Risale Haber-Haber Merkezi
Diyarbakır Kültür Merkezinde (DKM) yapılan; üniversiteye hazırlık ve üniversite öğrencilerinin katıldığı semineri bu hafta Dr. Mehmet Emin Büyükbayram sundu. Akıl ve akli hastalıklardan bahseden Büyükbayram, ”İnsan denen varlığın göz, kulak, kalp, el ve ayak gibi maddi yönünü oluşturan uzuvları olduğu gibi; ruh, duygu, düşünce, akıl ve latifelerden müteşekkil manevi ciheti de olduğunu, insanlık ben-i ademden şimdiye kadar ve istikbalde de bu iki cihetle beraber (birbirinde ayrılmayan ve ayrı düşünülemeyen) yaşamış ve yaşamaya devam edeceğini” dedi.
Akıl ve akli hastalıklara değinmeden önce, aklın ne anlama geldiğini hatırlatan Büyükbayram, “Risale-i Nur’da akıl, kalpte bir nur olup kalp bir komutandır. Sair latifeler onun askerleri olarak düşünecek olursak kalpten çıkan fikirlerin ma’kesi, harmanlandığı, çeşitli mertebelerden geçtiği yer; dimağdır yani akıldır’’ şeklinde konuştu. Risale-i Nur’un birçok yerinde akıl ve kalbin beraber zikredildiğini, bu iki unsurun birbirini tamamladığını belirten Büyükbayram; akıl ve kalp arasındaki ilişkiyi şöyle açıkladı:
“Akıl bizi diğer ziruhlardan ayırır, halife-i ru-i zemin yapar. Geçmişin elemini, istikbalin tasasını bize yaşatmasıyla bizi hayvanattan ayırır. Akıl alem-i şehadetteki Cenab-ı Hakkın rahmet hazinelerinin kapısının anahtarıdır. Kalp ise; alem-i gaypte ki rahmet hazinelerinin kapısının anahtarı olması cihetinde insanın maddi ve manevi cihetini tamamlayan iki büyük nimettir. İnsana aklı cihetiyle tefekkür etme, yüce yaratıcıyı bulma ve onun isim ve esmasını bilerek onu tanıma fırsatı verilmiş. Kalp cihetiyle de âlem-i gayba inanma gibi bir imtihana tabi tutulmuştur."
“İnsan bedenindeki herhangi bir organın geçici veya sürekli işlev ve fonksiyonunu yapamaması hastalıktır. Hastalık Cenab-ı Hakkın şafii isminin tecelisi için var olan bir şeydir. Her hastalığın çaresinin olduğunu Peygamber Efendimizin (a.s.m) hadisi şerifinden anlamaktayız. Günümüze bakıldığında çaresi olmayan hastalık gibi görünen kanser v.b. diğer hastalıklar aslında çaresiz değil henüz tedavisi bulunmayan hastalıklardır.’’
Aklın mertebeleri var. Bunlar iç içe ve birbiriyle bağlı. Bu mertebeler şöyle:
Tahayyül, hayal mertebesidir. Henüz elbise giydirilmemiş, çıplak düşüncelerdir. Bu mertebede yaşayan insanlar safsata içinde yaşarlar. Ahmak Sofestailer gibi…
Tasavvur, düşüncelere elbise giydirilmiş, bu mertebede yaşayan insanlar bibehre yani nasipsiz ve mahrum halde kalırlar.
Taakkul, ölçmek muhakeme etmek gibi aklın mahiyetinin ve fonksiyonun görüldüğü tabakadır. Bu tabakadaki insanlar tarafsızdır. Bitaraf davranır.
Tasdik, akıl karar verme işlevini yerine getirir. Bu tabakada yaşayan insanlara örnek verecek olursak; Prens Bismark, Mr.Carlyle vb. kişiler dini tasdik etmişler.
İz’an, aklen tasdik edilen bilgilerin kalbin onayına sunulması ve kalpte yer etmesidir. İnsanın öğrendiği bilgiler kalbin onayını almazsa sadece bir yığın haline gelir. Bediüzzaman hazretleri “İlimde iz’an-ı kalp olmazsa cehildir. İltizam başka, itikat başkadır” diyerek konuyu açıklamıştır. Bilgiler ancak bu aşamadan sonra yaşayış haline geçer.
İltizam, yani taraf olmaktır. Bediüzzaman Hazretleri ’’İslamiyet, iltizamdır. İman iz’andır’’ diyor. Bu tabakanın da yetersizliğini “Dinsiz bir Müslüman, gayr-ı Müslim bir mü’min’’ tanımlamalarından anlamaktayız.
İtikat, yani, yakin elde etmiş ve aksine ihtimal vermeyecek şekilde kuvvet bulmuş inanç halidir.