Safa Kerem Artan'ın haberi
RisaleHaber-Risale-i Nur Enstitüsü Şanlıurfa temsilciliğinde 'Risale-i Nur’ a göre ibadet ve Adalet' konulu bir seminer düzenlendi. Seminerin sunumunu Yrd. Doç. Dr. Atilla Yargıcı yaptı.
İşte Atilla Yargıcı'nın seminerinden notlar:
Said Nursi ibadeti şöyle tarif eder:
“Dergah-ı ilahide abd, kendi kusurunu, acz ve fakrını görüp kemal-i rububiyetin ve kudret-i samadaniyenin ve rahmet-i ilahiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.”(Sözler)
İbadet, Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınmaktır. (Sözler)
Niçin ibadet etmeliyiz?
Evet, hiç mümkün müdür ki, insan, umum mevcudât içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuâtıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan İmân ile Onu tanımazsa;
hem, bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibâdetle kendini Ona sevdirmese;
hem, bu kadar bu türlü nimetleriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse, mukabilinde insan şükür ve hamd ile Ona hürmet etmese, cezasız kalsın, başıboş bırakılsın, o izzet, gayret sahibi Zât-ı Zülcelâl, bir dâr-ı mücâzât hazırlamasın? (10. söz. İkinci Hakikat)
Ey sersem nefsim ve ey pürheves arkadaşım! Âyâ, zannediyor musunuz ki, vazife-i hayatınız yalnız terbiye-i medeniye ile güzelce muhâfaza-i nefs etmek, ayıp olmasın, batın ve fercin hizmetine mi münhasırdır
Yahut, zannediyor musunuz ki, hayatınızın makinesinde derc edilen şu nâzik letâif ve mâneviyât ve şu hassas âzâ ve âlât ve şu muntazam cevârih ve cihazât ve şu mütecessis havâs ve hissiyâtın gâye-i yegânesi, şu hayat-ı fâniyede, nefs-i rezîlenin, hevesât-ı süfliyenin tatmini için istimâline mi münhasırdır? Hâşâ ve kellâ! Belki, vücudunuzda şunların yaratılması ve fıtratınızda bunların gâye-i idhâli, iki esastır:
Biri: Cenâb-ı Mün'im-i Hakikînin bütün nimetlerinin her bir çeşitlerini size ihsâs ettirip şükrettirmekten ibârettir. Siz de hissedip şükür ve ibâdetini etmelisiniz.
İkincisi: Âleme tecellî eden esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin bütün tecelliyâtının aksâmını, birer birer, size o cihazât vâsıtasıyla bildirip, tattırmaktır. Siz dahi, tatmakla tanıyarak, İmân getirmelisiniz (11.Söz.)
İbadeti terk etmek tecavüz ve zulümdür. Yani adalete aykırı hareket etmektir.
Amma Kur'ân'ın, terk-i ibadet hakkında şiddetli tehdidâtı ve dehşetli cezaları ise: Nasıl ki bir padişah, raiyetinin hukukunu muhafaza etmek için, âdi bir adamın, raiyetinin hukukuna zarar veren bir hatasına göre, şiddetli cezaya çarpar. Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultân-ı Ezel ve Ebedin raiyeti hükmünde olan mevcudatın hukukuna ehemmiyetli bir tecavüz ve mânevî bir zulüm eder. Çünkü, mevcudatın kemalleri, Sânie müteveccih yüzlerinde tesbih ve ibadetle tezahür eder.
Mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder.
Adalet Nedir?
Adâlet iki şıktır. Biri müsbet, diğeri menfîdir. Müsbet ise, hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adâlet, bu dünyada bedâhet derecesinde ihâtası vardır. Çünki "Üçüncü Hakikat"ta isbat edildiği gibi; herşeyin istidad lisanıyla ve ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla ve ızdırar lisanıyla Fâtır-ı Zülcelâl'den istediği bütün matlûbatını ve vücud ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor. Demek adâletin şu kısmı, vücud ve hayat derecesinde kat'î vardır.(10. söz. 10. hakikat.)
Haşrin mahkeme-i kübrasında mizan-ı azîm-i adâletinde cin ve insin müvazene-i a’mâllerini istib'ad edip inanmayan, bu dünyada gözüyle gördüğü bu müvazene-i ekbere dikkat etse, elbette istib'adı kalmaz.
İbadet ve adalet arasındaki ilişki
Varlıkların hepsi Allah’a tesbih etmekte, kendilerine verilen görevleri yerine getirerek ibadet etmektedir.
İnsan da dünyada ve genel olarak kainatta her şey ölçülü, dengeli, muvazeneli yaratılmıştır. Yani Adl isminin tecellisi en güzel şekilde gözükmektedir
Cenab-ı Hak insanı kendisine ibadet etmek için yarattığını söylemekte, ibadet etmesini emretmektetir.
Aynı zamanda adalete riayet etmesi gerektiğini de emretmektedir.
Yani insan ibadet ve adalet hususunda kainat ile uyum içerisinde olmalıdır. Yoksa kainatın düzenine çomak sokmuş olur.
Akaidi ve imani hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdani ve akli olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale, alem-i İslamın hal-i hazırdaki vaziyeti şahittir.
Ve keza, ibadet, dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maade, yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsi ve nev'i kemalata vasıtadır ve Halıkla abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir rabıtadır.