Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık, müstakim kardeşlerim,
Fâş etmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, fâş etmeye mecbur oldum.
Şöyle ki:
Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi “Ferid” makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla Hicaz’da bulunan kutb-u âzamın tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil.
Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor.
Ben, eskide, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, “Ferdiyet” dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır.
Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azime binaen Mekke-i Mükerremede dahi—farz-ı muhal olarak—Risale-i Nur’un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u âzamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.
Evet kardeşlerim; bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hâdiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.
“Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” (İbrahim Sûresi, 14:3.) âyetinin sırr-ı işarîsiyle, âhireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir.
O musibet sırrıyla, hakikî mü’minler dahi bazan ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatâda bulunuyorlar. Cenâb-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Âmin. (Kastamonu L. 120)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
Adavet : Düşmanlık
Âhirzaman : Dünya Hayatının Kıyamete Yakın Son Devresi
Çürütme : Bir Düşüncenin, Bir Davanın Boşluğunu, Anlamsızlığını Ortaya Koyma
Dehşetli : Korkunç, Ürkütücü
Ehl-İ Dalâlet : Doğru Ve Hak Yoldan Sapanlar, İnançsız Kimseler
Ehl-İ Hak : Hak Ve Doğru Yolda Olan Kimseler
Ehl-İ İrşad : İrşad Eden, Doğru Yola Sevk Eden
Ekseriyet-İ Mutlaka : Çoğunluk
Enaniyet : Ben, Benlik
Etbâ : Tabi Olanlar, Uyanlar
Fâş : Meydana Çıkarma, Açığa Vurma
Ferdiyet : Teklik; Doğrudan Kur’ân Ve Sünnete Dayanarak Velilik Mertebesine Yükselme
Ferid : Tek, Eşsiz, Üstün
Gavsiyet : Evliyaların Başı Olma, Velilik Mertebelerinde Yüksek Bir Makamda Olma; En Büyük Yardım Etme Makamı
Has : Özel
Hodgâm : Kendi Keyfini Düşünen, Bencil
Hubb-U Cah : Makam, Mevki Sevgisi
Hususî : Özel
Hüsn-Ü Teveccüh : Güzel Alâka, İlgi
İki İmam : Her Dönemde Bulunan Ve Manevî Açıdan Önderlik Konumunda Bulunan İki Şahıs
İma : İşaret
İstifade : Faydalanma, Yararlanma
İtidâl-İ Dem : Kızgınlığa Mağlup Olmayış, Soğukkanlılık
İzah : Açıklama
Kamet : Boy
Kutb : Kutup; Müslümanların Kendisine Bağlandıkları Büyük Evliyalardan Zamanın En Büyük Mürşidi
Kutbiyet : Kutupluk, Kutup Mertebesine Erme Hâli
Kutb-U Âzam : En Büyük Kutup; Bir Çok Müslüman’ın Kendisine Bağlandığı Büyük Evliyadan Olan Zamanın En Büyük Yol Göstericisi
Malûm : Bilinen, Belli
Mazhar : Erişme, Nail Olma
Mazur : Özürlü, Mazeretli
Medâr-I İtiraz : İtiraz Etmeye Sebep
Meslek : Hizmet Yolu, Ekolü
Meşrep : Mânevî Haz Ve Feyiz Alınan Yol; Usül, Metod
Muarız : Karşı Gelen
Muhafaza : Koruma
Mukabele : Karşılık Verme
Mukabele-İ Bilmisil : Misliyle, Aynısıyla Karşılık Verme
Musalahakârâne : Barışçıl Bir Şekilde
Müdafaa : Savunma
Nefs-İ Emmâre : İnsanı Daima Kötülüğe, Yasak Zevk Ve İsteklere Teşvik Eden Duygu
Nizâ : Kavga, Uyuşmazlık
Revac : Kıymet, Değer
Rüesa : Reisler, Başkanlar
Sofi-Meşrep : Tasavvuf Ve Tarikat Tarzını Esas Alan
Şahs-I Mânevî : Mânevî Şahıs, Tüzel Kişilik; Belli Bir İdeal Ve Gaye Etrafında Bir Araya Gelen Topluluğun Oluşturduğu Mânevî Şahsiyet Ve Ortak Kimlik
Şakirt : Talebe, Öğrenci
Taife : Grup, Topluluk
Tasarruf : Kullanım
Temsil : Birinin Veya Bir Topluluğun Adına Davranma
Varta : Tehlike
Vuku : Meydana Gelme
Âhiret : Öteki Dünya, Öldükten Sonraki Ebedî Hayat
Akıbet : Netice, Son
Bâki : Devamlı, Kalıcı, Ölümsüz
Batman : Eskiden Kullanılan Ve 8 Kiloluk Ağırlığa Karşılık Gelen Bir Ölçü Birimi
Binaen : -Dayanarak
Cereyan : Hareket, Akım
Cihan : Dünya
Dehşetli : Korkunç, Ürkütücü
Dirhem : Eskiden Kullanılan Ve Yaklaşık 3 Gramlık Ağırlığa Karşılık Gelen Bir Ölçü Birimi
Ehl-İ Dalâlet : Doğru Ve Hak Yoldan Sapanlar
Ehl-İ İman : Allah’a Ve Onun Bildirdiği Her Şeye İnanan Kimseler
Farz-I Muhal : Olmayacak Birşeyi Olacakmış Gibi Düşünme, Varsayım
Ferdiyet Makamı : Teklik; Doğrudan Kur’ân Ve Sünnete Dayanarak Velilik Mertebesine Yükselme Makamı
Hadsiz : Sonsuz, Sınırsız
Hakikî : Asıl, Gerçek
Hissiyat : Duygular, Hisler
İltifat : İyilik Ve Güzellikle Davranış
İtidâl-İ Dem : Kızgınlığa Mağlup Olmayış, Soğukkanlılık
İzah : Açıklama
Kutb-U Âzam : En Büyük Kutup; Bir Çok Müslümanın Kendisine Bağlandığı Büyük Evliyadan Zamanın En Büyük Yol Göstericisi
Maraz : Hastalık
Mazhar : Nail Olma, Erişme
Medâr-I İtiraz : İtiraz Sebebi, Kaynağı
Mekke-İ Mükerreme : Aziz, Mukaddes Mekke Şehri
Metanet : Sağlamlık, Kararlılık
Muhafaza : Koruma
Musibet : Belâ, Felaket
Mübarek : Bereketli, Hayırlı
Nihayetsiz : Sınırsız, Sonsuz
Rıza : Memnuniyet
Sâfi : Arınmış, Temiz
Sırr-I Azîm : Büyük Sır
Sırr-I İşarî : İşaret Edilen Sır
Suret : Biçim, Şekil
Şakirt : Talebe, Öğrenci
Şer : Kötülük
Telâkki : Anlama, Kabul Etme
Teveccüh : Değer Verme, İlgi Gösterme