Risale-i Nur'a 5. halife nazarıyla bakabiliriz

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz, sıddık, çok mübarek, çok faal, çok hâlis, çok kıymettar kardeşim Hüsrev,

Senin bayramın ikinci gününde elime geçen mektubun bir güvercin haber veriyor gibi geldiği aynı günde beni çok müteessir eden hâdise-i taarruziyeden neş’et eden elemlerime, kederlerime bir merhem, bir ilâç hükmüne geçti, bu mânâyı hatıra getirdi: “Sana ihanet eden ehemmiyetsiz adamlara karşı, Gül ve Nur fabrikasının kahramanlarının hârikulâde hürmet ve ihtiramları varken, böyle bir iki vicdansızın hakaretine değil, milyonlarca düşmanların ihanetlerine karşı gelebilir ve hükümden iskat edebilir” diye kalbime geldi. Fakat kendi şahsıma baktım ki, kurumuş, çürümüş, vazifesi bitmiş bir hurma çekirdeği hükmünde iken, Risale-i Nur bahçesinde bir derece o çekirdekten tezahür eden meyvedar, muhteşem koca bir ağaç nazarıyla baktığınızı gördüm. Sizin fevkalâde hüsn-ü zannınız o ağaçtan ileri geldiğini ve çekirdeğin de bir cihette, bir nevi vesile olduğu cihetinde hüsn-ü zanna mazhar olmuş gördüm.

O mektubun birinci sahifesi güzeldir; ben de iştirak ediyorum. İkinci sahifede birkaç yerde kalem karıştırdım, tâdil ettim. Ezcümle: Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilâfetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenü’l-Kebîrden ve Celcelûtiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı mânevîsi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın bir muavini, bir mütemmimi, bir mânevî veledi hükmündedir diye senin mektubunu tâdil ettim. Buna kıyasen, sana vekâleten bir iki yerde kalem karıştırdım. Fakat aynı günde mahkeme, kitaplarım içinde bana teslim ettikleri mektuplar, müsveddeleri ve onların üstünde yeşil kalemle işaretlerine göre çok ehemmiyet verdikleri o müsveddeler içinde bu size yazdığım noksan bir parçayı gördüm, fesübhânallah dedim. Mektubuna benimle cevap ver diye mânâsını aldım. Belki bu parça lâhikaya girmiş; ben de size aynını yazıyorum.

Parça budur:

“Benim çok kusurlu şahsıma hüsn-ü zanla verdiğiniz makamlar cihetinde değil, belki vazifeye, hizmete bakıp o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusurat ile âlûde mâhiyetim, benden kaçmaya bir vesile olur. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için, şahsiyetime karşı haddimin pek fevkınde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız. Ben, size nisbeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben, sizin kusuratıma karşı şefkatkârâne dua ve himmetinize muhtacım; benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenâb-ı Hakkın ihsan ve keremiyle, sizlerle, gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette, taksim-i mesai kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir.

“Madem bu zamanda, herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye bir kudsî vazifedir. Hem kemiyet, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset daireleri, ebedî, daimî, sabit hizmet-i imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olmaz. Risale-i Nur’un tâlimatı dairesinde bize bahşettiği feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddimden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ile müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakki etmeliyiz. Elhak, bunda tam terakki etmişsiniz.” (Parça bitti) (Emirdağ Lâhikası-1, 40)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
şeksiz : kuşkusuz, şüphesiz
inayet-i İlâhiye : Allah’ın inayeti, yardımı
mazhar : erişme, nail olma
akîm : neticesiz, sonuçsuz
imtizaç : birbiriyle karışma, kaynaşma
münasip : uygun
nakil : bir yerden başka bir yere gönderilme
alâkadar : alâkalı, ilgili
teşebbüs etme : başvurma
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
faal : çalışkan, hareketli
hâlis : içten, samimi
kıymettar : kıymetli, değerli
müteessir eden : etkileyen, üzen
hâdise-i taarruziye : taarruz, saldırı hâdisesi
neş'et eden : doğan, meydana gelen
ihanet : aşağılama, hakaret
elem : acı, keder
keder : sıkıntı
hârikulâde : olağanüstü, şaşırtıcı derecede
ihtiram : saygı gösterme
iskat etme : düşürme
tezahür eden : beliren, ortaya çıkan
meyvedar : meyveli, meyve veren
nazar : bakış, dikkat
hüsn-ü zan : güzel düşünce
nevi : çeşit, tür
iştirak : ortak olma, katılma
tâdil etme : düzeltme
ezcümle : bu cümleden, meselâ, örneğin
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
hilâfet : bir kimsenin yerine geçme; Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamı
feyiz : bereket, bolluk
vazife-i hilâfet : halifelik görevi
neşr-i hakaik-i imaniye : iman hakikatlerinin yayılması
halife : bir kimsenin yerine geçen; Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören kimse, başkan
nazar : düşünce, bakış açısı
adalet-i hakikiye : gerçek adalet
mes'ud : mutlu
istidat : kabiliyet, yetenek
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahıs
muavin : yardımcı
mütemmim : tamamlayan, tamamlayıcı
veled : çocuk, evlat
tâdil etmek : düzeltmek, ıslah etmek
kıyasen : kıyas ederek, karşılaştırarak
vekâleten : vekil olarak
müsvedde : karalama, ilk nüsha
fesübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında bir hayret ve hayranlığı ifade eder
lâhika : ek, ilâve; Bediüzzaman ve talebelerinin mektuplarından oluşan kitaplar; Yirmi Yedinci Mektup
hüsn-ü zan : güzel düşünce
kusurat : kusurlar
âlûde : bulaşmış, karışmış
mâhiyet : bir şeyin iç yüzü, aslı
fevkinde : üstünde
tasavvur : düşünme, hayal
irtibat : bağ, ilişki
nisbeten : kıyasen; göre
mürşid : doğru yolu gösteren
şefkatkârâne : şefkatli bir şekilde
himmet : ciddî gayret; mânevî yardım
istihkak : lâyık olma, hak etme
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ihsan : bağış, ikram, lütuf
kerem : cömertlik, ikram, bağış
kudsî : kutsal
kıymettar : kıymetli, değerli
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
menfaat : yarar
taksim-i mesai : iş bölümü, mesailerin tanzimi, ayarlanması

Risale-i Nur Haberleri