Zafer Karlı'nın yazısı
Risale-i Nur Külliyatından Tarihçe-i Hayat isimli risale önsöz ile başlar. Bu önsöz Medîne-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlim tarafından yazılmıştır. (1) Bu mühim âlim, Ali Ulvi Kurucu’dur. Muhterem büyüğümüz Ali Ulvi Kurucu’nun Risale-i Nur ve Bediüzzaman Hazretlerinin şahsiyeti hakkındaki orijinal ve ilmi tespitleri Tarihçe-i Hayat’ta önsöz olarak yerini almıştır. Biz de bu yazımızda zaman zaman gündemi teşkil eden risaleler hakkındaki sorulara bu önsözden pasajlarla cevap vereceğiz.
1-Bediüzzaman Hazretlerinin tefekkür sistemi nasıldır?
Cevap: “Bütün semavî kitapların ve bilumum peygamberlerin yegane davaları olan Hâlık-ı Kainatın ulûhiyet ve vahdaniyetini ilan; ve bu büyük davayı da ilmî, mantıkî ve felsefî delillerle ispat eylemektir.” (2)
2-Tasavvuf hakikati ile Risale-i Nur hakikatı esas ve köken itibarıyla birbirine zıt mıdır?
Cevap: “Tarîkatten maksat, ruhsatlarla değil, azîmetlerle amel edip, ahlak-ı Peygamberî ile ahlaklaşarak, bütün manevî hastalıklardan temizlenip Cenab-ı Hakkın rızasında fanî olmaktır. İşte bu ulvî dereceyi kazanan kimseler, şüphesiz ki, ehl-i hakîkattirler. Yani, tarîkatten maksut ve matlup olan gâyeye ermişler demektir. Fakat, bu yüksek mertebeyi kazanmak, her adama müyesser olamayacağı için, büyüklerimiz, matlup olan hedefe kolaylıkla erebilmek için, muayyen kâideler vaz eylemişlerdir. Hulasa, tarîkat şeriat dairesinin içinde bir dairedir. Tarîkatten düşen şeriata düşer; fakat, maazallah, şeriattan düşen, ebedî hüsranda kalır. Bediüzzaman’ın açtığı nur yolu ile, hakîki ve şaibesiz tasavvuf arasında cevherî hiçbir ihtilaf yoktur. Her ikisi de rıza-i Barîye ve binnetice, Cennet-i alaya ve dîdar-ı Mevla’ya götüren yollardır.” (3)
3-Tasavvuf ile Risale-i Nur yolu arasında ne gibi meziyet farklılığı vardır?
Cevap: “Risale-i Nur, tasavvuftaki murakabe dairesini Kur’an-ı Kerîm yolu ile genişleterek, ona bir de tefekkür vazifesini en mühim bir vird olarak ilave etmiştir.
“Evet, insanın gözüne, gönlüne bambaşka ufuklar açan bu tefekkür sebebiyle, sadece kalbinin murakabesi ile meşgul olan bir salik, kalbi ve bütün letaifi ile birlikte, zerrelerden kürelere kadar bütün kâinatı azamet ve ihtişamı ile seyir ve temaşa, murakabe ve müşahede ederek, Cenab-ı Hakkın o âlemlerde bin bir şekilde tecellî etmekte olan Esma-i Hüsnasını, sıfat-ı ulyasını kemal-i vecd ile görerek, artık sonsuz bir mabedde olduğunu aynelyakîn, ilmelyakîn ve hakkalyakîn derecesinde hisseder. Risale-i Nur’un açtığı îman ve irfan ve Kur’an yolunu takip eden, işte böyle muazzam ve muhteşem bir mabede girer; ve herkes de, îman ve irfanı, feyiz ve ihlası nisbetinde feyizyab olur.” (4)
4-Bediüzzaman Hazretlerinin edebi cephesini nasıl tanımlarsınız?
Cevap: “Üstad, o kıymetli ve bereketli ömrünü, kulaklarda kalacak olan sözlerin tanzîm ve tertibi ile değil, bilakis, kalblerde, ruhlarda, vicdan ve fikirlerde kudsî bir ideal halinde insanlıkla beraber yaşayacak olan din hissinin, îman şuurunun, ahlak ve fazîlet mefhumunun asırlara, nesillere telkini ile meşgul olan bir dahîdir. Artık, bu kadar ulvî bir gâyenin tahakkuku için candan ve cihandan geçen bir mücahid, pek tabiîdir ki, fanî şekillerle meşgul olamaz.
Bununla beraber, Üstad, zevk inceliği, gönül hassasiyeti, fikir derinliği ve hayal yüksekliği bakımından harikulade denecek derecede edebî bir kudret ve melekeyi haizdir. Ve bu sebeple, üslûp ve ifadesi, mevzua göre değişir. Mesela, ilmî ve felsefî mevzûlarda mantıkî ve riyazî delillerle aklı ikna ederken, gâyet veciz terkipler kullanır. Fakat gönlü mest edip, rûhu yükselteceği anlarda, ifade o kadar berraklaşır ki, tarif edilemez. Mesela, semalardan, güneşlerden, yıldızlardan, mehtaplardan ve bilhassa bahar âleminden ve Cenab-ı Hakkın o âlemlerde tecellî etmekte olan kudret ve azametini tasvir ederken, üslûp o kadar latîf bir şekil alır ki; artık her teşbih, en tatlı renklerle çerçevelenmiş bir levhayı andırır ve her tasvir, harikalar harikası bir âlemi canlandırır.
İşte, bu hikmete mebnîdir ki, bir Nur Talebesi, Risale-i Nur külliyatını mütalaası ile, üniversitenin herhangi bir fakültesine mensub da olsa, hissen, fikren, rûhen, vicdanen ve hayalen tam manasıyla tatmin edilmiş oluyor.” (5)
5-Risale-i Nur’un mahiyetini ve hakikatini nasıl özetlersiniz?
Cevap: “Risale-i Nur külliyatı, Kur’an-ı Kerîm’in cihanşümûl bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh, onda o mübarek ve İlahî Bahçenin nûru, havası, ziyası ve kokusu vardır.” (6)
Sonuç
Risale-i Nur, Bediüzzaman Hazretlerinin vasıtasıyla insanlığa hitap eden bir derstir. Bu ders Kur’an’dan süzülmüş bir hakikattir. Bu hakikat hiçbir hak meslek ve meşrebe zıt değildir. Bu dersi dinleyen, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bu asra bakan bir hakikati ile karşılaşır. Bu hakikat o kişiyi -Allah’ın izniyle- hidayet güneşi ile buluşturacak ve ebedi mutluluğa taşıyacaktır.
Kaynaklar:
1-Tarihçe-i Hayat, s.9
2-Tarihçe-i Hayat, s.19
3-Tarihçe-i Hayat, s. 19–20
4-Tarihçe-i Hayat, s. 20
5-Tarihçe-i Hayat, s.21
6-A.g.e. a.g.y.