Risale-i Nur Projeksiyonları-11
54-Risale-i Nur, çağın önceliği olan Kur'an ve kainat kitabının denklemlerini ilimle açıklar. Bu iki kitabın ahenk ve beraberliğiyle bütün meseleleri tevhit açısından izah eder, ispatlar ve akla kapı açıp ikna eder.
“Kur’ân, bu dâr-ı imtihanda, bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nâzil olmuştur” (Sözler, 360) ve“Şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi”dir. (İşaratü’l İ’caz, 26)
Bu anlamda kainattaki cari sistemin muhakeme zeminine kapı açan hikmet buluşmalarını sağlar. Muhakkik bir nazarla tahkik eder kainatı ve O'nu bize Allah adına açıklayan Kur'an ile bütünlük halinde sunar.
“Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mucizât-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.” (Sözler, 55)
Risale-i Nur’un, İslam felsefesinin ve kelam ilminin günümüze dek derinlemesine izaha muhtaç ve günümüz insanı için acil şuur takviyesi gerektiren "ehadiyet ve vahidiyeti tazammun eden cilve-i ferd" (Lem’alar, 577) üzerinden ortaya koyduğu tefekkür bile başlı başına yaratılış/icat ve "ilm-i ezelinin aynasında"(Lem’alar, 583) ancak görülebilen "mahiyet-i eşya ve süver-i mevcudat"ın(Lem’alar, 583) mana aleminden yansıyan o kainat işleyişi ve sisteminin akışını/algoritmasını nazara verir.
Buradaki mana aleminin Risale-i Nur’daki "mana harfi" bağlamında takdimi ile hakikatin uyumu ve birbirini tekmil eden mahiyeti çok uygun düşmektedir.
Mana aleminden, ilmin iradeye dönüşümü ile başlayan zahiri aleme geliş ve yaratılış ise bir "vücud-uharici" (Lem’alar, 583) ilesiretini surete taşımaktadır.“Ve âlem-i mânâdan âlem-i zuhura getirir, gözlere gösterir.” (Lem’alar, 583) Böylece görünmeyenlerin görünen hali olan icat fiili ile yaratılışın dünya boyutu tamamlanmış olur.
İşte bu ve benzer, yüzlerce konunun derinleşen manalar zinciri içinde işlenmesiyle ve risalede tahlil edilmesi ile anlıyoruz ki, iman ilminin idrakine giden yolu böylesini çağın hafızasını muhatap addederek sunmazsak, sadece geçmişin bilgi ve yaklaşımları ile günümüze bir tecdit ruhu ve algısı veremeyiz. Hatta tersine bir kapanma ve kendini tekrar eden bir yaklaşım bile ortaya çıkabilir.
55- Risale-i Nur, "sırrentenevveret" modelini hizmet tarzı olarak belirler.“Nurlar pek parlak ve galibane fütuhatı geniş bir dairede devam ediyor. Sırrantenevveret sırrıyla, perde altında daha ziyade işliyor.” (Barla Lahikası, 289), Ehl-i iman arasında kopmaz bağ ve güç olarak "nurani bağ"ı (Hutbe-i Şamiye, 31) esas alır. Diğer aidiyetler, yeterince bilinmeyen ve İslam dünyasının altı temel hastalığından biri olarak zikrettiği "nurani bağı bilmemek"ten (Hutbe-i Şamiye, 12)kaynaklanan ve yerine ikame edilen mensubiyet ve kimliklerle tercihler, İslam Birliği’ne hizmet etmede yeterli olmaz.
İşte Risale-i Nur, "münevviren nur" bağlamında nuranidir, imanidir ve kalbidir.
Kalpten kalbe giden bir yolu vardır. "Alayişi nümayişi yoktur."(Tarihçe-i Hayat, 787)Marifetullah yolunda tefekkür ve şefkatle bu zamanın "cihad-ı manevisi"(Tarihçe-i Hayat, 571) ile kuşanmıştır. İnkar ve ithamlar karşısında "Bir nevi nurani müdafaadır."(Emirdağ Lahikası, 70)
Sırrentenevveret modeli, ihlasla "müspet iman hizmeti"nin(Tarşhçe-i Hayat, 872) zihinlerde ve kalplerde inşasıdır. Sütün içinde yağı verebilme ameliyesidir. Nurani yansımanın ihlas sırrı ile "azami tedbir, azami sadakat ve azami sebat"(Tarihçe-i Hayat, 226) içinde metanetle hizmettir ve etrafını nurlandırmaktır.
Hidayeti verecek olan Allah'tır. Bizim vazifemiz ise tebliğdir. Sonucu tayin etme hakkına sahip değiliz, "isterse ve hikmeti de iktiza ederse halklara da kabul ettirir." (Lem’alar, 269) İşte ihlasın bu sırrına bağlı kalarak nuranileşmek, bunun maddi, cismani ve kemiyete dayalı sonuçlarını baz almadan sırrentenevveret ile gayret etmektir. İmanın kalplerdeki boyutunu ve mertebelerini ve hakiki derecelerini biz ölçemeyiz ve bilemeyiz.
Sırrentenevveret, saklamak değil, saklı olan hakikatin kendi mecrasında makes bulmasıdır. İlanatta aynı sırrın tezahürü ile yapılmalıdır. Hatta "şa'şaa suretinde" yaygınlaşması, ama nurani sırrın ihlas ve mahviyet zeminini koruyarak.