Emanet üzerimde kalmasın
Yayın ve yazı hayatı ile ilgili notlarımı bazen elden geçiririm. Geçenlerde, Nesil Yayın Grubu olarak yaptığımız bir toplantının notları elime geldi.
Bediüzzaman Said Nursi’nin 51. vefat yıldönümü vesilesiyle 2011 Mart ayında gerçekleşen “Risale-i Nur’da Tarih Okumaları” başlıklı bir günlük atölye çalışmasının notları idi.
Kurum adına Yayın Kurulu olarak yaptığımız davete, değerli tarih araştırmacıları Prof. Abdülkadir Özcan, Prof. Ali Arslan ile değerli siyaset bilimci Doç. Dr. Ahmet Yıldız dostlarımız başta olmak üzere konuyla ilgili 22 arkadaşımız katılmış.
Toplantıda aldığım notlar, arşive atılarak unutulacak cinsten değildi. Çünkü içinde çalışılması gereken önemli konular vardı. Toplantıda not ettiğim ve emanetimde bulunan görüşlerden bazılarını, Risale-i Nurlardaki tarih anlayışına ilgi duyan akademisyen ve araştırmacıların dikkatine sunmak için bu yazıyla paylaşmak ihtiyacını duydum.
Risale-i Nurların akademik camiada yeterince tanınmayışının önemli bir sebebini, başta ilahiyat alanı olmak üzere tarih, sosyoloji, psikoloji, siyaset, felsefe ve mantık gibi konularda derinlikli analiz içeren ilmi çalışmaların henüz yeterince yapılmamış olmasının önemli rolü olduğuna inanıyorum. İlim çilesi gerektiren bu çalışmalar, daha fazla ilgi ve istidat bekliyor.
Toplantının modaratörlüğünü yapan değerli Metin Karabaşoğlu, daha açış konuşmasında, öncelikle günlük olayları doğru okuyabilmek için “Bediüzzaman’dan bir tarih okulu çıkarmak gerekir” diyerek önemli bir hedef koydu. Bu hedef bile başlı başına gündem olmayı hak ediyor.
Bir günlük atölye çalışmasına, tarih okulu ve okuması dendiği zaman, risalelerden hareketle hangi konular üzerinde durulması gerektiği bir çerçeve olarak ortaya konulmak gerekiyordu ve o yapıldı. Buna göre,
-Yapılması gereken ilk işlerden başında, her alanda gerçekçi analizler yapabilmek için risalelerin telif kronolojisi ve telif sebeplerinin hazırlanması geliyor. Önemli ölçüde sağlanmış görünse de, metin birliği ihtiyacı hala devam ediyor.
-Bir diğer konu, Risale-i Nurun hem telifinde hem de hizmet pratiğinde adı geçen “üç dönem” kavramının, tarih perspektifinde nasıl açıklanması gerektiği idi.
- Toplumların tarihi hafızası hangi kodlar üzerine inşa edilmelidir? Kuvvet, hak, marifet, kanun ve efkar-ı amme gibi daha bir çok kavramların tarih şuurundaki kurucu yeri ne olmalı ve bilhassa bunlar nasıl yorumlanmalı?
- Devrî (periyodik) tarih anlayışı ile çizgisel (liner) tarih anlayışlarının siyasi, sosyolojik, ekonomik vb disiplinler açısından analizi nasıl yapılmalı?
- Batı, İslam düşünce tarihini nasıl algıladı ve algılıyor? Risale-i Nur, bu konuya nasıl katkı sunar?
- Risale-i Nur, nasıl bir Ontolojik tarih okuması yapıyor?
- Risale-i Nurda, Asr-ı Saadet için yapılan “istikbal” yaklaşımı, tarihi açıdan ne anlama geliyor?
- Risale-i Nur’da, eşyayı ve toplumları hükmetme yaklaşımı ile tarih inşası arasındaki ilişkiler nasıl açıklanır? İlay-ı Kelimetullah ile yayılmacılık arasındaki ilişki nedir ve nasıl açıklanabilir?
- “Hakiki vukuatı kaydeden tarih hakikate en doğru şahittir” ifadesinden hareketle tarihi realizm yaklaşımı nasıl temellendirilmeli? İslam ve Osmanlı tarihindeki adalet-i izafiye uygulamaları, kardeş katli vb. olaylar, Risale-i Nur ışığında nasıl analiz edilmeli?
- İslam tarihinde zaman zaman öne çıkan şiddet dili nasıl açıklanmalı?
Risale-i Nur üzerine tarih okumaları konulu bir toplantıdan benim dikkatimi çeken ve not alabildiğim küçük-büyük, özetin özeti başlıklar bunlar. Bu başlıkları, uzmanlarının ilgisini çekmek ve ihtiyacı göstermek için işaret etmekle yetindim. Konuya vakıf uzmanların aklında ve hayalinde eminim, burada yazdıklarımdan fazlası vardır.
Yurt içi ve dışında düzenlenen seri sempozyumların hizmet ve tanıtıma katkısı elbette inkar edilemez. Araştırmalar için ihtiyaç duyacağımız asıl kaynak, elbette ve daha ziyade bu organizasyonlara katılan akademisyenlerden çıkacaktır.
Ama her şeye rağmen, ciddi emek sarfıyla hazırlanmış nitelikli, hatta gündem oluşturucu akademik eser ihtiyacı, ifası gecikmiş bir “hizmet” olarak önümüzde duruyor. Hedef kitle konumundaki üniversite camiasının ilgisiz kalamayacağı, hatta referans vermek zorunda kalacağı özgün çalışmalar gerekiyor.
Dünya çapında ses getirecek eserler hazırlamada acaba gecikiyor muyuz? Biraz da bu alana hissedilir boyutlarda “insan” yatırımı yapsak nasıl olur ?
Bir atölye çalışmasının emanetimdeki notlarını, bu düşünceyle paylaşmak istedim.