Dindarların psikoloji bilgisine ve psikolojik danışmanlığa ihtiyaçlarının olup olmadığı konusunu müzakereye açmak istiyorum.
Bu konuda karşıt görüşler ve tartışmalar ve zihinleri meşgul ettiği bilinmektedir.
Her insanın hususiyetleri, aklı, duyguları, rikkati cinsiye, vicdanı vb. hasletleri, itibarıyla, kısacası insanlık alâkadarlığı ile her hadiseden az veya çok etkilenmektedir.
Gündemdeki olaylar, siyasi veya başka olaylar mahiyeti itibariyle üzücü veya sevindirici olabiliyor.
Medyanın dikkat çekme maksatlı yayınlarında özellikle acı, üzüntü ve olumsuzlukları daha fazla öne çıkardığını hesaba katarsak manzara dehşet tablosu olarak beyinlere çakılıyor.
Bediüzzaman hazretleri bu konuya dair ortaya koyduğu ölçü Meyve Risalesinin Dördüncü Meselesidir. Bilindiği gibi İkinci Dünya Harbi ile hiç ilgilenmeyişi, merak etmeyişinin hikmeti sorulduğunda; insanın önem ve önceliklerini mütedahil (iç içe daireler) misalini vermektedir. En küçük dairede en büyük daimi vazife, en büyük dairede ara sıra gereken vazifelerden bahsediyor.
Evet her insanın başına açılan en büyük dava, “imanla kabre girip girmeme davasıdır” gerisi teferruattır.
Hal böyle iken bu ölçüyü bilen ehl-i iman, dindarlar yine de kendilerini gündemin etkilerinden kendilerini kurtaramadıkları da bir realitedir. Aksini iddia edenleri merak ediyorum lütfen desinler ki, “beni hiç etkilemiyor, tınlamıyorum”. Hemen peşin tebrik ve teşekkürlerimin ardından yaklaşımını, metodunu herkesle paylaşmasını da talep ve rica ederim.
Öte yandan Risale-i Nur'un fertlerde ve sosyal hayatta ne kadar büyük bir tamirat yaptığını, bin yıldır yaralanan, bozulan, deforme olan kamu vicdanı denilen, değerler sisteminin erezyonunu tamir ettiğini şu paragraftan anlayabiliriz:
“Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı tamir ediyor. ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslahına çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılmasiyle ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur'an'ın i'cazıyla o geniş yaralarını Kur'anın ve îmanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor. (Kastamonu Lahikası28.)
İnsanlarınızın bakış açıları, hayat felsefesi, değerler sistemi, öncelikleri, sabır, sebat, metanet katsayıları o kadar irtifa kaybetmiş ki, tamirat için çok yoğun tahşidat gerekiyor.
Gündemin, alakadarlığımızın, iletişim teknolojilerinin, medyanın menfi bombardımanına maruz kalan insanların, aklı ve mantığı, bilgileri yanında, duyguları, nefsi, şeytanları gibi negatif yönden çeken (dünyaya çağıran daileri) etkenleri var. Tahribatın boyutuna denk gelecek, telafi edecek, sebat ve metanet gerektiren daha etkin desteklere ihtiyaç vardır.
Risale-i Nur’un imani bahisleri o tahribatı etkisiz kılacak yoğunlukta okunmalı, mütalaa edilmelidir. Ameller, davranışlarda teferruat deyip geçiştirmeden en ince rükünlerine riayet edilmeli. Sünnet ve âdab-ı muaşeretin dahi incelikleri ihmal edilmemeli. Sadece bilgi edinmek yetmez illaki uygulamak, ısrar, sebat ve metanet (taatte sabır) şarttır.
Psikoloji biliminin tekniklerinin bilinmesinde de çok büyük fayda vardır. Hayatın pratiği, insan davranışlarının analizi, davranışların altında yatan etkenleri, bilinçaltı gerçeğini bilen insanlar “ata et ite ot “ atmazlar. Muktezayı hale göre ne yapılmasını bilirler, isabetli karar alırlar.
Genellemeci yaklaşımları duyarız. “Kur’an’da her şey var” derler ama Kur’anın emirlerinden haberdar değil.
Benzer yanlışlıları bazen Risale okuyup başka kaynakları tetkik edilmesine karşı görüş beyanında bulunan ezbercilerimiz de yapabiliyorlar. Yuvarlak ezber beyanlarda bulunanlar kendilerini de insanları da velhasıl her şeyi bildiğini zannedip “kendini yeter görmek” gibi gaflete düşebiliyor.
Risalelerde coğrafyadan bahis coğrafya bilimi ile iştigale engel teşkil etmez. Sadece risale okumak coğrafya için yeterli donanıma sahip olduğu söylenebilir mi?
Her insanın, başta dindarların psikoloji konularına, psikolojik danışmanlığa ihtiyaçları vardır.
Hele hele ihtiyaç duymuyorum diyenlerin daha fazla ihtiyacı vardır. En tehlikelisi bilmediğini bilmemektir.,Kendisinin dahi farkında olmamak, kendini tanıyamamaktır.
Risale-i Nur hem iman, hem hayat hem şeriat vazifelerini yerine getiren muazzam bir külliyattır.
Risale-i Nur’un çok yerlerinde olduğu gibi “İşaretüi İ’caz” eserinde fatihanın tefsirinde “sıratel müstakim” ayetinin tefsirinde insandaki kuvvelerin ifrat, tefrit, vasat mertebelerinin yansımalarının izah çok müthiş psikolojik bilimsel esaslardır.
Keza “ene” bahsi, ihlas ve uhuvvet risaleleri gibi binler cümle ve prensip risalelerde yer almaktadır.
Mükemmellik detaylarda gizlidir. Amel olarak detay, sünneti seniyyenin en küçük bilinen adetlerine dahi titizlik göstermektir.
Davranış analizlerinin detayları, hayatı risale-i nur perspektifinden ve psikolojik metotlarından da istifade ederek tasarlamak ve mükemmelleştirmek mümkündür.
Okullarda rehberlik danışmanlık birimleri vardır. Öğretmenler ve öğrencilerdeki yanlış kanaat, “rehberlik birimine illa problemli, hasta insanlar gider” gibi yanlış yaklaşım maalesef yaygındır.
Halbuki problemi olmayan, başarılı öğrenciler dahi rehberlik birimine belirli aralıklarla gitmelidir.
Rehberlik servislerine ya karakol ya da klinik gibi algılamak ne kadar yanlışsa her insanın, dindar olsun veya olmasın psikolojik danışmanlığa ihtiyacı vardır.