Risale-i Nur'a göre uzayda yaşam

ABD'li astronot Mitchell'in uzayda hayat olduğuna dair açıklamasıyla ilgili Risale-i Nur'da geçen bölüm

İbrahim Mert-Risale Haber

Ay'a ayak basan 6. astronot olan Edgar Mitchell uzayda hayat olduğuna inandığını ve elinde kanıt bulunduğunu ifade ederken, Bediüzzaman Said Nursi Sözler adlı eserinin 15. Söz'ünde uzayın yapısına uygun hayatların bulunduğunu belirtiyor.

Uzayın sakinlerini "melâike ve ruhâniyât" olarak isimlendiren Bediüzzaman, ilgili eserinde uzaydaki yaşamla ilgili şu bilgileri vermektedir.

Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın da (gökyüzü) kendine münâsip sekeneleri (sakinleri, oturanları) bulunsun. Lisân-ı şer'îde (dinî literatür) o ecnâs-ı muhtelifeye (çeşitli cinsler, türler) "melâike ve ruhâniyât" tesmiye edilir (isimlendirilir).

Evet, hakikat öyle iktizâ eder. Zîrâ, zemin, küçüklüğü ve hakaretiyle (küçüklük) beraber, zîhayat ve zîşuur mahlûklardan (hayat ve şuur sahibi) doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih (belirtmek) eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar (süslü köşkler) hükmünde olan semâvât dahi zîşuur ve zevi'l-idrâk (idrak sahibi) mahlûklarla doludur. Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesâba gelmeyen tezyinât (süslemeler) ve mehâsin (güzellikler) ve nukuş ile süslendirip tezyin etmesi, bilbedâhe (apaçık), mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir (hayrete düşen) takdir edicilerin enzârını (bakış) ister.

Evet, hüsün elbette bir âşık ister; taam ise, aç olana verilir. Halbuki, ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu haşmetli nezârete ve şu vüs'atli (geniş) ubûdiyete karşı milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi (çeşitli) vezâife ve ibâdâta nihayetsiz melâike envâı ve ruhâniyet ecnâsı (cinsler) lâzımdır.

Bâzı rivâyâtın işârâtıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı seyyâre (Hareketli cisimler), seyyârâttan (gezegenler) tut, tâ katarâta (damlacık) kadar bir kısım melâikenin merâkibidirler (binekleri). Onlar, bunlara izn-i İlâhî ile binerler, âlem-i şehâdeti (dünya) seyredip, gezerler. Hem denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı hayvaniye, hadîste "Tuyûrun Hudrun" (Yeşil kuşlar) tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar bir cins ervâhın (ruhlar) tayyâreleridirler. Onlar, bunların içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismâniyâtı (Cisimler âlemi) seyrân edip, o cesedlerdeki hasselerin pencereleriyle cismânî mu'cizât-ı fıtratı temâşâ ederler.

Elbette kesâfetli topraktan ve kudûretli sudan mütemâdiyen (aralıksız) letâfetli hayatı ve nurâniyetli zevi'l-idrâki halk eden Hâlık'ın, elbette ruha ve hayata münâsip şu nur denizinden ve hattâ zulmet bahrinden (karanlık deniz), bir kısım zîşuur mahlûkları vardır - hem, çok kesretli olarak vardır. Melâike ve ruhâniyâtın vücudlarına dâir, Nokta nâmında bir risâlemde ve Yirmi Dokuzuncu Sözde iki kere iki dört eder derecesinde bir katiyetle ispat edilmiştir. Eğer istersen ona mürâcaat et. (Sözler, 15. Söz)

İLGİLİ HABER:

ABD'li astronot: Uzayda hayat var ama...

Özel Haberleri