بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Üstad Bediüzzaman Said Nursi; 1960 yılı 20 Mart Pazar günü saat 9 sıralarında Şanlıurfa'ya doğru son dünya yolculuğuna çıktı.
Bu yolculuk; Hz. İbrahim Halilullah'ın (AS) manevi daveti üzerine gerçekleşiyordu.
Ahir zaman iman Kur'an davasının çilekeş ve yılmaz kahramanı Bediüzzaman; ölüm sürecine bile namına yakışır şekilde; maceralı, gerilimli, yağmurlu ve fırtınalı biçimde yürüyordu.
Nihyet; Allah dostu, yufka yürekli İbrahim (AS) üstad Nursi'yi, manevi ellerini uzatarak; çok zor da olsa dünyapereset hakimlerin elinden sağ salim çekip aldı ve berzah sığınağı ve dinlenme menziline yerleştirdi.
İşte 22 Ramazan 1960 Pazar günü sessiz bir araba batıdan doğuya doğru 25 saatlık çileli sefere çıktığında; bu son seferin kaptan şoförü 25 yaşındaki Kastamonu'nun yakışıklı delikanlısı Hüsnü Bayramoğlu Ağabeydi.
Sürdüğü Isparta 2001 plakalı Şavrole İmpala'da asrın yakışıklı maralı, şanlı Üstad Said Nursi ve ceylanları, veziri Zübeyr, kucağında can vereceği evladı Bayram, vekil ve varisi Hüsnü Bayramoğlu vardı.
Bu kutlu ve mücahid önderlerin hayatı rahmetli Hüsnü Bayramoğlu Abinin soğukkanlı ve pürdikkat kaptanlığına emanet edilmişti.
***
Rahmetli Hüsnü Abi'nin kendi anlatımıyla; babası berber Hıfzı Bayram, Üstad 1942'de Kastamonu'daki sürgün evinde ziyaret ediyor.
1949'da ise; ortaokulu bitirdikten sonra Üstad, babası rahmetli Hıfzı Bayram'a mektup yazıp, oğlu Hüsnü'yü iman Kur'an hizmeti için yanına çağırıyor.
Bu davete sevinçle evet diyen Hüsnü Bayramoğlu Abi, 12 yıl kesintisiz şekilde Üstadın yanındaki kahramanların içinde yer aldı.
Emirdağ Lahikası 42. sayfada şunları yazılı:
"Safranbolu'daki halis kardeşlerimizden Hıfzı'nın küçük medrese-i Nuriyesi olan hanesindeki, küçük ve çok çalışkan masumları 7 yaşında Yılmaz ve 13 yaşında Hüsnü'nün ve onlar gibi Nur'a çalışan muhterem validelerinin mübarek kalemleriyle yazdıkları tebriklerini, umum Safranbolu ve Eflani medrese-i Nuriyesi namına bu Ramazan'ın bir Firdevsi teberrükü hesabına kabul ettik. Yılmaz'ın rüyası aynen çıkmış."
"Safranbolu kahramanı berber Hıfzı, Hüsnü, Yılmaz iki masum Nurcu mahdumlarıyla ve İnebolu kahramanlarından Ali Osman ve iki Nurcu mahdumlarının bayram tebriklerine mukabil selâm hem muvaffakıyetlerine dua ederiz. (Emirdağ Lahikası-1)
"Sâniyen: Safranbolu’da Nur’un ehemmiyetli şakirdlerinden Hıfzı’nın iki masum mahdumları biri on biri de sekiz yaşlarında, Asâ-yı Musa mecmuasını yazdıkları ve bitmek üzere diye o masumlar bana bir mektup yazmaları, beni fevkalâde sevindirdi." (Emirdağ Lahikası-1)
"Sâniyen: Hıfzı’nın iki masumunun yazdıkları Asâ-yı Musa ve Rehber ve Küçük Sözler bizi mesrur eyledi. Yüz mâşâallah! Böyle binler Nurcu masumlar, istikbali nurlandıracaklar." (Emirdağ Lahikası-1)
"Birisi: Kahraman Tahirî’nin teberrük olarak getirdiği tatlı lokmalar, acib bir bereketle, her gün ikişer üçer yediğim halde bitmiyordu. Hayret ederdim. Bugün âdetimle iki alacaktım; baktım yalnız iki tane kalmış, iktisat için birisini aldım. Aynı saatte, Hıfzı’nın iki masum evladının, bir kutu içinde yazdıkları nüshalar altında şekerden ekmekten, (yani güllaç tatlısı) aynen Tahirî’nin lokmaları gibi hem onun miktarında elime verildi." (Emirdağ Lahikası-1)
***
Hüsnü Abi, 1951'de 19 yaşından itibaren rahmetli Abdullah Yeğin ve Zübeyr Gündüzalp ile beraber Urfa'da hizmet etmeye başlar.
Balıklı Gölün başındaki Dergah'ın bir odasında; üstad 1910 da Şam'a giderken konuşmasını dinliyen dost Urfa müftüsü nün yardımı ile kalıp, 1952 de ise Kadıoğlu Camisi'nin bir odasına taşınıyorlar.
1953'te üstadın Isparta'dan gönderdiği mektupta;
"Risalei Nur sadakai makbule hükmündedir. Nerde okunursa orda bereket olur.Risalei Nur'a engel olurlarsa belalar yol bulur" diyordu.
Bu mektubun başına; "biismihi subhanehu ve inminşeyin..." yazıp mektubu; hizmet diye savcılık ve emniyete veriyorlar.
Ardından 3'ü birden 40 gün Urfa hapsanesinde, 2 ay da Isparta hapsanesinde mahkum oluyorlar.
Isparta'ya vardıklarında tam 15 gün lağım borularının geçtiği, alabildiğine rutubetli, pis kokulu, zifiri karanlık bir hücrede kaldılar.
Anahtar deliğinden ince bir ışık sızıyordu. Saatlerini o ışığa tutup namaz vakitlerini o şekilde belirliyorlardı.
O pislik, yoğun rutubet ve karanlık içinde Hüsnü Abi'nin ezberden okuduğu Cevşen'le dayanıp tahammül ettiler.
Hüsnü Abi bu mektup dağıtımı yüzünden Urfa'da mahkemeye çıktı.
17 Şubat 1953 Salı günü çıktığı bu mahkemede kendini şöyle savunuyordu. Kısaltarak okuyoruz:
"Asliye Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına; Urfa.
Muhterem heyet-i hâkime!
Bizlere yapılan gizli mektep zan veya ittihamı bütün bütün hakikat hilafınadır. Hem bizim şehrin en işlek bir yerinde kalmamız gösteriyor ki, gizlilikle ve gizli şeylerle alâkamız yoktur. Mektep açmışsınız sözü de büsbütün yanlış bir şâyiadır. Bunu işitenler gülüyorlar. Biz Kur’an-ı Kerîm’in gayet parlak ve yüksek tefsiri Risale-i Nur’a çalışan talebeleriz. Evet, aslâ inkâr etmeyiz. Biz okurken gelip dinleyenler oluyor, bu bir mektep midir? Şahitlerin görüşleri doğrudur fakat hükümleri yanlıştır, hakikat hilafınadır. Biz o gün arkadaşımla;
kendi elimizle yazdığımız iki adet Âyetü’l-Kübra Risalesi’ni tashih etmek için beraber okuyorduk ve o iki arkadaş da dinliyordu.
İşte Hâkimler!
Bu âlî hakikatlere rağmen bize deseniz ki; sizi mahkemeye sevk ettirmek ve biçilmiş bir kaftan giydirmek istiyorlar. Bu takdirde şu âyet-i kerîmenin kale-i kudsiyesine iltica ediyorum: حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ ۞ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّصٖيرُ
17 Şubat Salı 1953
Urfa Yusufpaşa Mahallesinden Hüsnü Bayram.
Ayrıca Hüsnü Abi'nin, lahikalardaki birkaç mektubun altında da imzası vardır.
***
Şimdi Üstadın vasiyetlerinde; Hüsnü Abi'nin vekil ve varis olarak geçtiği kısımlara bakalım.
"Vasiyetnamemdir;
Aziz, sıddık kardeşlerim ve varislerim!
Ecel gizli olmasından vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukatım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususi kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine: başta Hüsrev ve Tahiri olarak o heyetten 15 kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki, emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukatım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin...
Kardeşiniz Said Nursi"
Bu 15 varis ve vasiyet ettiği talebeleri;
"Kardeşim Abdülmecit, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmet Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmet Aytimur, Atıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih..." (Emirdağ Lahikası-I, 136)
Vasiyetnamenin Bir Zeyli'inde ise Üstad; satılan Risale-i Nur'ların karından kendini tamamen hizmete veren aşağıda saydığı 11 kardeşine tayinat dediği, kar payı dağıtılmasını vasiyet ediyor.
Öldükten sonra Sözler'in kar payından yüzlerce lira miras kalıp; insafsızlarca tenkit edilmesini istememesi de bu kar dağıtımında önemli bir yere sahiptir.
"Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayinat içinde konulsun, tâ ki bazı insafsız insanlar; Bu Said günde beş on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde, şimdiki mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?” dememek için bu hakikati izhar etmek münasip olur. Şimdi manevî evlatlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan; Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur’un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zatların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum.
Said Nursî
(Emirdağ Lahikası-2)
Yine bir başka vasiyetinde ise;
"Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil,benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler... Şimdilik; Tahiri, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum."
Said Nursi
Emirdağ Lahikası-II
Bu makam ve çerçevede Üstadın yazdığı, tamamlayıcı diğer metinlerle konumuzu tamamlayalım.
"Evvelâ: Bâki bir hakikat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikate zulümdür. Her cihetle kemâlde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye mâruz ve müptelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır." (Tarihçei Hayat)
"Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bayram tebrikiyle beraber; “herbirinizi derecesine göre birer Said ve birer vârisim ve benim yerimde Nurların birer bekçi muhafızı” olarak, manevî bir hatıraya binaen kabul ettiğimi haber verdiğim gibi, şimdi de size beyan ediyorum." (Emirdağ Lahikası-2)
"Risale-i Nur, hususan mecmuaların her bir nüshası, Said’e karşı hüsn-ü zannınızın fevkinde onun vazifesini görebilir ve görüyor. Ve Nur şakirdlerinin “haslardan her bir fedakârı”, o Said’in vazifesini mükemmel görebilir. İnşâallah ileride tam görecekler. Bir Said içinizde noksan olmakla, yüzer manevî Said olan mecmualar ve binler'ce maddî Saidler, içinizde hâlis ve mükemmel o vazifeyi görebilirler ve görüyorlar." (Emirdağ Lahikası-1)
18 Nisan 2021 Pazar günü 86 yaşında Hakkın rahmetine yürüyen Hüsnü Bayramoğlu Abimize sonsuz rahmet ve mağfiretler diliyoruz.
Makamı cenneti âla olur inşaallah.