Gıybet, "bir kimsenin ayıbını arkasından söylemek veya aleyhine konuşma" demektir. Türkçede bu kavramın karşılığı olarak "dedikodu" ve "çekiştirme" kelimeleri kullanılır. İslam'da büyük günahlardan biridir. Hucurat suresi 12. ayette, gıybet yapmak, ölmüş kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir.
Gıybetin temel ölçüsü, gıybet edilen şahsın gıybet edildiği konulardan ötürü üzülmesi ve rahatsız olmasıdır. Şayet kişi kendi hakkında yapılan konuşmalardan üzülmüyor ve rahatsız olmuyorsa, bu gıybet kapsamına girmez.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gıybetin tarifini şu şekilde yapmaktadır:
"Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır." (Mektubat, 22. Mektup)
Suizan, birisi hakkında kötü zan beslemek, birisinin hareketlerini kötüye yormak, araştırıp soruşturmadan ön yargıya kapılmak gibi manalara gelir. Mesela, bir insanın işlemediği bir günahı, elinde hiçbir delil ve vesika olmadığı halde işlemiş zannetmek suizandır.
Suizan, zan olduğu için bilgi değeri yoktur. Suizan yorum ya da kanaat de değildir. Çünkü bilgide kesinlik ve ispat vardır.
Yorum veya kanaat, kesin bilgiden sonra içimizde gelişen müspet düşüncelerdir ve kişiyi meşru bir neticeye götürür. Oysa suizan kesinlikten ve delilden yoksun, kendi kendimize ürettiğimiz bir algı, bir vesvese veya bir evhamdan öteye geçmez.
Tenkit, kelime olarak tartma, eleştirme, eleştiri gibi anlamlara geliyor. Bediüzzaman, tenkit hakkında şu ifadeleri kullanıyor;
"S-Tenkidi nasıl görüyorsun? Hususan umur-u diniyede.
C-Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffisidir veya şefkatin tatminidir. (Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.)"
"Sıhhat ve fesada muhtemel bir şeyde kabule temayül ve tercih şefkatten; redde temayül ve tercih -vesvese olmazsa- nefretten geldiğine ayardır."
وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ - وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا (Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır.)
"Sâik-i tenkit, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı. Selef-i Salihînin tenkitleri gibi." (Tulûât)
Üstad Bediüzzaman burada tenkit ve eleştirinin nasıl olması gerektiğine işaret ediyor.
Tenkidin saiki, yani tetikleyici unsuru ya nefretin intikam alma arzusudur. Yani tenkidi, sevmediği ve düşman olduğu kişiyi yıkmak ve devirmek için yapıyor. Düşmanın ayıbı, ya intikam için ya da düşmanı alt etmek için araştırılır.
Ya da şefkatinden ve acımasından dostunu bir yanlıştan ve yıkımdan kurtarmak için, ikaz mahiyetinde bir eleştiridir. Dostun ayıbı ise, kapayıp onu o halden kurtarmak için tenkit edilir.
Tenkidin asıl gayesi ve sevk edici unsuru, hakka olan aşk ya da hakikatin batıl ve hurafelerden arınmasını ve temizlenmesini arzu etmek olması gerekir. İslam alim ve evliyalarının tenkidi gibi. Mesela, hadis alimlerinin hadisin metin ve senedini tenkit etmesi bu ölçüye güzel bir örnektir.
Sorularla Risale