Fatma Özer'in yazısı:
Risale-i Nur ışığında duygu eğitimi ve yönetimi
Giriş:
İnsan binlerce duyguları ve hisleri olan bir varlık. Duygu ve hisler inanç sistemleri ve manevî değerlerle şekilleniyor, ifade ediliyor. Duygu ve hislerin veriliş amacına uygun bir hayat tarzı insanın dünya ve ötesi mutluluğunu sağlayan unsurlardan bir tanesi, belki de en önemlisi. Çünkü insan hem Yaratıcısının, hem de yaratılanların nezdinde duyguları ölçüsünde kıymetlidir.
Günümüzde psikoloji bilimin duyguları olumlu ve olumsuz sınıflamasına karşın, Risale-i Nur’da çok daha teferruatlı bir şekilde sınıflandırılıyor, anlatılıyor. Niçin verildiği, nasıl kullanılması gerektiği izah ediliyor. Böylece Risale-i Nur, insanların dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmasında duyguların eğitiminde, yönetiminde rehber vazifesi görüyor.
Duyguların insana veriliş nedeni:
Duygular; insan yaratıcısının sıfat-ı mutlakasını ve geniş şuunatını(1) fehmetmesi, şuunat-ı ilahiyesini(2) anlaması ve rahmet-i İlâhiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetleri tartıp şükretmesi için verilmiştir.(3)
İnsana şükür vasıtası olarak verilen duyguları îfa etmesi için insana çok çeşitli ihtiyaçlar, iştahlar verilmiştir. İnsanın duyguları, hisleri maddî ve manevî rızka muhtaçtırlar. Dil güzel yiyecekleri yemeyi, göz güzel şeyleri görmeyi, yani maddî rızık istediği gibi; akıl, kalp, ruh da iman, ibadet, İslâmiyet gibi manevî rızka muhtaçtırlar.(4)
İnsan duygularının sınıflandırılması:
1. İnsanın beş zahirî, beş bâtınî olmak üzere on tane hassesi, duygusu vardır (havâs).
Beş zahirî duygu: tatmak, görmek, işitmek, koklamak, dokunmak.
Beş bâtınî duygu (kalbe bağlı beş duygu): hiss-i müşterek (hayal kuvveti), müdrike (akıl), vehim, hafıza, mutasarrıfa (meydana getirici hayal kuvveti).(5)
2. Letaif-i aşere: İnsanın on lâtif duygusu. İnsanda bu on taneden daha fazla lâtif duygular var. On tanesi meşhur olmuştur. Bunlar: vicdan, asab, his, akıl, heva, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kalp, ruh, sır.(6)
Kalp bütün lâtifelerin kumandanıdır.(7) Maneviyat büyükleri az yiyip içme, az uyuma gibi riyazet tipi davranışlarla letaif tipi duygularını zenginleştirirler, inkişaf ettirirler. Letaif tipi duyguları inkişaf ettiren unsurlar, başta oruç olmak üzere, Allah’ın emrettiği farz ibadetlerdir.(8) Letaiflerin en önemli özelliği beka istemeleridir.
Kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye; ruhun kemalâtı için verilen duygular olup, insanın maddî ve manevî hayatından lezzet alması için verilmiştir. Bu duygulara fıtraten bir had konmamıştır. Bu duyguların yönlendiricisi, eğiticisi sırat-ı müstakimdir.(9) Bu duyguların en doğru şekilde kullanımı şeriat dairesinde sünnet-i seniye rotasında yaşamakla olur.
3. Şedit duygular: Bunlar ahiret hayatını kazanmak için verilmiştir. Bu duyguların başlıcaları şunlardır:
Şiddetli muhabbet: Baki bir mahbubu aramak için verilmiş.
Endişe-i istikbal: Kabirden sonrası, istikbal için çalışılmak için verilmiş.
Şiddetli hırs: Hakikî câh olan meratib-i maneviyeye ve derecat-ı kurbiyeye ve zad-ı ahirete ve hakikî mal olan a'mal-i salihaya çalışmak için verilmiş.
Şiddetli inad: Âlî ve bâkî olan hakaik-ı imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye sarf edilmek için verilmiştir.(10)
4. Heva, heves ve kör hissiyatlar: Nefiste bulunurlar. Akıbeti görmez; anlık lezzet ister, anlık ufak bir lezzeti ilerdeki çok büyük lezzetlere tercih eder.(11) Söz dinlemez; ancak tokatlarla, sıkıntılarla bir nevi durur. Nefis acz, fakr ve noksanlığını görürse heva, heves ve kör hissiyatların tesirinden kurtulur. Risale-i Nur’un acz, fakr, şefkat ve tefekkür yolu, nefsin zararlı hislerinden insanın kurtulmasını sağlıyor.
İnsanın bu hislerinden başka hiss-i kablelvuku, saika ve şaika namında duyguları da vardır.(12)
Hiss-i kablelvuku: Ehl-i salâhat, bilhassa ehl-i velâyette fazla inkişaf eder. Rüya-i sadıka veya kerametkârâne eserleri görülür.
Risale-i Nur’dan duygu eğitimi ve yönlendirmesi örnekleri:
Risale-i Nur, nefs-i emmarenin geçici arzu ve istekleri, hevesleri galeyana geldiğinde, feveran ettiğinde aklı ön plana geçirerek bu duyguların acı neticelerini temsilî hikâyeciklerle akla yakınlaştırarak anlatıyor. Böylece sefahette giden nefisperestlerden aklı başında olanları o hislerden, hevadan vazgeçiriyor. Eğer kişi geçici heves ve hislerin peşinde koşmaya devam ederse, peşinde koştuğu şeylerden aldığı elemler, üzüntüler, çektiği sıkıntılar bu geçici heves ve hislerden uzaklaşmasını sağlıyor.(13) Kişi eğer iyice gaflet, dalâlet gibi durumlarda ise sefihâne bir yaşam yaşıyorsa; vicdan tefessüh ediyor ve hisler, lâtifeler ölüyor. Bu tip insanlar yanlış fikirler, nefsanî hisleriyle topluma zehir saçar bir durumdadırlar.
Risale-i Nur; vehimler, şüphelerle aklımızı karıştırıp duygu karmaşası yaşadığımızda, bizi meşgul eden vehim ve şüpheleri araştırıp bunların doğrularını öğrenerek bu durumu bir kemalât taşı, öğrenme basamağı olarak yönlendirebileceğimizi öğütlüyor. (14)
Hastalık, musibet ve hayatın zorlukları karşısında nefsin geçici arzu ve istekleri galeyana geldiğinde, “Dünya dâr-ı imtihandır, dâr-ı mükâfat ve mücazat değildir” diyerek öncelikle duyguları teskin ederek bizi gafletten uyarır. Daha sonra bu durumda Yaratıcımıza iltica edersek menfî ibadet yaptığımızı ve bu ibadetin halis olduğunu belirtir. Bu durumdaki menfî ibadetin bazısının bir saati bir gün ibadet hükmünde, bazısı da bir dakikası bir saat ibadet hükmündedir, diye insanı duygusal yönden rahatlatarak, şükre götürür.(15)
Bir insan haksızlığa maruz kalıp da üzüldüğünde, öfkelendiğinde, “Senin başına gelen olayda bir zahirî sebep vardır. Bir de olayın bâtınî yönü, yani kader-i İlâhî ciheti var. Kader senin gizli bir hatana binaen adalet etti” diyerek(16) yine insanı rahatlatıp tövbeye sevk eder. Ve bir nevi nefis muhasebesine de davet eder.
Kendimiz veya sevdiğimiz birisi bir haksızlığa, üzüntüye, sıkıntıya maruz kaldığında şefkatimiz ağır basıp üzüldüğümüzde; Cenab-ı Hakkın rahmet ve şefkatinin sonsuzluğunu(17), olayların bir zahirî bir de gerçek sebebi var olduğunu belirtiyor. Gerçek sebebin kader-i İlâhî ölçüsünde hareket ettiğini belirterek(18) kişinin rahatlamasını sağlıyor. Yine bir şey ya bizzat ya da neticeleri itibarıyla güzeldir; çekilen birçok sıkıntı ve zahmetlerin insanın maneviyatını inkişaf ettirici unsur olduğunu belirterek(19) insanı isyan tipi duygulardan kurtarıyor.
Deprem, sel, yangın gibi durumlarda ölen masumların şehit mallarının da sadaka hükmüne geçtiğini(20) belirterek yakınlarını kaybedenlerin isyan tipi galeyanda olan duygularının sükûnet bulmasına vesile oluyor.
Gençlerde nefsanî hisler baskın olduğu için bu hislerin zararlarından onlara Cehennem azabı hatırlatılması hedefleniyor.(21) Gençlerin iffet, takva, istikamet dairesinde yaşarlarsa bu gençlikleri bir hayır vasıtası haline geleceğini söylüyor.
Mü'min kardeşden gelen bir fenalığa maruz kalındığında, fenalık çeşitli hisselere ayrılıyor. Şöyle ki; evvelâ kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp, o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir. Sonra nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adavet değil, belki nefsine mağlûp olduğundan acımak ve nedamet edeceğini beklemeli. Sonra kişi kendi nefsinde görmediği veya görmek istemediği kusurunu görüp, bir hisse de ona vermeli. Sonra baki kalan küçük bir hisseye karşı, en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlûp edecek af ve safh ile ve ulüvvücenaplıkla mukabele etse, zulüm ve zarardan kurtulur.(22)
Risale-i Nur kendi duygularımızı anlamayı, ifade etmeyi öğrettiği gibi, diğer insanların duygularını da anlamayı öğretiyor. Buna “empati” deniyor. Empati, insanlar arasında uhuvvet ve muhabbet duygularının oluşup, pekişmesini sağlayan en güçlü süreç olduğu gib, insanlığın mutluluğu için de gerekli en önemli unsurlardır.
Duygularımız vesilesiyle şahsî ve içtimaî mutluluğu yakalayıp, Yaratıcımıza karşı şükrün her nevini yapabilmek için doğru Risale-i Nur başına.
Nefsanî hislerin galeyana getirilmeye çalışıldığı asrımızda, her daim şakir ve mutlu olmanız duasıyla…
Kaynaklar:
(1) Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevi-i Nuriye, s. 177, Yeni Asya Neş. 1991.
(2) Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 535, Yeni Asya Neş. 2001.
(3) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 117, Yeni Asya Neş. 1994.
(4) Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, s. 527, Yeni Asya Neş. 1994.
(5) Abdullah Yeğin, Yeni Lügat, s. 206, Hizmet Vakfı, 1978.
(6) Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 164, Yeni Asya Neş. 2001.
(7) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 456, Yeni Asya Neş. 1994.
(8) Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 392, Yeni Asya Neş. 1994.
(9) Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü-l İ’caz, s. 29, Yeni Asya Neş. 1994.
(10) Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 37,Yeni Asya Neş. 1994.
(11) Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 215, Yeni Asya Neş. 2001.
(12) Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 164, Yeni Asya Neş. 2001.
(13) Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, s. 582, Yeni Asya Neş. 1994.
(14) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 428, Yeni Asya Neş. 1994.
(15) Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 16, Yeni Asya Neş. 2001.
(16) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 428, Yeni Asya Neş. 1994.
(17) Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 88, Yeni Asya Neş. 1994.
(18) Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 205, Yeni Asya Neş. 1994.
(19) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 210, Yeni Asya Neş. 1994.
(20) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 59,Yeni Asya Neş. 1994.
(21) Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, s. 167, Yeni Asya Neş. 1994.
(22) Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 257, Yeni Asya Neş. 1991.
Bizim Aile