"Şeriat-ı iradiye", Allah’ın iradesi ile ayakta duran ve onun tercih etmesi ile sabit kalan kanun, kural ve adetler demektir. İlahi irade elini çektiğinde bu kanunlar ve kurallar bir saniye bile ayakta kalıp hükmünü icra edemezler.
Çünkü bu kanunların ilahi irade dışında bir gerçekliği bulunmuyor ve bunlar ilahi iradeden bağımsız değildirler. Yani bu kanunların harici bir kuvveti harici bir istiklaliyeti bulunmuyor tamamen ilahi iradeye bağımlı ve iltisaklılar.
Mesela, suyun kaldırma kanunu arkasında ilahi irade her daim tecelli eder ve bu kanunun devamını sağlar. İlahi irade bir an elini bu kanunun arkasından çekse, suyun bu kaldırma vasfı yok olur, gemilerin hepsi alabora olur.
Hakikat-ı hariciye ise, kanunlar gibi itibari olmayıp, hariçte bir hakikatı olan şeyler için kullanılan bir tabirdir.
"Hiç hatırına gelmesin ki, şu hilkatte câri olan nâmuslar, kanunlar, kâinatın hayattar olmasına kâfi gelir. Çünkü o cereyan eden nâmuslar, şu hükmeden kanunlar, itibârî emirlerdir, vehmî düsturlardır; ademî sayılır. Onları temsil edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak melâike denilen ibâdullah olmazsa, o nâmuslara, o kanunlara bir vücud taayyün edemez, bir hüviyet teşahhus edemez, bir hakikat-i hariciye olamaz. Halbuki, 'Hayat, bir hakikat-i hariciyedir; vehmî bir emir, hakikat-i hariciyeyi yüklenemez." (Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat)
Her şeye nüfuz eden ilahi irade ve her şeyi yaratan İlahi kudret, her şeyin müstakil olup kanunlarla yürütüldüğü gibi vehmi safsatalara asla müsaade etmez.
Kâinatta ne kadar kanun ve kural varsa hepsinin ardında İlahi irade bulunmakta ve onunla kaim olmaktadırlar. İlahi irade bir an elini çekse, bütün kanunlar helak olup yok olurlar. Allah'ın irade ve kudreti ise, sebeplerle muamele eder. Kâinattaki hayatı tanzim eden, sebepler noktasında melaike denilen ibadullahtır.