Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Kur'an tefsiri Risale-i Nur'a göre ölüm korkusu firak (ayrılık) korkusudur. Yani ülfet ve ünsiyet ettiği (alıştığı) bu dünya hayatından ayrılmak, ölümün en acı ve en acıtıcı tarafıdır. İnsanların ölümden korkması da bu yüzdendir.
HAYAT VAZİFESİNDEN TERHİS
"Saniyen: Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat'î, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur'ân-ı Hakîmin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten (kulluktan) bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir."
"Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan (dünya zindanı), bostan-ı cinâna (cennet bahçesi) bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret (ücret almaya) etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir."
"Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir."
"Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı ebediye kuyusudur." (Lem'alar, Yirmi Beşinci Lem'a, Dokuzuncu Deva)
ÖLÜMÜ DAHA DEHŞETLİ HALE GETİREN İKİNCİ HUSUS
Ölümü daha dehşetli hale getiren ikinci husus ise, ölümü ebedi bir yok oluş olarak düşünmektir. Yani dünya hayatına sıkı sıkı bağlanmış biri için ölüm, dünyadan ebedi olarak kopmak anlamı taşıdığı için, ölümden dehşetli korkar.
Ama ahirete iman etmiş bir mümin için, ölüm sadece bir mekân değiştirme aracıdır. Dolayısı ile mümin ölümden kafir kadar korkmaz, kafir kadar dehşete düşmez. Dünyadan daha güzel bir aleme giden bir adam, neden dünyadan ayrıldığına üzülsün ki.
Yani iman ölümün en dehşetli tarafı olan ebedi firakı, yani sonsuz ayrılığı ebedi visale yani sonsuz kavuşmaya dönüştürüyor. Dolayısı ile müminde ölüm korkusu sadece hesap verme korkusu şeklinde olabilir.
BEŞERİN EN MÜTHİŞ KORKUSU
"Hem mevt ve eceli, âlem-i berzaha giden ve âlem-i bekada olan ahbaplara visal ve mülâkat mukaddimesi olarak gösterir. Ehl-i dalâletin nazarında bütün ahbabından bir firak-ı ebedî telâkki ettiği ölüm yaralarını böylece tedavi eder. Ve o firak, ayn-ı lika olduğunu ispat eder."
"Hem kabrin âlem-i rahmete ve dâr-ı saadete ve bağıstan-ı cinâna ve nuristan-ı Rahmân'a açılan bir kapı olduğunu ispat etmekle, beşerin en müthiş korkusunu izale edip, en elîm ve kasavetli ve sıkıntılı olan berzah seyahatini en leziz ve ünsiyetli ve ferahlı bir seyahat olduğunu gösterir. Kabir ile ejderha ağzını kapatır, güzel bir bahçeye kapı açar. Yani, kabir ejderha ağzı olmadığını, belki bağıstan-ı rahmete açılan bir kapı olduğunu gösterir." (Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf)
SİZLERE MÜJDE! MEVT (ÖLÜM) İDAM DEĞİL, HİÇLİK DEĞİL
وَيُمِيتُ Yani, mevti (ölüm) veren O'dur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, der ki:
Sizlere müjde! Mevt (ölüm) idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır. (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam)