Risale-i Nur standı Hindistan medyasında

Hindistan'daki Risale-i Nur talebelerinin gönderdiği hizmet mektubu...

Yaklaşmakta olan Mevlid Kandilinizi tebrik eder, doğumuyla asırları nurlandıran Hakikat-i Muhammediye güneşinin, insanlığın içine düştüğü zulümatın dağılmasına vesile olmasını Rahmet-i İlahiyeden niyaz ederiz.

Diyebiliriz ki dünyada bu zulümatı en iyi  hissedebileceğiniz yer, tezatlar ülkesi Hindistan’dır. Hindistan’ın nüfusu 1 milyar 250 milyon. Buradaki Müslümanlara göre bunun 250 milyondan fazlası Müslüman; fakat politika gereği az gösteriliyor. Diğerleri basta Hinduizm olmak üzere Budizm, Jainizm, Sihizm, Hıristiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Bahaizm vs. yüzlerce din...17 tanesi resmi dil olmak üzere 500’den fazla dil... Din ve dildeki farklılıklarla beraber daha 35 sene önce resmiyette kaldırılmış kast sisteminin de etkisiyle, insanların yasayışı arasında müthiş uçurumlar var. Burada tarihin derinliklerinde kaldığını zannettiğiniz yasam tarzı ve gelenekleriyle, dünyanın en gelişmiş ülkelerine ait teknolojilerini yan yana görmek gayet sıradan  bir durum. Kırmızı ışıkta devasa bir fil ile 500 milyarlık bir arabayı yan yana beklerken görebilirsiniz. Kalabalığın önünde giden birini işaret ederek kim olduğunu sorsanız, “Filan dinin peygamberi” cevabını alabilirsiniz.

Bir tarafta yıllık geliri 1 milyon doların üzerinde saraylarında yaşayan, her gün eğlenmek için yeni bir şeyler arayan 100 milyondan fazla insan, diğer tarafta günlüğü 1 doların altında 400 milyondan fazla dışarıda yattığı için bu kışta her sabah 30-40’nin cenazeleri toplanan aç ve evsiz insan… Bir tarafta okuma-yazma bilmeyen yüz milyonlar, diğer tarafta 40 milyondan fazla bilgisayar mühendisi. Bir tarafta Mekke dönemini yaşayan, gaybden imdat bekleyen, her türlü sıkıntı içindeki Müslümanlar, diğer tarafta anadan doğma çıplak bir din adamını, önündeki ülkenin en itibarlı, zengin işadamlarından oluşan büyük bir kalabalığa hitab ederken veya ülkenin bakanlarını, yöneticilerini kabul ederken görebilirsiniz. Bir tarafta adım başı farklı dinlere ait büyük tapınaklar, on binlerce çeşit, bazılarını görünce yüzünüzün kızaracağı putlar ve önlerinde secde eden insanlar, diğer tarafta bakımsızlığından içeri girerken kirlenmesin diye çoraplarınızı çıkarttığınız mescitler ve ekseriyeti toplumun en fakirleri Müslümanlar… Bir tarafta ağaçları korumak için kanunlar çıkaran, küçüğünden büyüğüne her çeşit hayvanı tanrı kabul edip eza etmemeyi en büyük fazilet gören, insanları daha hayatta iken tanrı ilan edip önünde secde eden bir toplum; diğer tarafta bir kısım fakirlerin varlığını zarar, hayatını abes gören bir din anlayışına şahid olabilirsiniz. Hulasa dünyada ve mazide ne varsa hepsinin bir meşheri.

Buradan bakınca Risale-i Nur’da o kadar tevhid bahisleri niye yazılmış, 23.Söz niye yazılmış, Haşir, 19. Söz, Mu’cizat-ı Ahmediye  niye yazılmış daha iyi anlıyorsunuz. Biraz muhatab olunca bu mevzuların açıldığına şahid oluyor “Ah! keşke daha iyi dil bilseydim“ diyorsunuz. Hakikaten burada külliyatın bütün meseleleri canlı yaşanıyor. Müslümanlardan tut güneşe tapanlara, Peygamber bekleyenlerden tut, ahirete inanmayanlara kadar çok farklı kültürlerin farklı ihtiyaçlarına cevap vermek gerekiyor.

Biz iki seneye yakın bir süredir burada bulunuyoruz. Elhamdülillah başkent Delhi’de  küfrün zulumatı içinde nefes alabildiğimiz küçük bir dershanemiz var. Birisi Afganistanlı toplam 3 kişi kalıyoruz. Derslerimizi devamlı takip eden ve Nurları okuyan Türk, Hintli, Afgan, Özbek gibi farklı milletlerden küçük bir cemaatimiz var.

Burada Nurları nasıl neşredebiliriz diye meşveretler ederken, kitap fuarına katılmanın böyle bir ülkede çok faydalı olacağı düşünüldü.Türkiye ve buradaki ağabeylerimizin maddi ve manevi katkılarıyla iki senede bir düzenlenen 19. Uluslararası Yeni Delhi Dünya Kitap Fuarı’na katılma imkanı oldu. Fuar 42.000 metrekare alanda 35 yabancı 1200 yerli firmanın katılımıyla yapıldı. Daha önce hiç fuara katılmamış olmamıza rağmen, İnayet-i İlahiye bu fuarı Hindistan’ın her tarafına Nur tohumlarının atılmasına vesile etti. Risale-i Nur’un cazibesinden ve kardeşlerin sıcak alakasından dolayı, standımız fuarda en çok ilgi gören ve dikkat çeken yerdi. Afgan kardeşlerin yardım etmesiyle 7-8 kişi olduğumuz halde alakaya cevap vermekte zorlandık.

Şemsettin Türkan Abi’nin vesileliği ile hususan akşamları da tanışılan üniversite hocaları ve İslami cemaat liderleriyle görüşmeye gidildi. Bazı eserler hediye edildi. Hindistan’ın en büyük mescidi olan Jama Mescid’in 355 yıldır imamlığını yapan Seyyid bir aile ziyaret edildi. İlk ziyaretlerimizde Risale-i Nur’dan duydukları birkaç cümleyi hemen kaydetmek için kaleme sarılıp, ısrarla bizleri ikinci buluşma için yemeğe davet ettiklerini görünce elimizdeki hazinenin daha iyi farkına vardık. Hindistan Müslümanlarının en büyük kuruluşlarından olan Cemaat-i İslamiye’yi ziyaretin akabinde bizi bir kaç defa standta ziyaret edip kitapları kütüphanelerine koymak için götürdüler.

Standın üzerindeki Türkiye yazısı insanların hususan Müslümanların ilgisini çekmeye yetiyor zaten. Türkiye’yi tanımak istiyorlar. Müslümanlar ülkenin manevi yapısını, şimdiki hükümeti, Kur’an harflerini niye değiştirdiğimizi sorarken diğerleri kültürünü güzelliklerini ve  İstanbul’u soruyorlardı. Bir Hintli Müslüman “Türkiye’de bir şeyler oluyor. Sanki Osmanlı Hilafeti yeniden diriliyor.” derken bir diğeri standın önünden geçerken Hintçe iki küçük Risale gözüne ilişince sesi titrek, gözleri dolu dolu “siz peygamber vazifesi yapıyorsunuz, buraya kadar Hintçe kitaplarla gelmiş İslam’a hizmet ediyorsunuz” diyerek bizi misafir etmek için ısrar ediyordu. Bir başkası “Siz halifenin torunlarısınız, siz İslam’ın bayraktarlarısınız” diyerek bizi orada görmüş olmanın şevkini yaşıyordu.

Standımızın hareketliliği dikkatlerini çekip gelen insanlar “Risale-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?” diye soruyorlar, kardeşlerimiz ellerinden geldiği kadarıyla cevap vermeye çalışırken Risale-i Nur’un hakikatlerine olan hayranlıklarını “filozof gibi konuşuyorsunuz” diyerek ifade ediyorlardı.

Bu arada Hindistan medyasından dört ayrı gazeteci ve Cihan Haber Ajansıyla röportajlar yapıldı. İnternetten görebildiğimiz kadarıyla Türkiye ve Hindistan medyasında yirmiden fazla haber yapıldı.
 
Burada hakikati arayan bazı insanlar bu kadar batıl felsefenin içinde hakikate susamışken, biraz muhatap olunca ab-ı hayatı bulmuş gibi sevinç izhar ediyorlardı. Yaşlı bir Hindu kadın Küçük Sözler’i karıştırırken besmelenin manasını okuyunca: “Ben bu sözlere hayran oldum” diyor, bir Sih “Ben bir kitap buldum ki içinde insanlığın bütün problemlerinin çözümü var” diye 33. sözü gösteriyordu.

Dünyanın bir köy hükmüne geçmesi, eğitim seviyesinin yükselmesi, aklen, ruhen tatmin olamamaktan gelen bunalımlar, taharri-i hakikat meylini uyandırmış olmalı ki, en ziyade ilgiyi eğitimli kişilerden hususan akademisyenlerden gördük. Profesörler, siyasiler, bürokratlar, alimler, talebeler, değişik dinlerin adamlarıyla Üstad ve Risale-i Nur üzerine uzun uzun sohbetler edildi. Bir kısmı  kartlarını bırakıp kitaplardan götürdüler.

Bununla beraber sosyal düzenlerini koruma isteğinin geliştirdiği bir kültürden olsa gerek, dinlerin kendi mensupları üzerinde oluşturduğu akıl almaz bir baskı var. Mesela dinini değiştirmek isteyen bir Hindu’nun ölümü göze alması gerekir. Bu baskı hakikatlerin neşri için ciddi bir engel. Burada bulunduğumuz müddet zarfında yaşadığımız ve duyduğumuz hadiseler ”sırran tenevveret” düsturunu Hindistan’da elzem kılıyor. Belki bu yüzden fuar bizim için ve müteharr-i hakikat insanlar için iyi bir fırsattı.

Biz başta İngilizce olmak üzere Urduca, Hintçe, Farsça, Arapça, Afganca, Bengalce, Gujeratça, Özbekçe Risalelerden ve onun yanında Tevafuklu Kur’an, İngilizce Kur’an tercümeleri, Ingilizce sempozyum kitapları, Nurlardan çocuklar için hazırlanan resimli İngilizce kitaplar ve kendi hazırladığımız resimli İngilizce vecizeleri sergiledik. Resimli vecizelerimiz bitince fuar esnasında bir daha bastırmak zorunda kaldık. Tevafuklu Kur’an’ı görenler hayran oluyor hemen almak isteyince “elimizde sadece nümune var, satamıyoruz” diyen kardeşlere bazıları yalvarıyor, bazıları da çekişmeye giriyorlardı. Hatta birisi gece yarısı aradı “Ne olur verin, en azından  fotokopisini çektireyim” dedi.

Hindistan’ın en büyük fuarı olduğu için ülkenin her yerinden, hususan kitap satıcıları geldiler. Bunlardan birisi  kitapları biraz karıştırdıktan sonra raflardan toplamaya başladı. Elimizde az olanları da alınca müdahale ettik. O: “Bakın ben 1800 km uzaktan geldim. Hem bunları rastgele dağıtmıyorum. Doktor, avukat, mühendis, bürokrat gibi eğitimli kişilere veriyorum” diyerek bizi ikna etmeye çalıştı ve iki Kur’an’ımızdan birini götürdü. Yine Keşmir’den gelen bir kitapçı diğer kitaplarla beraber elimizdeki Urduca Gençlik Rehberi ve Hanımlar Rehberinin tamamını alınca tatlı ve uzun bir çekişme yaşadık. O ”Benim halkımın bunlara çok ihtiyacı var” diyor biz de 33. sözü göstererek onun da çok tesirli olduğuna ikna etmeye çalışıyorduk. Sonunda ikişer tane kitap kurtarabildik.

Uzatmamak için kısa kesip Hindistan Nur Talebeleri olarak bir hissiyatımızı belki bir  temennimizi paylaşmak istiyoruz. Bunlar gibi yaşadığımız çok numuneler var; gösteriyor ki  Hindistan’ın Nurlara ekmek gibi su gibi ihtiyacı var. Asr-ı Cahiliyyet sadece menkıbelerde değil geniş bir coğrafyada yaşanıyor. Sahabelerin yaptığı gibi cemaatimizin şahs-ı manevisinde de bu ateşi söndürme gücü ve hatta vazifesi var. Takdir edersiniz ki; bu şartlarda bizim çalışmamız kafi değil. Hindistan’ın her bir eyaleti bir ülke büyüklüğünde ve ayrı bir kültür… Biz eksik etmediğinize inandığımız dualarınızla beraber, belki başka bir eyaletten başlamak üzere Nurdan başka çaresi olmayan bu insanların imdadına koşmanızı onlar namına sizlerden istirham ediyoruz. Tevfik Allah’tan.
Nurnetwork
 

Nur Talebeleri Haberleri