Risale-i Nur bir tarîkât değildir, ancak onun da yolculukları (tarîkâtı) vardır.
Bu tarîkler, hakikate giden bir yol değil, her bir yoldur.
Her yolun açıldığı Musa’nın yürüyüşü, toprağa tırmanışı, suyu yarışıdır... ağzında dolanan taşıdır, vurduğu asasıdır... suyun hürmeti, dağin şaşkınlığıdır... karnına vurulan asasıdır.
Yol üzeri değil, sonundaki duraktır; madenidir, hakikatin kendisidir.
'Millet beni anlasın' değildir, 'beraber bir ders alalım'dır.
Bunun için dili tabiatın dili, evrensel düzeyidir; öykülemeler bunun içindir, gösteri ya da ispat yöntemleri küresel metotlarıdır.
İnsanın içinden her renge, ırka, anlayışa bir hitaptır.
'Bu makamâta gel güzellikleri gör' değil, 'gel beraber şu mertebeye çıkalım, seyredelim, müşâhede edelim, sonra beraberce sonuçlar çıkaralım'dır.
'Bunu anlamalısınız buradan bu çıkar, burada bu vardır' değil, 'gittin gördün ki' 'ey benimle birlikte gelen arkadaş, bak görüyorsun'dur.
'Eğer bakabilsen görürdün' değil, 'bak görüyorsun’dur.
'O meyveleri toplamak herkesin harcı değildir' değil, 'herkes hissesine göre alır, tadar, sen de uzan, yakalayabilirsin'dir.
'Bazen bir âdi mümin bir büyük veli kadar nasiplenebilir'dir. Niyettir.
'Benimle görüşebilmek için haketmelisin değil', 'herkes benimle manevî bir sinema ile görüşebilir, geçmiş ve geleceği aynı anda gorebilir'dir.
Nazar öyle güçlüdür, en küçük bir şeyi bir büyük gözle kâinata namzet edebilir.
'Ben kimim ki, benim himmetin nerde bir büyük velinin ki nerede' değildir, 'Küçük bir çekirdek bir büyük ağacı tümüyle taşıyabilir’dir.
Niyetle çatlatabilirsin, himmetin şe'ni büyük nimeti kazandırabilir.
Abdülkadir Geylanî'nin nuranî heykeli gibi parıldayabilirsin.
Hakikatle bütün dünyayı avucuna alabilirsin.
Nazarınla kuşanabilirsin.
Kalbin siyahından aklın beyazına kurulan küresel bir kuşaktır.
Allah’ı kalbin gözüyle görmek, hisleriyle yaklaşmak, akılla kâinatta anlamak, anlatmaktır.
Bir büyük ferdiyet değildir, her birey için ferdiyettir.
Sadece birey de değil, güneşle birlikte sineğin kanadı, pirenin midesi, bir kuşun yüreğinin eşitlenmesidir.
Masiva içinde Huda, Huda da masivadır.
Hem ayna, hem aynanın içindekidir.
Tevhid içinde Ehad’dır.
Şekil değil özdür.
Dışlanmak değil 'iç’lenmektir, 'öz'lenmektir.
Hem avamdır, hem hastır, hem havastır, hem havâss-ül havâstır.
Hem medeniyettir, hem fazilettir.
faziletfuruşluk değil, hillettir.
Hem fendir, hem imandir.
Hem hiçtir, hem herşeydir.
Hem aczdir, hem herşeyi tamamen istemektir.
Hem şefkattir, hem aşktan ötedir.
Hem herşeyden açılan yoldur, menfezdir, hem yolda gözlerini açmaktır,
Hem tefekkürdür, hem tefekkürde konuşmaktır
Hem aklı kaybetmemektir.
Hem duadır, hem herkes için olandır.
Hem şefaattir hem terbiyedir.
Hem feryattır hem vicdandır.
Hem zikirdir, hem şükürdür, hem de fikirdir.