Risale Haber-Haber Merkezi
Risale-i Nur Enstitüsü Gençlik Kurulunun organize ettiği “Gençlik ve Ahlak” konulu 8. Risale-i Nur Gençlik Kongresi İstanbul Şehzadebaşı'nda gerçekleştirildi. Masa çalışmaları 5 ayrı masada müzakere edildi. Müzakerelere lisans ve lisansüstü seviyede eğitim gören 40 genç katıldı.
Yoğun katılımın olduğu panelin ilk bölümünde her masanın sekreteri deklarasyon sonuçlarını okuyup sonuçlar üzerine müzakerelerde bulundu. Panel moderatörü Prof. Dr. İsmail Latif Hacınebioğlu’nun sekreterlerden kongre hakkında kısa değerlendirmelerini istemesinin ardından panelistlere birer soru yöneltilip cevaplandırmaları istendi.
Beş başlık altında oluşturulan masa çalışmalarının sekrekterliklerini şu isimler yaptı: Aziz Muhammed Akkaya (Boğaziçi Ü.), İbrahim Enes Ataç (Boğaziçi Ü.), Serhad Aytaç (İstanbul Teknik Ü.), Ali İhsan Memmi (Bezmialem Ü.), Yavuz Selim Akçınar (İstanbul Ü.)
Sunumlar ise şöyle:
Birinci Masa – Gençlik, İman ve Ahlak
- Ahlakın kaynağı fıtrattır. Ahlakın şekillenmesinde ise kişisel deneyimler ve çevresel faktörler rol oynar. Dinler ve peygamberler de ahlakın istikamette kalması için rehberlikte bulunagelmişlerdir.
- İnsanın kâinatı algılayışı onun davranışlarının şekillenmesinde büyük rol oynar. Mü’min kendisini yolcu, kâinatı ise mahlûk olarak algılar. Bu sebeple, bir müminin ahlaki davranışları imanı çevresinde şekillenir.
- İbadetler, imanımızı etkiler. Bu sebeple, bir kısım ibadetler imanı kuvvetlendirmek adına farz vazifesi görür.
- Aynı şekilde, ahlaksız davranışlar da müstakil kalmayıp insanın imanını etkiler ve o insanının imanının azalmasına yol açar. Ancak tevbe yoluyla bu etki tersine döndürülebilir.
- Her ne kadar aralarında bazı farklar bulunsa da; iman ve dini, ahlaktan bağımsız ele alamayız. Bu kavramlar tarih boyunca beraber bulunmuşlardır.
- İman ve ahlak gibi kavramları incelerken, bu kavramları insandan ve çevresinden ayrı olarak ele almak bizi hale mutabık olmayan sonuçlara götürebilir.
- Bu bağlamda ahlak kuralları duruma ve çevreye göre değişim gösterir. Mesela iş yerindeki veya yönetimdeki ahlaki davranış şekilleri evimizdeki ahlaki davranış şekillerinden farklıdır.
- Ahlaki kurallar, eğer mahiyetleri anlatılmazsa, gençler üzerinde aks-ul amel yapar. Diğer bir deyişle, ahlaki kuralları baskı yoluyla kabul eden gençlerin bu baskılar kalktığında ahlaksız olma tehlikeleri çok yüksektir.
- Hz Ali’nin (RA) “Çocuklarınızı yaşayacakları çağa göre yetiştirin.” sözünden yola çıkarak, gençleri iman ve ahlak yoluna sevk edebilmek için yeni tebliğ metotları geliştirmek gerekir.
İkinci Masa – Gençlik, Kültür ve Medeniyet
- Gençlik, bir insanın zihinsel ve fiziksel anlamda en aktif olduğu ama aynı zamanda his ve hevesât cihetinden aldanmaya en müsait olduğu dönemdir.
- Kültür, bütün toplumsal hayatları; yani din, ahlak, hukuk, akıl, estetik, iktisat, dil ve teknikle ilgili yaşayışları barındıran bir kavramdır. Kültür kavramının toplumları sınıflandırmadaki işlevi yetersiz kaldığından ‘’medeniyet’’ kavramı ortaya atılmıştır.
- Medeniyet, farklı kültürleri kapsayan ve bu kültürler arasındaki gelişmişlik düzeyini belirten bir kavramdır.
- Her ilim, o ilmi taşıyan medeniyetin düşünce yapısından izler barındırır. Batı medeniyetinin ilmini alırken aynı zamanda ahlakından etkilenme riskini engellemek için mukavemet noktalarının iyi belirlenmesi gerekmektedir.
- Bediüzzaman Said Nursi Batı medeniyetini kuvvet, menfaat, cidal, menfi milliyet ve hevesât kavramları ile tasvir etmiştir. Batı medeniyetinin ilminden istifade edilirken bu noktalara bilhassa dikkat edilmelidir. Ayrıca bu özellikler tüketim toplumunun temellerini de oluşturmaktadır.
- Tüketim toplumunun esas özelliği, gayri zaruri ihtiyaçların zaruri zannedilmesini sağlamaktır.
- Tüketim toplumunda medya, moda ve alışveriş merkezleri gibi etmenler kültür ve medeniyete ait öğeleri ekonomik bir değere indirgeyerek(metalaştırma) bu öğeleri tüketilebilecek nesneler haline getirir.
- Bediüzzaman Said Nursi’nin İktisat Risalesi’nde şükür kavramını israfın zıttı olarak ele alması tüketim toplumunun temel problemlerine bir çözüm oluşturmaktadır.
- İslam medeniyetinin istinat noktası Batı medeniyetinden ziyade edille-i şer’iyye olmalıdır. Edille-i şer’iyyeyi oluşturan dört ana unsur Kitap, Sünnet, icma ve kıyastır. Yani gelişmiş bir medeniyet olmanın yolu zaten kültürümüzde geçmişten beri yer etmiş olan Asr-ı Saadet’i esas almaktan geçer.
Üçüncü Masa – Gençlik ve Ahirzaman Sorunları
- Ahirzaman semavi dinlerin üstünde mutabık kaldığı, kıyamete yakın dünyanın son dönemini içine alan ve diğer zamanlardan farklı olarak barındırdığı menfi özellikler sebebiyle, üzerinde çalışılması, hususiyetlerinin bilinmesi ve önlemler alınması gereken bir zaman dilimidir.
- Skolastik kilise baskısından, Hristiyanlık dinine karşı bir ayaklanma şeklinde gerçekleştirilen maddeten terakki hareketleri ve fen ile ilimdeki gelişmeler, maddi temeller üzerine bina edilerek tevhid inancının karşısına konulmasıyla, fen ve ilimden gelen dalalet son derece yayılmıştır.
- İslam âlemi elindeki hakikatleri gelişen felsefi ve maddeci bakış açısının karşısına olması gerektiği gibi çıkaramamıştır. Bunun sonucunda İslam âleminde, bu dünya görüşü etkisi altında bazı değerlerinden ödün verilerek, yozlaşmış bir medeniyet anlayışı ortaya çıkmıştır.
- Gençlik zamanında karar vermede etkin olan, akıldan ziyade his ve heveslerdir. Lehviyat ve sefahat yollarıyla bu hisler geçici olarak tatmin edilerek kolay kontrol edilebilir bireyler oluşturmak amacıyla toplumlara bu yollar empoze edilmektedir.
- Geçici mutluluk kaynağı olan lehviyat ve sefahat yollarının insanın fıtratında olan beka isteğini tatmin etmemesinden kaynaklı olarak gençler kendilerini uyuşturma yoluna gitmektedirler. Bu ise kişileri işkoliklik, etken madde kullanımı gibi bağımlılıklara sevk etmektedir.
- His ve heveslerini tatmin noktasında hareket etmeye meyilli gençlerin ahirzamanda dinde bir derece laubalileşmelerinden dolayı önlerine engel çıkamadığından, bu kişiler topluma muzır bireyler hale gelmektedirler.
- Ahirzamanda günah işlemek kolaylaşmış, yaygınlaşmış ve sıradanlaşmıştır. Bu sıradanlaşma bizatihi günah işlemenin günah olduğunun inkâr edilmesini netice vermiştir. Günaha ünsiyet peyda etmek, kişiyi, şeriatın hükmünü hafife almaya, akıldan uzak görmeye ve nihayet inkâra götüren bir süreci netice vermektedir.
- Özellikle gençlik zamanında karşı karşıya olunan gayr-i meşru muhabbet, kumar gibi günahları işlemek için tasavvur ve hazırlık aşamaları ahirzamanın sunduğu imkânlarla kolaylaşmıştır. Bu sebeple günaha meyletmek, günahı fiile dönüştürmeyi netice verebilir. Bu ihtimalden dolayı günaha meyletmemek çok daha büyük bir önem kazanmıştır.
- Ahirzamanın barındırdığı menfi özelliklerden İslam âlemi olarak korunabilmemiz için siyasi, kitlesel ve radikal yollarla çözüm aramaktan ziyade, ferdi esas alan müsbet bir hareket yolu izlenmelidir.
- Ahirzamanda günah işlemek için imkanların artması, günahtan kaçınmakla elde edilebilecek vacip sevapları kazanabilme fırsatını vermesi, ahirzamanın bir avantajı olarak görülebilir.
- Ahirzamanın sunduğu imkânlar vasıtasıyla, çok kısa bir zamanda, çok kolay bir şekilde, çok yüksek sayıda insana İslam ve iman hakikatlerinin tebliğ edilebilmesi mümkündür. Yine bu imkan da ahirzamanın olulu bir yönü olarak değerlendirilebilir.
- Diğer bütün olumsuz yönlerinin yanında, ahirzamanın getirdiği ilim ve fendeki gelişmeler, Allah’ın isim ve sıfatlarını kâinattan okumamıza imkan vererek yaratılış gayemiz olan Marifetullah yolunda derinleşmemize imkan sağlar.
Dördüncü Masa – Gençlik, Aile ve Evlilik
- İnsan olarak sahip olduğumuz kâinat algısı ve varoluşsal gerçekliğimiz, tanımladığımız kavramlar üzerinde etkilidir. İnsan yaratılış itibarıyla sosyal olma ve farklı bireylerle toplum oluşturmaya meyillidir. Aile de bu toplumun çekirdeği olmakla beraber müminin bir nevi cennetidir.
- Saadetin esaslarından olan evlilik ise birbirine mukabil kalblerin sevgilerini, tefekkürlerini, sevinçlerini ve kederlerini paylaşarak ve birbirini tamamlayarak "biz" şuuruyla birleşmeleridir. Bu münasebet, fıtratın gerektirdiği ve tarafların her daim kavli ve fiili dualarıyla beslenmesi gereken bir müessesedir.
- Evlilik, insani olarak neslin devamı, kültürün aktarılması ve cinsel ihtiyacın meşru yoldan giderilmesi olduğu gibi İslami olarak da ebedi bir arkadaşlıktır ve eşler için tahassüngahtır. Modern çağ, nazarları maddeye döndürüp evlilik ve mutluluğun tek sebebi olarak romantik aşkları ve refah içindeki hayatları göstermesi, hayal kırıklığı ile neticelenen mutsuz evliliklere yol açmaktadır.
- Risale-i Nur’da “şefkat kahramanı” ve “insanın en tesirli muallimi” olarak anılan kadınlar, ailenin saadeti için de hayati bir vazifeye sahiptirler. Anne olarak bir toplumun şekillenmesinde en büyük paydayı aldığı gibi, eşlerine de iffetle manevi destek olarak hem dünyevi hem uhrevi dünyada haneyi bir cennete dönüştürür.
- İçinde yaşadığımız dünyada evliliğe yapılan vurgunun azalmasında fıtri ihtiyaçların yerini dünyevi ihtiyaçların alması ve fıtri meyillerin gayrı meşru yollardan giderilmesinin gittikçe normalleşmesi ve evliliğin hem sosyal hem ekonomik bir külfet olarak algılanması etkilidir. Bu etkiler çevresel duyumla birlikte evlilik müessesesinin yerini kariyer planlanmasının almasına yol açmıştır.
- Sokağın cazibesi karşısında aciz kalan ev, evin bütün kudret ve neşesini erkekten bekleyen kadın ile ailenin kaptanlığına soyunmayarak sorumluluktan kaçan erkeğin ihtilaflı muharebelerine sahne olmaktadır. Evliliğin mahiyetinden uzak, büyük ve gerçekdışı hayaller, evin içindeki vaziyetle örtüşmeyince birbirine karşı suçlamaları şiddetlendirir.
- Bir insanın ahlaki yapısı, içinde yetiştiği toplumun ahlakını ifşa eder. Bu nedenle şiddetli geçimsizlik ve iletişim problemlerinin olduğu bir ailede yetişen bir gencin ahlaki yoksunluğu, o gencin kuracağı aileyi de olumsuz yönde etkileyecektir.
- Kişilerin kendilerini doğru tanıması, önceliklerinin farkına varması ve herhangi bir baskı altında kalmadan kendi hür iradesiyle belirlediği mühim kriterlere uygun bir eş araması mutlu bir aile için sağlam bir temel oluşturacaktır.
- Ebeveynlerin "oğlum paşa olsun" arzusu, nazarları onların uhrevi hayatlarından ziyade dünyevi hayatlarına çevirmiştir. Evladının maneviyatını unutup, dünyevi eğitimine harcanan masraf ve mesai, şefkatin yanlış kullanılmasıdır. Bu hatanın bedeli de evlatlardan beklenilen dünyevi fayda ve menfaat görülemeyerek, maksadın aksiyle tokat olarak karşımıza çıkmaktadır.
- Evlilikte, erkeğin ve kadının farklı fıtri özelliklerinin farkında olunması, saadetin devamlı olmasını sağlar. Erkeği cezbeden fiili muamele, kadını cezbeden ise kavli muamele olduğu gibi, erkek sonuç odaklı kadın ise süreç odaklıdır. Eşlerin birbirlerinin isteklerine sabır ve fedakarlıkla cevap vermesi muhabbeti ziyade eder.
- Birbirlerine örtü olarak yaratılan eşler, birbirlerinin kusurlarını örtmeli. Hayatından lezzet almak için “güzel görme düsturunu” hayatına ikame etmeli. Eşini, Rabbinden gelen bir mesaj olarak algılayarak, ıslah etme vazifesini öncelikle kendisi için gerçekleştirmeli.
- Evlilik ve evliliği ilgilendiren meseleler hakkında öğrenme şevkimiz hayatımız boyunca sürekli içimizde olmalı. "İlimde ayıp yoktur ve sormak değil öğrenmemek ayıptır" düsturundan hareketle sıkıntılarımızı gurur meselesi yaparak, tamiri mümkün olmayan arızalar ortaya çıkmadan önce Allah’ın hangi davranıştan razı olduğu, Peygamber Efendimizin (ASM) uygulamalarından hareketle öğrenmek ve bu konularda tecrübe sahibi insanlara danışmak gerekir.
Beşinci Masa – Gençlik, Eğitim ve Gelişim
- Bir Müslümanın dünyasında eğitim rıza-ı İlahi için olmalıdır. Müslümanın öğrendiği ilimler marifetullaha ulaşmakta bir araçtır. Zira insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül edip kemale ulaşmak için gönderilmiştir.
- Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi: “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder.” diyerek dinin yerine bilimin konulduğu bir ortamda bunun doğru bir yaklaşım olmadığını ortaya koymaktadır. Batı tarihi açısından bir din bilim çatışması söz konusu olmakla beraber, Doğu özellikle İslamiyet içinde din bilim çatışmasından bahsedilemez. Zira çatışan iki şey arasında bir denklik ilişkisi olur. Bediüzzaman’ın, izahına göre böyle bir denklik yoktur. “Köle efendisine, hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Halbuki İslâmiyet fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir.”
- Ailesinde temel imani ve ahlaki eğitimi görmeyen bir bireyin hayatının kalanında alacağı eğitimler eksik bir temel üzerine olacaktır. Bu durum toplum hayatına ciddi zararlar vermektedir.
- Eğitim insanın nefsinde başlamalıdır. Kişi öncelikle dar dairede üzerine düşen vazifeleri yerine getirmelidir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemeyeceği gibi, kişi dünyayı değiştiremese de kendisini değiştirme gayret ve azmini göstermelidir. Böylelikle bu değişiklik kişinin çevresine de sirayet edebilir.
- İnsan enfüsi tefekkür ile nefsini eğitir. Böylece his ve hevesatının istibdatından kurtularak hür bir birey halini alır. Dolayısıyla iman temelli bir eğitim, bireyleri gerçek hürriyet ve kemale eriştirecek, insanın insaniyet sıfatlarını ortaya çıkaracaktır.
- Eğitim sisteminin bireylerin farklılıklarını göz önünde bulundurarak fıtratlardaki istidatların keşfini destekleyici bir modelde oluşturulması gerekmektedir. Eğitim eğer propaganda ve tek tipleştirme aracı olarak kullanılırsa, hür tefekkür ortaya çıkamayacağından yeni keşifler ve gelişmeler de olmayacaktır. Eğitimde hür tefekkür ve eleştirel düşünce önemli bir yer teşkil etmektedir. Siz çınar ağacını evdeki bir saksıya dikerseniz o saksı ona dar gelecek ve istidatlarının inkişafına engel olacağından kendisini gerçekleştirmesi mümkün olamayacaktır.
- Fıtratların, istidatların ve latifelerin farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda, tek cinsiyetli eğitim çok acil ve mühim bir ihtiyaçtır. Yapılan bazı araştırmalar da karma eğitimin ders ve çalışma başarısını düşürdüğünü ortaya koymaktadır.
- Günümüz eğitim sisteminde talebe olmanın, yani eğitime ihtiyaç hissetmenin yeri unutulmuştur. Neden ilim tahsil ettiğini bilmemek bizlerin karşısına zayıf irade, ümitsizlik ve zamanı yönetememe gibi problemler olarak çıkmaktadır. Bununla birlikte üniversite eğitimi sadece diploma alınan bir yer haline gelerek seviye gittikçe düşmektedir.
- Müslümanların ve özellikle eğitim imkânı bulmuş olan bizlerin, toplum hayatını değiştirmek ve iyiye dönüştürmek noktasında üzerimize herkesten çok vazife düşmektedir. Ancak almış olduğumuz eğitim ve sahip olduğumuz ideoloji, topluma ve insanlara tepeden bakmamıza ve toplumdan soyutlanmamıza sebep olmamalıdır. Eğitim sayesinde topluma adam yetiştirmeli, toplumdan adam çalmamalıyız.
- Ahirzamanda küfür fen bilimlerinden gelmektedir. Bu noktada bilimsel bilginin İslamileşmesi ihtiyacı ortaya çıkar. Çünkü medenilere galebe ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.