İİKV’nin yayın organı en-Nur dergisi adına Kenan Demirtaş, Prof. Dr. Me’mun Feriz Jarrar ile bir mülâkat yayınladı. Kenan Demirtaş tarafından yapılan mülâkatı Cumali Güneş tercüme etti.
Risale-i Nur hizmeti için üniversite hocalığını bıraktım
Me’mun Feriz Cerrar kimdir?
23 Ekim 1949’da Gazze’nin Sanur köyünde doğdum. 1967 yılında Filistin’in Cenin şehrinde lise eğitimimi tamamlayarak Milli Eğitim Bakanlığı burslusu olarak Amman Üniversitesine başladım. 1971 yılında mezun olduktan sonra devlet okullarında öğretmenliğe başladım. 1980 yılında Arap dili ve edebiyatında yüksek lisansı tamamladım. İki sene de Birleşik Arap Emirliklerinde öğretmenlik yaptıktan sonra 1982 yılında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bulunan Melik Suud Üniversitesinde Arapça hocası olarak işe başladım. Doktora eğitimimi ise İmam Muhammed bin Suud İslâmi Üniversitesinde aldım. 1990 yılında Ürdün’e dönerek 10 yıl üniversitede hocalık yaptım. Kendi adıma kurduğum yayınevi çalışmaları ve Risale-i Nur hizmeti için 2010 yılından sonra üniversite hocalığını bıraktım.
Bu ömür yolculuğu içinde yazarlık tecrübem çok erken başladı. Bazı gazetelerde köşe yazarlığı ve şiir yazmanın yanında, bazı radyo ve televizyon programlarına iştirak ettim. Kalemle olan yolculuğumun meyvesi Arap edebiyatı ve İslâmi fikir üzerine yazdığım 25 kitap oldu.
Risale-i Nur ile olan yolculuğumu tamamen etkileyecek bir söz
Risale-i Nur’la ne zaman ve nasıl tanıştınız?
Risale-i Nur üzerine İstanbul’da yapılan sempozyumlara iştirak ettim. Risale-i Nur hakkındaki bilgilerim bu sempozyumlara iştirak eden ve benden eski olan Nur talebeleriyle olan ciddî irtibatımla ziyadeleşti. Hz. Üstad’ın yakın talebeleri olan ağabeylerin birçoğuyla görüşme fırsatım oldu. Allah’a hamd olsun geç de olsa bu nurlu daireye iltihak ettim.
Lübnan’da çıkan Şihab dergisi vasıtasıyla Türkiye’deki İslâmî hareketler ve Nur talebeleriyle ilgili yazılar okumuş olmama ve yine 1997 yılında Amman şehrinde yapılan Risale-i Nur sempozyumuna katılmama rağmen nedendir bilmiyorum Risale-i Nur’a karşı bir iştiyak hissedemedim. Sonraki yıllarda İhsan Kasım Salihî Ağabeyle ile Fas’ta, Amman’da İslâm edebiyatı ile alâkalı bazı sempozyumlarda görüştüm. Bu görüşmeler daha da sıklaştıkça dolaylı olarak Risale-i Nur’lara alâka peyda etmeye başladım. Amman’daki Nur talebesi kardeşlerimle de tanışarak Risale-i Nur derslerine iştirak ettim.
2006 yılında Kahire’de İslâm Edebiyatı Cemiyetinin Risale-i Nur üzerine tanzim ettiği bir sempozyuma katıldım. Burada İhsan Kasım Salihî ağabeyle görüşmemizde ona Risale-i Nur’ları kendi yayınevimde neşredeceğimi söyledim. Mukabilinde benim Risale-i Nur ile olan yolculuğumu tamamen etkileyecek bir şey söyledi:
“Me’mun hocam, yayınevinde Nurların neşrini yapmandan daha fazla şey istiyoruz senden. O da, Risale-i Nur’ları okuman ve Risale-i Nur’lar üzerine akademik çalışmalar yapman.”
Nur talebelerini hakka’l-marife tanıdığımı hissettim
Bu sözleri duyduğum o günden itibaren aşkla ve şevkle Nurları okuyup onunla ilgi çalışmalar yapmaya gayret ettim. Hayat Fm adlı radyo kanalında Risale-i Nur’dan seçmeler şeklinde programlar tanzim ettim. Ürdün Düstur gazetesindeki makalelerimi Risale-i Nur’lar üzerine yazmaya başladım. Tarihçe-i Hayat’ın özeti şeklinde bir çalışma hazırladım. Ürdün Kur’ân-ı Kerim radyosunda “Nur Yolu” adlı radyo programı hazırlayıp içeriğini tamamen Risale-i Nur’larla şekillendirdim.
2011 yılında genç akademisyenler konferansına katıldım. Sonrasında Ankara’da yapılan bir meşverete iştirak ettim. Bu meşverete iştirakimle Risale-i Nur ve Nur talebelerini hakka’l-marife tanıdığımı hissettim. Bu meşverette dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Risale-i Nur’un naşiri olan vakıf kardeşleri ve yaptıkları neşir hizmetini gördüm. Daha sonra Barla, Isparta ve Konya’yı ziyaret ettim. Daha sonraları İstanbul İlim ve Kültür Vakfı bünyesinde İhsan Kasım Ağabeyin nezaretinde yapılan Genç Akademisyenler Konferansı ve bazı Risale-i Nur Eğitim programlarına iştirakimle Risale-i Nur ve dâvâsı hakkındaki düşüncelerim, âlemimde tam berraklaştı. Türkiye’ye her ziyaretimde Risale-i Nur’a olan ilgim onun hakkındaki malûmatım artarak devam ediyor.
Risale-i Nur hayret verir
Risale-i Nur’da en bariz bir şekilde dikkatinizi çeken şey nedir?
Bu soruyu Risale-i Nurla olan irtibatıma binaen kısa bir cümle ile özetleyebilirim: Risale-i Nur hayret verir, kendine bağlar, etkiler. Risale-i Nur’u dikkatle okuyan ve kabul eden kimse hiç şüphesiz kendisini daha önce okumuş olduğu İslâmî düşünce kitaplarından tamamıyla farklı bir şeyin karşısında bulur. Risale-i Nur sadece herhangi bir araştırma ve aklî bir çalışmanın ürünü değildir.
Risale-i Nur, alışılagelmiş sadece belli konular çerçevesinde telif edilen ya da belli ilmi konuların tahkikini hedef edinmiş İslâmî düşünce kitaplarından değildir. Risale-i Nur tamamıyla farklı bir şeydir. Risale-i Nur insanı atomun derinliklerine daldırır ve gezegenlerin ufuklarına uçurur. İnsanı tefekkürün kanatları üzerine alır ve herşeyde Allah’a götüren bir pencere açar. İnsanın aklına hitap eder ve en dakik bir şekilde aklı doyurur. İnsanın kalbine hitap eder; okuyan kimse kendini huşu ve vecdin en güzel anlarında bulur. İnsan kendini her halette, her anda ve gözünü her kapayıp açışında Allah’ın huzurunda hisseder ve Risale-i Nur’un envarı içinde yaşar.
Ağaçların arasından geçerken onlara selâm verirsin, onlar da aleykümselâm diye icabet eder
Risale-i Nur insanın fıtratına derc edilen lâtifelere dokunur. O lâtifeler ki Rabini Bezm-i Elest’den beri bilmektedir. Risale-i Nur bize pencereler açar ve bizi herşeyin tesbihatını işitir hale getirir.
Risale-i Nur’un bir güzelliği insanı bir zaviye veya tekkeye sokmadan, herşeyi, insanı Allah’a götüren bir zaviyeye dönüştürür. Bu zaviyede konuşanlar sadece sesi güzel insanlar değil. Rablerini tesbih eden kuşların sesi, hava zerreciklerinin sesi, şimşeklerin sesi, yıldızların parıltısı… Hattâ öyle hissedersin ki ağaçların arasından geçerken onlara selâm verirsin, onlar da selâmına aleykümselâm diye icabet eder. Öyle bir dereceye varırız ki, Risale-i Nur bize pencereler açar ve bizi herşeyin tesbihatını işitir hale getirir.
Risale-i Nur en büyük fıkıhtır
İmanî risaleler olarak da bilinen Risale-i Nur, yaratılışın muammâsını keşfeden ve insanın en hayatî soruları olan “Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun, niçin buradasın?” suallerine cevap veren en büyük fıkıhtır. İman, cesette ruh, bedende sağlık, insanda kan, dünyada güneş gibidir. İmanı bulan her hayrı bulur; imanı kaybeden her hayırdan mahrum kalır. Risale-i Nur’da eski ilm-i kelâm üslûbunun kuruluğu bulunmaz. Risale-i Nur, Allah Teâlâ’dan duru ve canlı bir üslûpla bahseder. İnsanın dokunduğu herşeyde Esma-i Hüsnâyı okumasını sağlar. Misal olarak Nur Külliyatındaki altı isimden müteşekkil İsm-i Âzam risalesine bakarsak, insanı Esma-i Hüsnânın tecellilerine yakınlaştırdığını ve o isimlere aklımızla ve kalbî duygularımızla dokunduğumuzu görürüz.
Resul-i Ekremin (s.a.v.) manevî şahsiyeti konusunda ciddî fark görürüz
Risale-i Nur’da Resul-i Ekremin (s.a.v.) manevî şahsiyeti konusunu diğer siyer kitaplarıyla karşılaştırdığımızda ciddî fark görürüz. Risale Nur’un âhiret ve diriliş ve haşirle ilgili anlatım üslûbuna bak; senin etrafında meydana gelen haşir ve neşirlerden kendi haşir ve neşrini hiç şüphesiz ve yakînî bir şekilde görürsün.
İmanı hiçbir şek ve şüphe karşısında sarsılmaz
Risale-i Nur’u teennî ile okuyup anlamanın önemi nedir?
Teennî ile yapılmayan bir okuma Risale-i Nur’da arzulanan hedefi gerçekleştirmez. Hızlı okuma, şarjı olmayan bir telefonu çok kısa bir süre şarjda tutmaya benzer; bu da hakikî mânâda tam bir şarj etme işlemi değildir. Bu genel bilgiler verir ama ciddî ve teennî ile yapılacak bir çalışma sonunda ulaşılabilecek birçok hakikat gizli kalır.
Teennî ile yapılan okuma insanın kalbine nur verir, insanı tatmin edip aklını doyurur. Çoğu Müslümanı görüyoruz dinini ya zan üzerine ya da taklidi iman üzerine bina ediyor. Bu şekilde bir iman ise sürekli olarak şek ve şüpheler karşısında sarsılmaktadır. Ancak her kim ki Risale-i Nurları teennî ile okur ve anlamaya çalışırsa imanı hiçbir şek ve şüphe karşısında sarsılmaz ve tahkikî iman mertebesine çıkar.
Tedebbür ile yapılan okumanın içtimaî hayattaki yansımaları ise: Toplumdaki fertler arasındaki ilişkileri kolaylaştırır, imanî vizyon sahibi toplum oluşturur, Sahabe-i Kiramın yaşadığı toplum şartlarını oluşturur ve yine bu şekilde okumanın meyvelerinden iman kardeşliği ruhunu ihya eder. İnsan ve para arasındaki ilişkiyi yeniden düzenler ve bu paranın sarf edilme keyfiyeti parayı vesile ve araç yapar, gaye yapmaz.
Kaynak: Barla Platformu