‘Risale-i Nur takıntısı…’

Senai DEMİRCİ

Yine o mutat soru geldi buldu beni: “Siz niye sadece Risale okuyorsunuz?” Biraz küstahlık da yok değildi soruş üslubunda. Yine de hafif bir mahcubiyet gölgesi vardı gözlerinin etrafında. Gençti. Toydu. Yoksa “Peki siz niye ille de Risale okumuyorsunuz?” diye karşı soru sorup gerilimi yükseltebilirdim.

Bildiğim kadarıyla, bu soruyu bana ve benim gibi kardeşlerime soranların hiçbiri az da olsa Risale okumuş değildi. Okuma seçeneklerinden biri bile Risale-i Nur olmayanın, Risale-i Nur’u biricik seçenek sanmakla beni suçlaması garipti!

Gözlerine takılıp kaldım delikanlının; hiç ses etmedim. Sessizliğini sevdiğim makamdaydık. Mescid-i Nebevi’nin ortasındaki ‘hurmalık alan.” En Sevgili’ye yakınlığın mahcubiyeti susturdu beni. Israrla bakıyordu gözlerimin içine. O sırada fark ettim çerçevesiz gözlüğünü.

“Gözlüğüne bakabilir miyim?” dedim sorusuyla hiç ilgilenmiyormuş gibi. İtirazsız uzattı gözlüğü elime. Evirip çevirdim biraz. Kendi gözlüğümle kıyasladım; sonra usulca iade ettim. Tebessümümü de gönderdim gözlüklü gözlerinin içine.

Namaz hazırlığı için oturmaya yeltendiğimde, yanıma bitişiverdi. Anladım ki sorusunda ciddiydi. Biraz da sınamak istemiş olabilirim. Soruyu suçlamak için mi sormuştu, yoksa sahiden cevabını arıyor muydu?

“Güzelmiş…” dedim, gözlüklerini kast ederek. “İyi ama…” diyordu gözlerinin içi. “Soruma cevap vermedin abi?” dedi. “Verdim ya…” dedim; taşı gediğine koymak üzere olmanın huzuruyla. Beni anlayamadığı her halinden belliydi; anlamasını bekliyor da değildim zaten. Ellerimi dizlerine koydum şefkatlice. “İzin verirsen, ben de sana bir soru sorayım” dedim. “Estağfirullah…” der demez, üstüne basarak seslendirdim: “Sen niye ille de o gözlüklerin arkasından bakıyorsun? Sana gözlük takıntın var desinler ister misin?”

Bu defa kendi gözlüğümü çıkardım. Uzaklaştırdım gözümden. “Biliyor musun ben bunu çıkarınca uzağı göremiyorum” dedim, “her şey flulaşıyor, rengini ve netliğini kaybediyor.” Bu vesileyle gözlüğümün camlarını sildim; bir güzel parlattım. Onun gözlüklerini de silmek için izin istedim. Verdi. “Kimse gözlük takıntımız olduğunu söyleyemez” diye onun adına cevap verdim. “Çünkü biz gözlüğe bakıyor değiliz, biz gözlükten bakıyoruz.”

Ezan okunmaya başladı. Sustum. Sözümü yineledim içimden. “Risale’den bakan her kitaba bakar; sadece Risale’ye değil.”

Duymadığından emindim. İçinin sesine emanet ettim kalbini. 

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (16)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.