toplumlar arasındaki iletişim engellerinin kalkması İttihad-ı İslam’a önemli bir katkı sağlayacaktır.
5- Said Nursi’nin “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahı ile cihad edeceğiz.” tespitindeki mücadelenin başarılı olması için iletişim sanatına gereken önem verilmelidir. Sağlıklı iletişim bilişme, tanışma ve dayanışmayı netice verecektir.
6- Esas amacı i’lay-ı Kelimetullah olan Müslümanlar, birbirlerini sevmekle ve sevgi bağlarını güçlendirmekle yükümlüdürler. Said Nursi, bunu “müfritane irtibat” olarak ifade etmiştir. Müslüman toplumlar arasında, İttihad-ı İslam’ın tesisi ‘müfritane irtibat’ ile mümkündür. Bunun için de doğru ve sağlıklı bir iletişim gereklidir.
7- Bediüzzaman’ın iletişime verdiği önem, talebelerine olan hitaplarından anlaşılmaktadır. Hitap cümlelerinde motive eden, onurlandıran, şevk veren coşkun ifadeler kullanan Bediüzzaman, sağlıklı ve doğru iletişim örneklerini sunmaktadır.
8- Kalben, ruhen, fikren aynı paydada buluşan insanların, kardeşlik bağı içerisinde, meşru, müspet ve güvenilirliği olan ortamlarda bir araya gelmeleri, iletişim imkânlarını kullanmaları gerekir.
9- Hac ibadetinde Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisinde ortak meselelerini görüşmeli ve fikir alışverişinde bulunmalıdırlar.
10- Said Nursi’nin “Asya’nın bahtının miftahı, meşveret ve şuradır” tespiti rehber alınarak İslam devletleri arasında birçok alanda iletişimi sağlayacak ortak platformlar oluşturulmalıdır.

Nur Talebeleri Haberleri