"Risale-i Nur’u görmeseydim kendimi çok bahtsız birisi kabul ederdim.”
Bu sözler Üsküdar Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Niyazi Beki’ye ait.
“Üniversitede hem fıkıh, hem hadis, hem tefsir, hem tasavvuf derslerine giren birisi olarak söylüyorum” diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Beki, çok ilimleri medresede Cenab-ı Hakkın lûtfuyla okuduğunu hatırlattı ve “elli yıldır okuduğu halde hâlâ Risale-i Nur’a ihtiyacını hissettiğini” söyledi.
“Kur’an’la Yaşamak” seminerlerinin ikincisi, geçtiğimiz Cumartesi günü İİKV’de Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi Niyazi Beki tarafından verilen “Âyetlerin Son Cümleleri” başlıklı sunumla gerçekleştirildi.
Niyazi Beki sunumunun başında fezleke kavramına açıklık getirerek şöyle dedi:
“Fezleke, bir âyetin sonundaki bir cümle olabileceği gibi, bir çok âyetin özeti, hattâ bir sûrenin özeti olabilir. Fezlekeler âyetin / sûrenin mesajını özetliyor, insanın zihnine nakşediyor.”
Yirmi Beşinci Sözde ele alınan fezlekeleri gruplara ayırarak örneklendiren Niyazi Beki’nin sunumundan özet başlıklar şöyle:
Allah’ın isimlerini gösteren fezlekelere misal:
“Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O dur. Sonra göğe yönelip, istiva edipte onları yedi gök olarak düzenleyen O dur ve O herşeyi bilendir.” Âyette söz konusu edilen göklerin yaratılıp düzenlenmesi, yeryüzünün insanların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde bin bir çeşit nimetlerle hazırlanmış bir nimet sofrası şeklinde döşenmesi, öncelikle her şeyi kuşatan sonsuz bir ilimle mümkün olabilir. Âyetin fezlekesi sonsuz bir ilmi nazara verip , akılları ikna ve kalpleri tatmin ediyor.
Konuyu külli bir kaideye bağlayan fezlekeler.
Bediüzzamân’a göre, Kur’an bazen değişken ve maddî olan cüz’iyattan yola çıkarak, küllî bir kaideyi, genel bir prensibi nazara vermek için, ya bir ism-i İlahiyi zikreder veya tefekküre sevk eden bir fezlekeyle konuyu bitirir.
Birinci mânâya misal:
“Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer siz sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini Bana bildirin” diye buyurdu.
Melekler “Biz Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederiz” dediler. Senin bize öğrettiklerinden başka bilgimiz yoktur. Şüphesiz Alîm olan da Hakîm olan da Sensin. Her şeyi hakkıyla bilensin hüküm ve hikmet sahibisin.
İşte şu âyet evvela Hz Adem’in hilafet meselesinde, melaikenin rüçhaniyetine medar ilmi olduğunu insanların yeryüzüne halife seçilmesinin hikmetinin ilim olduğu vurgulanmıştır.
İkinci mânânın misali:
“Hurma ağaçlarının meyvelerinden, üzümlerden hem sarhoşluk veren içki, hem de güzel gıdalar elde edersiniz.Şüphesiz ki bunda aklını çalıştıran kimseler için alınacak ibret vardır.”
Konu bütünlüğü veya genel bir kuralı gösteren fezlekeler:
“Allah öyle bir ilâhtır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayydır, diridir. Kayyumdur, yarattıklarını koruyup idare edendir. O’nu ne uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir? O onların geçmişini ve geleceğini de bilir. Onlarsa Allah’ın dilediği kadarından başka O’nun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları gökleri ve yeri koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür.”
Âyetü’l-Kürsî’de on cümleyle on tabaka-i tevhidi ayrı ayrı ispat etmekle beraber meâlen “Onun katında Onun izni olmaksızın kim şefaat edebilir?” cümlesiyle gâyet keskin bir şiddetle şirki ve gayrın müdahalesini keser atar.
Allah’ın isimlerinin mânâlarını gösteren fezlekeler
“De ki: Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım, Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Her türlü iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın diriden ölüyü çıkarırsın.”
O halde bir tek elmayı bir adama hakiki rızık olarak vermek ancak bütün yeryüzünü bütün meyvelerle doldurabilen hakiki Rezzak yüce Allah’ın işi olabilir. Görüldüğü gibi adı geçen fezlekede Rezzak isminin mânâsı çıkarılmıştır.
Kaynak: Türkmen Ay-Barla Platformu