Risale-i Nur materyalist iddiaları çürüttü

'Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi' filminin metaforu, Said Nursi’nin meşhur sözü: 'Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşamam' Aslında bu cümle onun hayatının bir özeti

Charlotte McPherson'ın yazısı

“Filmde Nursî'nin bağımsızlık mücadelesindeki başarılarının takdir gördüğü ve Ankara'ya M. Kemal tarafından davet edildiği anlatılıyor. Nursî, bu ziyaretinde ateist ve din dışı düşüncelerin resmî ağızlarca dillendirildiğine şahit oluyor. Bu çerçevede Nursî'nin bu tehlikeye karşı hemen karşıt eserler kaleme aldığı ve başarılı bir etki bıraktığı görülüyor.”
 
MODERN ÇAĞ İNSANINA İMAN HAKİKATLERİ
 
“Fertlerin gelişim ve kurtuluşuna sosyal ve siyasî girişimlerden daha çok önem atfeden Nursî'nin başyapıtı Risale-i Nur, onun ıztıraplarının, sürgünlerinin, hapislerinin ve yalnızlığının meyvesidir. Bu eserler modern çağ insanına Kur'an ve iman hakikatlerini açıklamak ve materyalist Batılı felsefenin iddialarını çürütmek üzere kaleme alınmıştır.”
 
HÜR ADAM: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSî
 
“Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursî” filmi sinemalarda gösterilmeye başlandı. Filmin metaforu ise Said Nursî’nin meşhur sözü: “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşamam”... Aslında bu cümle onun hayatının bir özeti.

Sinemaya gitmek benim için hep hava alanlarında bulunmak gibidir, tabii insanların hallerini izlemeyi seviyorsanız. Şüphesiz uçak indiği zaman herkesin deli gibi alkış tuttuğu bir uçuşta muhakkak bulunmuşsunuzdur. İşte bu filmi izlediğimde de hayatımda ilk defa film bittiğinde insanların alkışladığına şahit oldum. Film hakkında o kadar çok şey duymuştum ki, bu sebeple gidip izlemem gerektiğine kanaat getirdim. Orada kendini adamışlığı ve bireylerin benimsediği yüksek değerleri görebilir ve onların bu değerleri korumak uğruna neleri feda edebileceklerine şahit olabilirsiniz. Filmde beni etkileyen unsurların en başında ise verilmek istenen birlik ve beraberlik şuuruydu.

Toplumsal ve bireysel ilişkiler Türklerin hayatında her zaman önemli bir yere sahiptir. Bireyler arası dayanışma her zaman en üst düzeydedir. Bu hakikatin günlük hayattaki önemli rolünü, filmde de görmek mümkün. Bu halihazırda da Türk toplumu için geçerli olup, bazı dairelerde ise diğerlerine nazaran daha yaygındır. Filmde Kürt toplumunun da bazı özelliklerini görmek mümkün; sözgelimi onların inanç insanı oldukları ve karşılıklı bağlılık ve dayanışmanın güçlü olduğunu gözlemleyebilirsiniz.

Türkiye’de seyahat ederken muhakkak şu özdeyişlerle yolunuz kesişmiştir:
“Bir birdir, iki ise bir güçtür
Tek çiçekle bahar gelmez
Tek bir elden ses çıkmaz
Her kuş kendi sürüsüyle uçar”

Ayrıca filmde dikkat çeken bir şey de, yüzyüze görüşmelerin sıradan bir mektup yahut telefon görüşmesine nazaran nasıl daha etkili olduğudur. Aslında günümüzde bile iş yaparken bu hakikat geçerlidir. Bunun yanı sıra Nursî’nin seyahatlerinde bir ziyaretin her ne kadar çok vakit ve efor gerektirse de, ilişkiler kurmak bakımından ne kadar hayatî olduğunu da görüyoruz. Güneydoğu’da yine sıkça kullanılan bir deyiş aslında bir ziyaretin ne denli önemli olduğunu çok güzel yansıtıyor: “Göz, gözden haya edermiş...” Bu film 1876 yılında Türkiye’nin doğusunda dünyaya gelen saygıdeğer Kürt asıllı bir İslâm âlimi hakkında... Onun hayatı Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına, I. Dünya Savaşı’nın kaos dolu zamanlarına, yeni Cumhuriyetin kurulduğu yıllara ve İslâm dini karşısında sert inkılaplar yapılan zorlu yıllara rastlar.

Filmin ilk bölümlerinde Nursî’nin Kafkas cephesinde işgalci Ruslara karşı oluşturduğu milis alayına kumandanlık etmesi işleniyor. Bu hizmetinden dolayı sonradan onurlandırıldığı anlatılıyor. Ayrıca Nursî’nin Mart 1916’da esir düştüğü ve Rusya’da iki yıl esaret hayatı da anlatılıyor. Bu esaretten sonra uzun bir yol katederek, Avrupa’nın bazı bölgelerini ziyaret etmek suretiyle İstanbul’a geri dönmüş. Film 19. yüzyılın başı ve 20. yüzyılın ilk yıllarını konu ediniyor. Öyle bir zaman ki, Avrupa, İslâm dünyası üzerinde hegemonyasını kurmuş ve Kur’an’a ve İslam’a bilim ve aydınlanma silâhlarıyla saldırarak bu hegemonyasını güçlendirmek istiyor. Nursî ise bu tehlikenin farkındadır ve hayatını inançları adına direnmeye ve Batı medeniyeti ve felsefesinin yanlış yolda olduğunu ispat etmeye adamıştır.

Filmde ayrıca Nursî’nin bağımsızlık mücadelesindeki başarılarının takdir gördüğü ve Ankara’ya Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından dâvet edildiği anlatılıyor. Nursî, bu ziyaretinde Ankara’da bir takım ateist ve din dışı düşüncelerin resmi ağızlar tarafından dillendirildiğine şahit oluyor. Bu çerçevede Nursî’nin bu tehlike karşısında hemen karşıt eserler kaleme aldığı ve başarılı bir etki bıraktığı görülüyor.

Eğer bir yabancı iseniz ve yeterli derecede de Türkçe biliyorsanız, bu film sayesinde Türk tarihi, kültürü ve toplumu hakkında bir çok şey öğrenebilirsiniz. Müslümanlar devletin gittiği istikamet konusunda endişeliydiler. Filmde sekülerleşme ve İslâm’ın etkisi ve gücünü azaltma adına devlet tarafından yapılan ilk icraatleri yansıtıyor. 1925 yılına gelindiğinde, doğuda Bediüzzaman’ın hiç iştirak etmediği bir ayaklanma başlıyor. Fakat buna rağmen Bediüzzaman da yüzlerce kişi ile birlikte Anadolu’nun batı bölgelerine sürgün edilmekten kurtulamıyor. Bu noktada Nursî’nin etrafında gelişen bütün olaylarda ne denli etkili bir mizacı ve yapısı olduğunu görebiliyorsunuz. Ayrıca Nursî’nin fertlerin gelişimi ve kurtuluşuna, doğrudan sosyal ve siyasal girişimlerden daha çok önem atfettiğini görüyoruz. Bir dindar olarak, modernite çağında çektiği sıkıntı ve ıztıraplar üzerine eserlerini kaleme alıyor. Onun başyapıtı “Risâle-i Nur” aslında onun ıztıraplarının, sürgünlerinin, hapislerinin ve yalnızlığının meyvesidir. Bu eserler modern çağın insanına Kur’ân’ın ve imanın hakikatlerini açıklamak ve materyalist Batılı felsefenin iddialarını çürütmek üzere kaleme alınmıştır.

“Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi, hikmet-i İlâhiyeyi itham ve rahmet-i İlâhiyeyi tenkittir.” Said Nursî
 
Today's Zaman
 

Sosyal - Medya Haberleri