Risale-i Nur ve Sanat Çalıştayları

Mustafa ORAL

Her kültür hareketi taşıyıcıları üzerinden sonraki nesillere aktarılır. Ağaç hakkında hüküm vermenin yegâne yolu meyvesi olmasa bile en kestirme yolu olduğu bir gerçektir. Risale-i Nur kaleme dayalı iman, kültür ve aksiyon hareketi olarak meydana çıkmış, tezini insan-insan, insan-kâinat, insan-Allah ilişkisi üzerine bina etmiştir. İnsan, kâinat ve Allah arasındaki ilişki Risale’de Esmâül Hüsnâ sistematiği ile açıklanır.

Risale’de varlıklar temel olarak mahlûkat ve masnuat olarak ikiye ayrılır. Varlığın mahlûkat tarafı her şeyi hikmetle halk eden Hakim isminin tecellilerine mazhardır ki ucu Marifetullah’a çıkar. Masnuat tarafı her şeyi sanatla yaratan Sanii isminin tecellilerine mazhardır ki ucu Muhabbetullah’a çıkar. Bu minvalde mahlûkatın yüzünde esmâ ve marifet, masnuatın yüzünde hüsnâ ve sanat görünür.

Şüphesiz varlıkların masnuat ve mahlûkat tarafı birbirinden kesin çizgilerle ayrılamaz. Zira bunlar bir bütünün birbirini tamamlayan parçaları hükmündedir. Cemal içinde Celal, Celal içinde Cemal görünmesi gibi mahlûkat içinde masnuat, masnuat içinde mahlûkat görünür.

Bu güne kadar Risale-i Nur’dan beslenen aydın, düşünür, bilim insanı ve yazarlar tarafından iman hizmeti bağlamında Risale’de bahsedildiği şekilde Esmâ-i Hüsnâ’nın “Esmâ” tarafının hayli işlendiği görülüyor. Bununla beraber “Hüsnâ” tarafının Risale’deki dil ve duyarlılıklar dikkate alınarak yeterince işlendiğini söylemek zor. Bu alandaki çalışmalar çok sathi kalmış olup, Risale’nin edebiyat ve sanat tarafına yapılan vurguların klasik edebiyat ve sanat kuramlarını ve anlayışlarını, bu alanda yazılan çok az sayıdaki şiir, hikâye ve romanın belli bir dil ve edebiyat düzeyini aşamadığını görüyoruz.

Öte yandan Risale’deki edebiyat ve sanat kavramları ile kuramlardan hareketle Risale dili oluşturmaya çalışanlar da yok değil. Ne var ki bu tür çalışmalar Nur Talebeleri arasında çok fazla karşılık görmediğinden, bunların edebiyat dünyasında gün yüzüne çıkması gecikmiştir. Bu durum, Risale’nin edebiyat ve sanat anlamında ehil ellere ulaşmasını geciktirerek, birçok edebiyatçı, yazar ve düşünürün Risale’ye karşı mesafeli olmasına neden olmuştur.

Bu gün edebiyat ve sanat dünyasında Risale dili, edebiyatı, sanatı üzerine yeterince eserin yayımlanmamış olmasının, bunlardan hareketle örnek edebi metinlerin oluşturulamamasının nedeni Risale-i Nur talebelerinin içerden bir ses olarak bu konuda örnek metinler ile tartışma ve müzakere zemini oluşturamaması olarak açıklanabilir.

Risale dilinin inşası anlamında dünya edebiyatının ve sanatının geldiği noktayı dikkate alarak “Risale, edebiyat ve sanat” konuları üzerine düşünmek, bunları dillendirmek, bunun kuramsal altyapısını sağlamak gerekiyor.

Sezai Karakoç’un değişiyle bir İslam kültür ansiklopedisi niteliği taşıyan Nursi dinde, dilde, düşüncede, medeniyette, kültürde bütün İslam birikimini yenileyen ve onu hayatımıza taşıyan bir münevver olarak karşımıza çıkmıştır. Telif ettiği Risale’lerin en güçlü yanı müellifinin din dilini Kur’an’ın üslubuyla dönüştürerek i’cazlı bir şekilde, okuyanı hayrette bırakan bir üslupla insanlara ulaştırmasıdır.

Bu minvalde Risale’deki en belirleyici metin; Kur’an’ın diğer ilahi ve beşeri kitaplardan en önemli üstünlüğü olan edebi, sanatsal, i’cazlı dilini anlattığı Mucizat’ı Kur’aniyye Risalesidir. Keza Eski Said döneminde kaleme aldığı Muhakemat, Asar-ı Bediyye ve yer yer Mesnevi Nuriye, Nursi estetiğinin boyutlarını göstermesi açısından önemli eserlerdir. Bir Nursi estetiği yukarıda belirttiğimiz kitaplarda mevcuttur ama bir Nursi estetiğinden hakkıyla söz etmek için ortada bu eserlerin şerhi niteliğinde emsal metinler yeterince yoktur. Bunun için yukarıda isimlerini zikrettiğimiz metinler inceden inceye tetkik edilerek, edebiyatın ve sanatın geldiği noktalar da dikkate alınarak karşılaştırmalı şekilde şerhleri yapılmalı, bunları müzakere zeminleri oluşturulmalı, edebiyat türleri dikkate alınarak atölye çalışmaları yapılmalı, bunların yazılı ve görsel basında dolaşıma sokulması sağlanmalıdır.

Risale’nin edebiyatımızda, edebi eserlerimizde yeteri kadar derinlikli işlendiğini söylemek çok zor. Risale’nin ve Nursi’ın konu edildiği şiirler, hikâyeler, romanlar yazılmıştır. Fakat bunların belli bir edebi dili aştığını söylemek zordur.

Risale’den beslenerek ortaya konulan örnek metinlerin azlığı Risale’nin edebiyat ve sanat tarafının Türk ve dünya aydınları tarafından yeterince tanınmasına, anlaşılmasına ve bu yönde örnek metinler ortaya çıkarmasına imkân vermemektedir.

Su bulunduğu kaba göre şekil alır. Fakat suyun içinde bulunduğu kap ne olursa olsun, suyun özü değişmeyecek, sadece bulunduğu kabın görüntüsüne bürünecektir. Risale’deki edebi ve estetik duyarlılıkların 50 yıl önceki insanın dil ve üslup kabulleri ile sınırlı kalması düşünülemez. İnsan da bir sudur ve bulunduğu çağın/kabın şeklini alır. Zamanla değişen değer yargıları elbette dilde, düşüncede ve edebiyatta yeni söylemler, kaplar ve kalıplar ile kendini gösterecektir.

Bir edebi ve estetik metin bulunduğu çağın tarihini taşır. Çağlara göre toplumu düzenleyen normlar ve değerler değiştiği gibi edebi verimlerde tema/konu, şekil ve tür olarak sürekli değişim halindedir. Tarihin bir döneminde masallar ve hikâyeler ön plana çıkarken bir başka döneminde destanlar, türküler ve şarkılar geçer akçe olabilir. Şiirde bir dönem hece ve aruz ön planda iken, kimilerine göre Ahmet Haşim ve Yahya Kemal ile, kimilerine göre de Nazım Hikmet’le birlikte modern/serbest şiire geçilmiştir.

Sanat amaç değil, araçtır. Asıl olan içeriğin aktarılmasıdır. Bir sanatsal metnin klasikleşmesi ancak çağın değişen iktisadi, siyasi, sosyolojik, psikolojik, kültürel ve edebi/sanatsal şartları dikkate alarak çağdaş/modern kalıplarla sunulması ile mümkündür. Bu bakımdan Risale merkezli bir dil ve düşünce atmosferi oluşturulurken Risale’deki edebi ve estetik duyarlılıkların modern sanatın imkânlarından yararlanılarak dillendirilmesi tercihten öte bir zorunluluktur.

Bu anlamda Yahya Kemal ve Tanpınar bizim için emsal teşkil edebilir. Yahya Kemal Osmanlı medeniyeti ve gelenek ile olan ilişkisini yenilenerek değişim şeklinde uygularken, Tanpınar değişerek yenilenmeyi önemsemiştir. Risale’deki edebi ve estetik duyarlılıkları modern sanata göre güncellerken ve buna uygun örnek metinler ortaya koyarken  “değişim, dönüşüm yenilenme, eklemlenme…” gibi kavramların üzerinden bir tekrar yoruma ve şerhe girişebiliriz.

Bunun için Risale’nin yazıldığı felsefi, sosyolojik ve psikolojik zemin ile hikmet ve sanatsal derinliğinin iyi kavranılması gerekiyor. Her geçen gün bunun kavranıldığına işaret eden gelişmeler yaşıyoruz. Nursi ve onun şahsında Risale edebiyattan sinemaya sanatın bütün kollarında yavaş yavaş işlenmeye başlıyor. Bu minvalde kısa süre önce Taha Çağlaroğlu “Risale-i Nur Estetiği” isimli inceleme-araştırma kitabını yayımladı. Sadık Yalsızuçanlar “Yolcu” ve “Yakaza” gibi kitaplarına Nursi’nin hayatından kesitler sunduğu “Dem” isimli romanını ekledi.

Görsel medyada son yıllarda hareketlilik söz konusu. Risale odaklı yayın yapan yayın organları Nursi ve Risale ile ilgili belgeseller çekiyor. Kısa süre önce gösterime giren “Hür Adam” bu çerçevede çok ses getiren bir yapım olarak kayıtlara geçti. Nursi’ye ilgili sağ/muhafazakâr medya ile de sınırlı kalmadı. Kendini solcu olarak ifade eden Yusuf Kenan Beysülen ve Cemalettin Canlı Nursi’yi insan olarak ortaya koyma çabası içeren “Yolcu” isimli belgeseli çekti. Kısa süre sonra bu belgesel İletişim Yayınlarınca kitap olarak yayımlandı.

Bütün bunlar Nursi’ye ve onun eserlerine olan ilgiyi artırdı. Farklı görüşten birçok yazar, edebiyatçı ve sanatçı konuyu köşelerine taşıdı.

Risale sosyolojik anlamda kaleme dayalı bir iman ve kültür hareketi. Şüphesiz Risale’den hareketle birçok edebi ve sanatsal ürün ortaya koyulabilir. Bunun usülünü, üslubunu ve esasını Üstad 1911 yılında Muhakemat isimli eserinde ortaya koymuş. Muhakemat’ın yazılışının 100. yılı nedeniyle Risale ve sanat ekseninde 2010 yılı içinde Risale Akademi tarafından aralarında Pof. Dr. Himmet Uç, Prof. Dr. Ahmet Atan, Dr. Suad Alkan, Taha Çağlaroğlu, Ahmet Yıldız, Mustafa Akca ve Caner Kutlu gibi yazar ve akademisyenin de bulunduğu çalıştaylar ve toplantılar düzenlendi.

Risale Akademi tarafından düzenlenen Risale-i Nur ve Sanat Çalıştaylarından ilki 22 Mayıs 2010'da, ikincisi de 24 Temmuz 2010'da Ankara’da yapıldı. Son çalıştay ise yine Ankara’da, Mustafa Akca’nın koordinatörlüğünde 29 Ocak 2011 tarihinde gerçekleştirildi.

Çalıştayların ana hedefi, Risale-i Nur ve San’at bağlamında oluşturulacak arama ve kaynak oluşturma çalışmalarının desteklenmesi ve objektif tartışma alanı oluşturulması olarak tespit edildi. İlk üçü kapalı oturum halinde yapılan çalıştaylarda; önümüzdeki aylarda halka açık seminerler ve milli/milletler arası boyutta Risale-i Nur ve San’at merkezli kongreler düzenlenmesinin önemi üzerinde duruldu. Buradan hareketle önümüzdeki aylarda güzel sanatlar, felsefe, sosyoloji, ilahiyat gibi temel dallarda Risale-i Nur çerçevesinde araştırmalar ve çalışmalar yapacak yeni çalıştay gruplarının oluşturulması fikri paylaşıldı.

III. Risale-i Nur ve Sanat Çalıştayının açış konuşmasını yapan Risale Akademi Genel Sekreteri A.Kadir Aytar, sanatın eskiden olduğu gibi günümüzde de etkili bir iletişim, eğlence ve eğitim dili olduğuna dikkat çekti.  

Prof. Dr. Himmet Uç “Sanat ve Muhayyile” isimli  tebliğinde Bediüzzaman’ın muhayyilesinin  tafsilden icmale, icmalden tafsile  büyük bir muhayyilenin faaliyeti ile gittiğine, Onun bütün eserlerinin, özellikle büyük eserlerinin bizim anlamakta zorlandığımız bir büyük muhayyilenin  faaliyeti olduğuna değindi. Nesne, olay, şahıs ve yorumlardan oluşan 19. Mektup’un sahabe asrının ve asrın en büyük kuşatıcı  zekâsı olan Resulullah’ın, bütün büyük savaşların, savaşlardaki olayların, sahabenin önde gelenlerinin bütün bu savaşlarda başlarından geçen olayların ana hatlarının, Kur’an tarihinin, itikad ve  tevhid tarihinin, bütün hadislerin ve mucizelerin geniş ve ihata edilmez dünyası olduğunu belirtti.

Bediüzzaman’ın, henüz bizim tam kadrosunu veremediğimiz bütün bu olay ve olguları hiçbir kaynağa bakmadan o geniş coğrafi  ve kozmik ve geniş zamanın içindeki olayları denetleyip onlardan bir anda bu eseri çıkarmasının  nasıl bir muhayyile ile karşı karşıya olduğumuzu gösterdiğine dikkat çekti. Haşir Risalesinde ahiretin anlaşılması ve haşri anlayamayan bir adamın  etrafında şekillenen varlık zincirinde tasarrufta bulunan muhayyilenin altını çizdi. Çilelerin ve zulmün içindeki zahiren beşeri görünen Nursi’nin kafasında neler olduğuna, bizlerin sadece ihata edilmez bir büyük  yorumcu ve sanatçının hayali ve onda tasarruf eden muhayyilesine bir yıldız böceği yorumu yapabildiğimize dikkat çekti.

Prof. Dr. Ahmet Atan “Estetik Eleştirinin Başladığı Nokta: "İnanç"” başlıklı tebliğinde güzelliğin gözde olduğunu, insanın kainata mana-i harfi ile nazar etmesi gerektiğini, bu durumda kainatın güzelliğinin anlaşılabileceğini, ancak böyle bir anlayış üzerine sanat ve estetik algının inşa edilebileceğini ifade etti.

Mustafa Akca, felsefeciler, bilim adamları ve sanatçılar tarafından ortaya konulan modernizmden farklı olarak, genelde sanatçı, özelde mimari ve edebiyat ile uğraşan, içlerinde az sayıda filozof bulunan fakat genel itibarıyla pek de bilim adamının bulunmadığı bir topluluğun ürettiği Postmodernizmi oluşturan ana unsurları vurguladı. Yerellik, çok kültürlülük, temelsizlik, sürekli değişim ve görelilik gibi Postmodernist durumu ortaya çıkartan hususlara ve modernizmden ayrı kılan özelliklere dikkat çekti.

Caner Kutlu “ayna ve aynı”, “sen ve ben”, “seyir ve temaşa”, “yüzleşme”, “ayna ve arkası” ve “telmih ve işaret” kavramları üzerinden sanatın kaynaklarına işaret etti. Sanatçının ucu açık bir alanda ilerlediğini, onun eserinin bir ayna olduğunu, kişinin o ayna içinde kendi iç yolculuğuna çıktığını, bu yolculuğun onu aynanın arkasına taşımak gibi bir neticeyi verebileceğini, bu durumda kişinin aynanın özüne, geldiği yere, yani yüce sanatkâra erebileceğine değindi.

Yrd. Doç. Dr. Levent Bilgi “Sezgi ile Bilinç Arasında Bir Risale-i Nur Denemesi” isimli tebliğinde Nursi ve Risale konusunda ezber bozan, dinleyicileri teyakkuza davet eden tespit ve değerlendirmelerde bulundu.

İsmail Süphandağı “Said Nursi’de Dil-Hakikat Anlayışı” başlıklı tebliğinde “Hakikat nedir? Bizi hakikate götüren yollar ve araçlar nelerdir? Nursi bu minvalde nerede durmaktadır?” gibi sorulara cevap bulmaya çalıştı.

Mesut Ak 33. Söz örneğinden hareketle “Sanat nedir? Sanatçı kimdir? Sanatçının özellikleri nelerdir? İnsandaki sanat arzusu nasıl ortaya çıkmıştır?  Niçin sanat yapıyoruz veya sanat yapmaktaki gayemiz nedir?...” gibi bir dizi soruya cevap aradı. Eşsiz Sanatkârın eserlerini çok farklı şekillerde ortaya koyduğunu, farklı gayelerle onları yarattığını, bunu yaparken önce onların asıllarını, esaslarını, kanunlarını, kurallarını belirlediğini, sonra da detaylara inerek sanatını icra ettiğini, bir sanatkar olarak insanın kendi eserini ortaya koyarken bu sürecin onun için emsal teşkil edebileceğini vurguladı. 

Rasim Soylu “Sanatın Dili: ‘Belagat’ isimli tebliğinde bir bilim ve iletişim biçimi olarak belagat ve sanat üzerinde durdu.

Biz de çalıştaya “Risale-i Nur'da Esma ve Hüsna: Marifet Sanatı”  başlıklı tebliğimizle katıldık.

Çalıştay Suad Alkan’ın medeniyet, sanat, modernist algı, batı medeniyeti, İslam maneviyatı ve Risale argümanları çerçevesinde yaptığı manifesto niteliğindeki konuşma ile son buldu.

Risale Akademi yetkilileri tarafından çalıştayların önümüzdeki aylarda farklı konu ve konuklarla devam edeceği, çalıştaylarda sunulan  tebliğlerin bir düzen halinde basılacağı belirtildi. Ayrıca çalıştay metinlerine www.risaleakademi.com adresinde etkinlikler başlığı altında (https://www.risaleakademi.com/etkinlikler/caltay) takip edilebileceği hatırlatıldı.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.