Serdar Aslan-RİSALEHABER
Risale-i Nur eserlerinin birçok yerinde geçen cerbeze kelimesinin anlamı "haklı ve haksız sözlerle hakikati gizlemek" şeklinde ifade edilebilir.
Arapça kökenli “cerbeze” kelimesi Türkçe’ye doğrudan Arapça anlamıyla geçmemiştir. Cerbeze’de yapılan sütü kara gösterme; batılı hak, hakkı batıl göstermektir. Bu minvalde Arapça’da “cerbeze” kelimesinin kullanımı olumsuz yönde, aldatıcı konuşma, kurnazlık ve hilekarlık doğrultusunda aşağılayıcıdır. Türkçe’de ise kullanımı çeşitli söz oyunlarıyla hakikati maskelemek, perdelemek suretiyle karşıdaki kişiyi kendi çıkarları doğrultusunda ikna edebilen, güzel konuşan, becerikli şeklindedir.
Risale-i Nur'dan cerbeze ifadesinin geçtiği örnek cümleler:
• İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır. Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinap eder. (İşaratü'l-İ'caz _ Fatiha Sûresi)
• Meselâ kuvve-i akliyenin fesat ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabâvet ve cerbezeden müberrâ olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gadabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-i kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffâ olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, âzamî mâsumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. (Lem'alar - On Birinci Lem'a)
• S - O sâil-i meçhul, tekrar der: cerbeze nedir?
C - HAŞİYE [Bir zaman aşiretlere böyle cevap vermiştim.]Müteferrik büyük işlerde yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır. cerbezenin şe’ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmektir. HAŞİYE-1[Çirkin emirler, çirkin şeylerle tasvir edilir. Gelecek temsillerde kusura bakma.]
Meselâ, bir aşiretin her bir ferdi bir günde attığı balgamı, cerbeze ile, vehmen tayy-ı mekân ederek, birden bir şahısta o muhassalı temsil edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa...
Veyahut bir sene zarfında birisinden gelen râyiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman ederek, bir dakika-i vâhidede, o şahs-ı hazırda sudurunu tasavvur etse, acaba evvelki adam ne derece mustakzer, ikinci adam ne derece müteaffin... Hatta, hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa, mağaralarından kaçsalar, akıl onları tevbih etmeye hakkı olmayacaktır.
İşte, şu cerbezenin tavr-ı acîbi, zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile herşeyi temaşa eder. Hakikaten, cerbeze, envaiyle garaibin makinesidir.
Görülmüyor ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle müncezip, rakkasâne hareket edip gülüşüyor. Veyahut çocuğunun vefatıyla matem tutan bir vâlidenin cerbeze-âlûd me’yusiyeti nazarında umum kâinat hüzün-engizâne ağlaşıyor. Herkes, istediği ve haline münasip gördüğü meyveyi koparır. (Tulûât)
• S - Efkâr-ı hâzırada cerbeze nasıl bir tesir etmiştir?
C - Bak, o seyyiedir ki, Ararat Dağı kadar bize zulüm ve tahkir eden ecnebî bir devleti, ne safsatalı bahanelerle, bilmem hangi tarihte Kırım’da bize yardım etmiş gibi yavelerle, bize dost olabilecek sûrette gösteriyorlar.
Hem Sübhan Dağı kadar İslâmiyetin izzet ve şerefine çalışan gürûh-u mücahidîni, acip bahanelerle en fena derekesine indirip, millete düşman gibi gösteriyorlar.
Hem de Avrupa’nın terbiyesinin neticesi olarak خُذْ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ اَحْسَنَهُ [Herşeyin en güzel ve hoş olan yönünü al!]kaidesiyle herşeyin en iyi cihetini nazara almak maslahat iken, en fena ciheti nazara alıp mütemadiyen milleti ye’se sevk ederek, ruh-u cemaati öldürüyor.
Hem yine cerbeze seyyiesine zaaf-ı akide inzimam etmesiyle, mesail-i diniyede en zayıf tarafını irae ederek dinsizliğe zemin ihzar ediyor.
Hem yine onun netaicidir ki, mukteza-yı beşeriyet olan, beynesselef cereyan eden tenkidat-ı rakipkârâne veya hakperestaneyi, sofestaicesine bir cerbeze ile, her birinin hakkında başkalarının tenkidatını irae edip, eâzım-ı ümmet hakkında hürmetsizlik ve emniyetsizliği telkin ederek o vasıta ile ezhandaki İslâmiyetin kudsiyetini sarsıyor.
İşte, bunlar gibi çok mazarrat-ı azîme, şu nev’i cerbezeden tevellüd ediyor. (Tulûât)
• En müthiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkittir. Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler. Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar. O müthişin en müthişidir ki, akaid-i imaniyeye ve mesail-i diniyeye girse! Zira iman hem tasdik, hem iz’an, hem iltizam, hem teslim, hem mânevî timsaldir. Şu tenkit, imtisali, iltizamı, iz’anı kırar. Tasdikte de bitaraf kalır. (Hutbe-i Şâmiye)
• Hasmın zulm-ü kâfiranesini, hayale gelemez cerbezeli tevillerle adalet sûretinde göstermek ister. (Sünûhat)
• Hem de cerbeze ile, insan adalet yaparken zulme düşüyor. Zira insan kusursuz olmaz. Fakat uzun zamanda ve efrad-ı kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle tâdil olunan müteferrik kusurları cerbeze ile cem edip bir zaman-ı vâhidde bir şahs-ı vahidden sudurunu tevehhüm ederek şedid cezaya müstehak görür. Hâlbuki bu tarz, bir zulm-ü şedîddir. (Divan-ı Harb-i Örfî - İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi)
• Elhasıl: cerbeze bir hâkimdir. Yalnız seyyiat tarafını konuşturmamalı; onun hasmı olan hasenatı da dinlemeli, sonra muvazene edip, mizan-ı haşirdeki hükm-ü âdilâne gibi râcih gelene muhabbetle hak vermelidir. (Tulûât)