Türk Dil Kurumu internet sözlüğünde; “Teftiş” kelimesi “Denetleme”, “Müfettiş” kelimesi ise “Denetmen” olarak geçmektedir.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlükte; “Teftiş” kelimesi; “bir görevin yolunda yürütülüp yürütülmediğini anlamak için yapılan araştırma, denetleme, denetim”; “Müfettiş” kelimesi; “bir kuruluştaki işlerin konu ve tüzüklere uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini denetleyen kimse” olarak açıklanmaktadır.
D. Mehmet Doğan’a ait Büyük Türkçe Sözlükte; “Teftiş” kelimesi; “aslını, doğrusunu gereği gibi sorup araştırma”; “Müfettiş” kelimesi; “bir işin düzenli, kanun ve kaidelere uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini incelemekle vazifeli memur, teftiş eden kimse” olarak geçmektedir.
Abdullah Yeğin’e ait Osmanlıca-Türkçe Yeni Lûgat’ta ise; “Teftiş” kelimesinin anlamı; “Kontrol etmek. İşlerin alâkalı vazifeliler tarafından ele alınıp iyi ve tamam yapılmasına çalışmak” şeklinde açıklanmaktadır. “Müfettiş” kelimesinin anlamı ise; “Teftiş eden, tetkik ve tahkik ile kusur ve iyilikleri görüp anlayan ve lüzumlu mercilere bildiren” şeklinde açıklanmaktadır.
Risale-i Nurda hem teftiş hem de müfettiş kelimelerine rastlamaktayız. Ancak bu kelimeler zaman zaman yukarıdakilerden farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Biz de bu anlamların izini takip ederek Risale-i Nurda Teftiş ve Müfettiş Nazarını yani bakışını bulmaya çalışacağız.
Örnek 1: Sözler, On İkinci Sözün Dördüncü Esasında aşağıdaki ifadeler yer almaktadır;
“Evet, Kur’ân der ki: “Eğer yerdeki ağaçlar kalem olup denizler mürekkep olsa, Cenâb-ı Hakkın kelimâtını (kelimelerini) yazsalar, bitiremezler.” (Lokman Sûresi, 31:27) Şimdi, şu nihayetsiz (sonsuz) kelimat içinde en büyük makam Kur’ân’a verilmesinin sebebi şudur ki:
Kur’ân, İsm-i Âzamdan (Cenab-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimlerini kuşatmış olanından) ve her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş. Hem bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır (sözü, konuşmasıdır). Hem bütün mevcudatın (varlıkların) ilâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır. Hem semâvât ve arzın Hâlıkı haysiyetiyle bir hitaptır. Hem Rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir (konuşmadır). Hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vâsia-i muhîta (Allah’ın herşeyi kuşatan geniş rahmeti, merhamet ve şefkati) noktasında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir (sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah’ın iltifatlarını içeren defteridir). Hem Ulûhiyetin (İlahlığın) azamet-i haşmeti (haşmetinin büyüklüğü) haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere (haberleşme) mecmuasıdır. Hem İsm-i Âzamın muhitinden (çevresinden, tarafından) nüzul (inmesi) ile Arş-ı Âzamın (Cenab-ı Hakkın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yerin) bütün muhatına (kapsama alanına) bakan, teftiş eden hikmetfeşan (hikmet yayan) bir kitab-ı mukaddestir (kutsal kitaptır). İşte bu sırdandır ki, “Kelâmullah (Allah’ın kelamı)” ünvanı kemâl-i liyakatle (tam layık olduğu şekilde) Kur’ân’a verilmiş.”
Burada geçen “teftiş etmekten” maksadın her yere hâkim olarak kontrol etmek manalarını akla getirmektedir. Bunu, yani bu teftişi, Kur’an-ı Kerimi gönderen ve her şeye hâkim olan ve her şeyi kontrol eden, denetimi altında tutan Zat yani Allah yapabilir.
Yazının tamamı için TIKLAYINIZ