Birkaç cümleyle "Risale-i Nurlardan başka kitap okuyup yazmak yanlış mıdır?" sualine değinerek mevzuya geçmek istiyorum. Elbette kimsenin okuyacağı kitaba, başkası karar veremez. Öncelikle, meslekî kitaplar bu tartışmaların dışındadır. Her nur talebesi, meslekî açıdan donanımlı ve sözü dinlenir olmalı kanaatindeyim.
Eli kalem tutan arkadaşların ise, kalemlerinin keskin ve işlek; hayal dünyalarının da geniş ve işe yarar olması, yazma alanları ile ilgili çok kitap okumalarına bağlıdır. Sıkı sıkıya okumuş ve halen günde en az ortalama yirmi sayfa Risale okuyan arkadaşlardan söz ediyorum. Bu kardeşlerimizin roman, deneme, makale gibi yazıları ve kitapları yazarak, alanlarında ilerlemelerinin sayısız faydalarını gören ve bilen biriyim. Bu kardeşlerimizle ilgili bazı suizanlara da katılmıyorum.
Bu kardeşlerimizin kitaplarını isteyen alır ve istifade eder. Bu âciz de istifade edenlerden. Fakat hangi kitabı okursan oku, neyi yazarsan yaz; bir elin Nurlarda ve bir nur talebesi olarak birinci önceliğin, insanları Kur'an ve Kur'an'ın bu asra bakan tefsiri ile buluşturmak olmadığı takdirde; ya emeklerin çoğu zaman suya yazı yazmak gibi neticesiz kalır ya da hizmetin çok cüz'i olur. Senin hizmetinin kalıcılığı ve küllîleşmesi de âcizane bu ulvî maksada yaklaştığın veya bunu başarabileceğin ölçüde olacaktır, diye düşünüyorum.
Tekrar ana konuya dönersek; Risale-i Nur, nasıl bir tefsirdir ki bu eserlerin, asrımızı ilgilendiren özellikle itikâdî hemen her sûale cevap verilmiş mahiyette olduğu iddia ediyoruz?
Başta, Nur Külliyatı, Kur'an'ı baştan sona tefsir eden klasik bir tefsir değildir. Her asrın müceddidinin yaptığı gibi; daha çok asrın yaralarını tedavi edici, iman ve Kur'an'a hücum eden fikir ve düşünceleri çürütücü, yazıldığı asrı nazara alır tarzda suallere cevap verir mahiyette bir tefsirdir.
Kur'an'ın dört ana maksadı olan tevhid, haşir, nübüvvet, ibadet ve adâlet âyetlerine tam bir âyine olmanın yanında; bine yakın kâinat ve yaratılış âyetlerinden bahis açan ve bu kudret âyetlerinin çoğunu yeni ve orijinal bir bakış açısıyla yorumlayarak, kelâm ilmine taze ve özgün bir soluk katan bir tefsirdir.
Bu arada şunu da ilave edelim ki bu eserlerdeki üstün özellikleri, Said Nursi kendine nispet etmez, kendi hüneri olarak görmez. Kur'an'ın bir mânevî tefsiri olan Risale-i Nurlardaki üstün meziyetler, "Benim değil Kur'an'ındır ve Kur'an'dan tereşsuh etmiştir, hata ve yanlışları ise haberim olmadan fikrim karıştırmış, yanlış etmiş" olarak görür.
Şimdi muhtevaya çok kısa bakınca, 1975'te yayımlanan ve benim de lise son sınıfta bir dersten yıllık ödev olarak incelediğim "Said Nursi ve Devlet Felsefesi" kitabını öncelikle misal vermek isterim. Altı ana başlıkta 'kâinat ve insandan tut; fert, cemiyet, aile ve insan sınıflarına' kadar; 'ilim, kültür, medeniyetten, siyaset, hürriyet, eğitim, milliyetçilik, dış politika, adalet, ordu, iktisat ve devleti ilgilendiren hemen her mevzu ele alınmış ve Said Nursî'nin birçok konudaki sorulara verdiği orijinal cevapları izah edilmiştir, bakılabilir.
Onuncu Söz Risalesi, haşir ve kıyamet akidesini esma-i İlâhiye ışığında izah ve ispat eder. Bu söz için, İslam tarihi eserlerini, tefsirleri de okumuş ilim ve irfan ehli bir kalem erbabı ne diyor: "Ülkemizde, henüz entelektüel dikkatleri yeterince celb etmemesine rağmen; İslam te'lif tarihinde benzersiz bir risale bu." Yani derleme değil, te'lif bir eser ve geçmişte bir benzeri yok. "Haşir ve kıyametle ilgili çok soruya cevap verdiği gibi, deizmin de ayak seslerini görür gibi yazılan bu eser; kıyamet, cennet, cehennem, sırat, mizan, hesap gibi akibetlerin varlığını, akıl gözüne sunuyor ve aksinin mümkün olmadığını ortaya koyuyor."
Maddeciliğin ve pozitivizmin kol gezdiği "Göster, ispat et, kabul edeyim" düşüncesinin ağır bastığı bu asırda, "Tabiat yaptı, kendi kendine oluştu, sebeplerin bir araya gelmesiyle oldu, Allah'ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı vardır?" gibi, bu zamanda zihni meşgul eden bu ve benzeri onlarca sorulara cevap veren "Tabiat Risalesi" ve benzeri tevhit hakikatlerini izah ve ispat eden risalelerin yokluğunu düşünebiliyor musunuz? O zaman, bu insanlar, özellikle bu soruların sıkça ve kolayca muhatabı olan mektepli gençler, imanlarını tahkikî surette nasıl muhafaza edebilecekti?
Yine İslam ve Batı klasiklerini mütalâa etmiş ehl-i irfanın ifadesi ile "Ene ve Zerre, Miraç, 33 Pencere, Münacaat Risaleleri, kâinattan halıkını soran seyyahı anlatan "Âyet-ül Kübra" ile tevhidin meyvelerini işleyen "İkinci Şua" Risaleleri her biri kendi semasında birer yıldız."
Yine başka bir tespit. "Bir zamanlar bir Miraç Kandili'nde Risalelere çok mesafeli duran bir arkadaşa tam iki saat miraçla ilgili onlarca soruya cevaben yazılmış Miraç Risalesi'ni okumuştum. Okuma sonrası dedikleri hala kulaklarımda: Aman Allah'ım bu nasıl bir izah? Said Nursi miraçta sanki adım adım Peygamberimizi takip etmiş, kendisi de miraca çıkmış, müthiş ve mükemmel bir izah!" demişti.
Asrımızda insanların en çok sorduğu "kötülük problemini" de kökünden halletmiş Said Nursi. Sorularına cevaplar vermiş. Kötülük problemi ile ilgili ilâhiyat fakültesinden mezun bir arkadaşımızın bana anlattığı çok önemli tespiti burada zikretmek istiyorum. Üçüncü sınıftayken bir felsefe doçenti, kötülük problemini yani hastalıkların niçin var olduğu, şeytanın niçin yaratıldığı, şu âlemde zahirde aklımıza uymayan hadiselerin, zulümlerin niçin olabildiği, Allah bunlara niye müsaade ediyor, tarzındaki yaklaşmaları incelemeye, izaha çalışırken, bir çıkmazın içine girdi. Ben de ona Risalelerde geçen hocam "Halk-ı şer, şer değil; kesb-i şer, şerdir" ifadesini kullanınca; bana "sen bunu nereden buldun, mutlaka odama gel" dedi. Odasına gittiğimde, bunun, yeni ve orijinal bir keşif olduğunu ve yıllarca bu cümleyi aradığını ifade ederek, bundan çok istifade edeceğini ifade etti. Risalelerde böyle yüzlerce cümlenin varlığı ise, Risalelerin keşfedilmeyi beklediğinin en bariz delili oluyordu.
Yine insanları tuzağa düşüren, mühim iki tehlike var: Enaniyete güvenmek ve her şeyin yaratılışını zerrenin (atomun) hareketine vermek. İnsanlarımız ya enaniyetine güvenerek, her güzelliği kendinden bilip ihlâsı kaybederek, tevhitten sapıyor ya da her fiil ve oluşumu atomun (zerrenin) hareketlerine verip hikmeti, abesiyete bağlayarak küfre yaklaşıyor. İşte Said Nursi'nin "Ene ve Zerre Risalesi" bu iki tuzağı, kökünden çözüyor ve firavuniyete ve abesiyete giden yolları kapatıyor. Her nedense bizim aydınlarımız "Muhammed ikbal'in" 'Esrar-ı Hodi' eserine gösterdikleri ilgiyi daha taze ve mükemmel olan bu esere göstermiyorlar. Bu da ayrı garip bir durum.
Başka hangi Risaleden ve sorudan söz edelim? Her bir Risalenin hangi sorulara cevap verdiğini anlatmak için birer başlık açmamız zor. Her bir Risalenin özellikleri ve hangi sorulara cevaben yazıldığını anlatabilmek için, belki onun kadar bir yazı yazmamız gerekebilir.
Namazı, daha da önemlisi ibadetin aslında ne olduğunu anlatan 4, 9 ve 21. Sözler okunmadan ibadetlerin devamlılığının, kalbî ve aklî şuurun sağlanabileceğine kanaat getiremiyorum. Sadece 21. Sözde cevabını bulan, hemen her tabakadan insanın sorduğu veya kılmamaya bahene ettiği "Namaz iyidir, fakat her gün her gün beş defa kılmak çoktur; bitmediğinden usanç veriyor?" sorusunun cevabıyla; konunun girişindeki manifesto niteliğindeki Said Nursi'nin terbiye metodu da diyebileceğimiz "kendi nefsine hitabı" bile, insaf sahibine aslında her şeyi anlatıyor
Birinci Söz gibi, besmeleyi orijinal yaklaşımlarla izah eden iki sayfalık metin ise, yeni okuyan bazı ilim ehlinin beyanı ile, en az on sualin cevabını veriyor, diyebiliyoruz.
Hazret-i Peygamberin (asm) sünnet-i seniyyesinin ehemmiyetini anlatan "On Birinci Lema bir şah eserdir. Hadis inkârcılarını susturan bahisler ve cevapları, başta 19. Mektup ve muhtelif yerlere serpiştirilmiş. Kur'an'ın gerçek tefsirinin yerini meallerin tutamayacağını ayrıca ispat ediyor.
Bütün bir felsefe tarihinin doğru cevabını bulamadığı "İnsan nedir ve insanın tedenni ve terakkisinin sırları nelerdir?" sorularının geniş cevapları ve emsalsiz tahlilleri, hususen 23. Söz için bile, Risale-i Nur bu asrı kucaklamıştır, bu asrın mühim sorularına ikna edici cevaplar vermiş, diyebiliriz.
Kader ve kaderle ilgili derin, ilmî bahis ve sorulardan tut, melaike ve ruh bahislerinin yanında; şeytanın yaratılış hikmeti ve desiselerine kadar; uhuvvet ve ihlâsın ince düsturlarından kin ve gıybetin menfuriyetini anlatan akla gelen veya muhtemel her sorunun cevaplarını da Nurların sayfalarında bulabiliriz.
Tekraren soruyorum. Video çekip yayımlayan biraz da müstehzî tavra giren arkadaş! Sorup da cevabını alamadığın sorularını öğrenmek isteriz.
Risale-i Nur kulliyatıyla Said Nursi, yüzün üzerindeki fıkıh meselesinin yanında, burada çok azını verebildiğimiz ve aşağıda birkısmını vereceğimiz özellikle bu asrın insanlarının aradığı birçok meseleyi halletmiş ve önemli sorularının cevaplarını biiznillah vermiştir.
Ehl-i kitapla irtibat ve dostluk nasıl olacaktır? Ehl-i sünnetin haricindekilerin durumu nedir? Kur'an'ın mucizeliği ve hadislerin sihhatinin delilleri nelerdir? Hazreti Peygamberin (asm) şahsiyet-i mâneviyesi ne demektir? Cebir ve mutezilenin ifrat ve tefritleri nelerdir? Tarikatın mahiyeti nedir, vartaları var mıdır, insan onlardan nasıl kurtulur? İktisat nedir, iktisadın ana unsurları nelerdir? Dört halife döneminde, hususen Hz.Ali dönemindeki hadiseleri nasıl değerlendireceğiz? Şiilik nedir, yanıldıkları ve ortak noktalarımız hangileridir? Osmanlı'nın çöküş sebepleri nedir ve medresenin yeni usulü nasıl olmalıdır? Mektep, medrese ve tekkenin ıslahı ve musalahası nasıl olacaktır?
Evet, güneş sisteminden yıldızlara kadar hükmeden harika isleyişten "Ay"a çıkılacağına kadar; Şakk-ı Kamer mucizesinden akla gelebilen bütün ihtimalli sorulara kadar cevaplar verilmiş Risalelerde. Hristiyanlığın alacağı son vaziyetten, ahir zaman hâdisatı ve zuhuru beklenen zatlara kadar; merhamet, muhabbet, şefkat, aşktan tut, vaazların vaizlerinin şekline, dünyaya nasıl bakmamız lazım geldiğine kadar; geri kalışımızın sebeplerinden, tembellik ve atalete düşüşümüzün sebepleri ile ilây-ı kelimetullahın bu zamanda nasıl yapılacağının yollarına kadar; Avrupa medeniyetinin çürük esaslarına rağmen Avrupa'nın ileri gitmesinin sebeplerine ve Kur'an medeniyetinin taze ve muhkem esaslarına kadar; hayatın ve zamanın, kabir âleminin mahiyetinden, aklımıza gelen veya gelmeyen birçok sual, Risale-i Nur'da cevabını bulmuştur. Denemesi bedava. Sadece iyi niyet, ihlâs ve gayret yanında olmak şartıyla.
Evet dostlar, bir deryaya davet ediyoruz sizleri. Belki de farkında olmadan geçtiğimiz nice cümlelerin kapısını yeniden açmaya, daha dikkatli okumaya. Var mısınız, bütün külliyatı üç dönemdeki Said Nursi'yi dinlemeye, anlamaya ve de onun derdiyle dertlenmeye?
Selam ve dua ile.