Risale Haber-Haber Merkezi
Risale Akademi'nin düzenlediği "15 Vazife için Muhakeme ve İspat Çalıştayı" Akademi Konferans salonunda yapıldı. Tebliğ sunumlarının ardından müzakerelerle devam eden Çalıştay tam gün sürdü. Çalıştay notları şöyle:
Dr. İsmail Benek:
-Altında hüccet ve burhan direkleri,
-Üstünde sikke-i i’cazlem’aları,
-Önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn hediyeleri,
-Arkasında nokta-i istinadı vahy-i semâvî hakikatleri,
-Sağında hadsiz ukul-ü müstakîmenin delillerle tasdikleri,
-Solunda selim kalblerin ve temiz vicdanların ciddî itminanları ve samimî incizapları ve teslimleri (Şualar, 186) olarak Bediüzzaman hazretlerinin sistemleştirdiği Kur'an'ın altı temel kaynak ve farklı referansı ile konuyu tamamlama metodundan bahseden Dr. Benek, özellikle ispat ve muhakeme konusunun kavramsal temelleri ve birbirleri ile olan ilişkileri üzerinde durdu.
Mustafa Akca:
Risale-i Nur mesleğinin maksadı ve metodu isbattır.
Bediüzzaman; dilbilim, mantık, felsefe, fen ve medrese ilimleri ile tasavvuf alanlarından aldığı kelime ve kavramlarla pek çok hususu isbat etmiştir.
İsbat, en küçük yaratılmıştan vücudun en geniş noktalarına kadar alanlarda yapılmalıdır.
Hasan Kiraz:
Ölçü temelli olması hasebiyle matematiksel düşünce, kainattaki sistematik ilişkilere göre hareket etmek olan fıtri hareketin elzem bir aracıdır. Bu zaviyeden bakınca aslında Allah (C.C.) biz kullarından bir ölçüde matematiksel düşünce bekliyor diyebiliriz. Matematiksel düşünce sebeplerle sonuçlar arasında köprü görmesi nedeniyle ise, yüce Kur’an’ın malı olan Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Çünkü pozitivist asrın müellifi olan Bediüzzaman’a göre matematiksel düşüncenin aleti olan ispat tekniklerini kullanarak, kainattaki ahenk ve ölçüyü müsbet bir çerçevede tek yaratıcı olan yüce Allah’ın varlığına ve birliğine delil olarak göstermek belki de başvurulacak birinci metottur. Çünkü görüyoruz ki ispatı olmayan bir varlığın, olgunun veya düşüncenin kabul edilip rağbet görmesinin neredeyse imkansız olduğu bir devirdeyiz.
Bundan belki 500 sene önce yazılan tefsir eserlerin ekseri muhataplarının ekseriyet kesbeden soruları “Acaba yüce Allah’ın rızasını daha çok kazanabilmek ve rahmetine daha fazla mazhar olabilmek için hangi yolu izlemeliyim? ” veya “Cennetin dördüncü katına girebilmek için neler yapmalıyım?” iken, pozitivist asrın tefsir eseri olan Risale-i Nur’un muhataplarının soruları arasında maalesef “-Tövbe haşa ve kella!- Acaba Allah var mıdır?, Cennetin varlığı nasıl ispatlanabilir ki?” gibi aklı meşgul eden soruların olması, bu asrın tefsirinin ispat tekniğine azami önem vermesini icap ettirir. Bediüzzaman Hazretleri tefsir eseri Risale-i Nur’larda matematiksel ispat tekniklerini hakkıyla kullanarak, hakikatlerin sadece akılda kalmayıp; kalp, ruh, nefs ve daha birçok şube tarafından sindirilmesine vesile olmuştur.
Dr. Mehmet Akif Yazıcı:
Tabiatta karşılaşılan ve duyu organlarımızla algılanan hadiseleri konu edinen fen bilimlerinde isbat yöntemi olarak tümevarım/istikra kullanılır. Fakat insan, kainatın tamamını ihata edemediğinden bu eksik bir tümevarım, yani istikra-i nakıstır. Buna binaen, zaman zaman aynı fenomeni açıklayan birden fazla geçerli teori ortaya atılabilir. Böyle durumlarda bilim adamları bu teorilerden birisinin doğru olduğu fikrini taşıyabilirler. Bu iltizam, bir nevi o teoriye imandır.
Fen bilimlerine kıyasla matematik, mantık ve bilgisayar bilimi gibi soyut kavramları inceleyen formel bilimlerde isbat için kullanılan tümevarım, istikra-i tammdır. Bu disiplinlerde isbatın gerçekleştirildiği kainat, isbatçı tarafından tanımlanır ve ihata mümkündür. Said Nursi'nin Risale-i Nur külliyatında ortaya koyduğu delillerin "iki kere iki dört eder kat'iyetinde" olduğunu ifade etmesi, isbatlarında formel bilim metodolojisini kullandığına işarettir. İmanın rükünlerinin isbatında Said Nursi'nin tarif ettiği kainatın tutarlılığı, imanın rükünleri arasındaki telazumla ifade edilir. Nihai sonuç olan iman rükünlerinin doğruluğu ise, bunlarla kainatın varlığı arasındaki telazumla ifade edilir.
Caner Kutlu:
"İşlediğimiz herbir günah, kafamıza giren her bir şübhe, kalb ve ruhumuza yaralar açar" diyor Bediüzzaman.
Yunus Emre: "Delilsiz gidilmez yollar yamandır" diyerek kainat, vicdandaki fıtrat gibi hadsi netice veren delillere bağlı kesinliği işaret ediyor.
Bediüzaman: "işte bu hakiki tevhid, o adama huzurlu bir ispatı tespit eder." diyerek neticeyi buluyor.
Şeytanın, ispat sürecinde, aksi getirme ve süreci bozma işlevi vardır. Bediüzzaman da bu durumla sıkça karşılaşmış, şeytan veya mümessili olan bir zat pek çok kereler karşısına dikilmış ve yanıltıcı sorular sormuştur. Doğru cevap karşısında ya da sorunun yanlışlığının gösterilmesi üzerine kaçmış, ya da teslim-i silah etmiştir.
Çünkü: "..Malûmdur ki; iki ehl-i isbat, binler ehl-i nefy ve inkâra müreccahtırlar."
İspat, şeytanın vesveselerini savuşturmak için en emin bir yoldur. İspat aynı zamanda şeytan ve insan arasında verilen bir 'mühlet'tir. Her iki taraf da bu mühleti, davasını ispat için kullanmak veya ispatın gösteriminin parçası olmak için kullanacaktır.
İspatın tamamlanması ise berzah ve ahiret alemlerini de içeren bir süreçte gerçekleşecektir. Haşir en son ayıklamayı yapacak, cehennem, kirleri temizleyecektir.
En son nokta ise müşahedetullah ile konulacaktır. (Buradan bakılacak olursa miraç hadisesi ile Hz. Peygamber (asm) bunu ki؛isel olarak tamamlamış ve ümmeti içinse kapıları açık bırakarak geri dönmüştür.)
İmanın bütünlüğü yani tevhid ispatı gerekli kılıyor. İman-ı tahkiki bu süreci ifade eden bir kavramdır.
'İnandık' deyip, sebep ve netice ili؛kisini yanlış kurmak, 'Allah var' deyip fiillerini esbab ve tabiata taksim etmek, ispat sürecinin dı؛ında kalmak demektir.
İslamın tevhid akidesi, mü'mini diğer inananlardan ayıran en tepe noktasıdır. Tahkiki imanı kazandıran Risale-i Nur bu anlamda büyük bir süreci bütününde izler; bu izleği doğru takip eden neticeyi bulur, iman-ı taama kavuşur.
Kur'an’ın sınırlarını çizdiği kelamın ve beyanın engin okyanusunda güvenle yol alabilir.
Bahaeddin Sağlam:
Hayat her şeyin üzerine vurulan bilinçli ve sanatlı bir mühür ve tuğradır. Hayat hem varlığın gerçekliğini hem sonsuzluk hakikatini isbat eden ve taklid edilmesi asla mümkün olmayan mucizevî bir hakikattir. Hayatın mahiyetinin izahı, ilim ve bilinç ise, mekanik işletim yapısının izahı da şudur: Hayat bir şeyi her şey yapar, her şeyi bir şey yapar. Mesela Hidrojen gazından 110 elementi ve bunlardan sonsuz denilebilecek kadar kimyasal mekanizmaları yaratıyor: Basit bir sudan milyonlarca canlı türleri, kentrilyonlarca canlı bireyleri ve onların farklı ve son derece sanatlı organlarını yaratıyor. Ve mesela insan ister binlerce farklı vitamin ve mineraller alsın, ister sadece ekmek ve peynir yesin, hepsinden de aynı vücut, aynı organlar yaratılıyor. Demek 1. Lem’a’nın özeti: Hayatın kendisidir.
Ayrıntılı bilgi için TIKLAYINIZ