Genellikle karşılaştığımız bir sıkıntı:
“Risale-i Nur’ları okuyorum ama anlamıyorum. Bu yüzden okumak istemiyorum.”
Şeytan kardeşim bu! Vallahi şeytan, billahi şeytan, tillahi şeytan!
Sevindirmeyelim şu mel’unu, oynatmayalım kendimizle, hepsi bir euzu-besmeleye bakar. Şeytandan Allah’a sığınalım ve nurlara bırakalım kendimizi. Bakın o zaman neler değişiyor neler... Anlamadığımız yerleri nasıl da anlamaya başlıyoruz.
Üzerine hayaller kurduğumuz bir ilim dalı için bile yıllarca kafa yorup, dirsek çürütürken Risale-i Nur gibi ilmi bir esere bu haksızlığı yapmak vicdana sığmaz bir kere.
İlim kolay elde edilmiyor. Emek ve sabır lazım. Azim lazım.
Risale-i Nur gibi umman tasvir edilen, Kur’an-ı Azimüşşan’ın ilhamı ile sevk-i İlahiyle Bediüzzaman’a ihsan edilen üstün meziyetlerin ittifakıyla yazdırılan bu muazzam eserleri bir okumada anlamaya çalışmak “armut piş ağzıma düş demek” olur.
Müellifi Bediüzzaman Hazretleri bile ahir ömründe ağabeyler haşir bahsini yanında okurken ve kendisi de takip ederken, "Kardeşlerim, ben ihtiyarım. Hafızam zedelenmiş. Siz gençsiniz, tahattur edersiniz. Ben bu dersi, ilk defa okuyor gibi, istifade ettim. Halbuki, bu dersi ben, bin sefer okudum. İmanım inkişaf etti" buyurmuştur. Ertesi gün ise bu sözlerini hatırlatıp: "Bu dersler ayat-ı Kur’aniyeden geldiği için terakkiye son yoktur" demiştir.
Risale-i Nurları ilk okumada yalayıp yutmak isteyen kardeşlerimiz öncelikle bunu kabul etmeliler belki de… Ve biraz da tevekkül ve teslimiyet ile okunmalı.
Risale-i Nur sair kitaplar gibi çok defa okunduğunda usanç veren bir eser değildir. Hatta okundukça okunmaya iştah açar. Akıl istifade etmese bile gerçek budur. Bunun ise tek açıklaması olabilir ki; “akıl müstefid olmasa dahi ruh ve kalb hissesini alıyor” demektir.
Tıpkı Kur’an-ı Kerim gibi. Kelamullah’ı okurken de anlamıyoruz ama usanmadan tekrar tekrar okuyoruz. Bu büyük ve eşsiz benzerlik ise Risale-i Nur’ların Kur’an’ın hakiki tefsiri olduğuna bir başka delil sayılabilir.
Akıl, ruh ve kalp birbirleriyle alakadardır. Zira Üstad namaz bahsinde de “Namazda kalbin, ruhun ve aklın rahatı vardır” buyurarak birbirlerinden ayrı olmadığını belirtmiştir.
Terakki tedricidir. Sabır, tevekkül ve sadakat… Risale-i Nur’ları okumaya başladığımızda yanımıza almamız gereken üç şey. Bunları vazife telakki edip hissedilen manevi lezzeti ücret-i muaccel ittihaz edip ücret-i müeccel için acele etmemeli ve Cenab-ı Hak’ın vazifesine karışmamalı, neticeyi ondan beklemeli.
Bediüzzaman 7. Şua için şöyle buyurmuştur:
“Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir mes'elesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların hisseleri de var.”
Risale-i Nur avamdan havassa hitap eden muazzam ve derin, ilmi bir eserdir. Bu yüzden herkes kabiliyeti nisbetinde müstefid olacaktır elbette. Lakin istidatlarımızı geliştirmek de yine bizim çalışmamızla alakalı. Bu yüzden ilk okumada ben bir şey anlamadım diye okumayı terketmek şeytanın zillerini çalıp oynamasından başka bir neticeyi daha intac eder ki; şeytana uyan o insan için büyük bir kayıptır. Bir tepsi baklavayı eline alıp da, yemekten vazgeçmesi gibi hafifletilmiş bir örnek verebiliriz belki de…
Ayrıca Risale-i Nur’larda anlamadan bile okuduğumuz yerlerin bizlere sevap olarak döneceğinden şüphemiz yok.
Efendimiz’e ve Kur’an- Kerim’e sadakat, muhabbet, hürmet gibi hasletlerde ilk aklımıza gelen, ilk örnek aldığımız öncelikle zatı, sonra da O’nunla yaşamak şerefine eren Sahabe-i Kiram Efendilerimiz oluyor.
Bediüzzaman Hazretleri’ne ve Risale-i Nur’lara karşı nasıl davranacağımız konusunda da evvela kendisi, sonra da yanında kalan, O’ndan gören, öğrenen ağabeyler örneğimiz olmalı.
Müellifi olduğu halde Haşir bahsini bin kez okuyan Üstadım örneğinden sonra, Merhum Tahiri Mutlu Ağabey örneği sırayı alabilir. Tahiri Ağabey Risale-i Nur’ları okurken ilk sayfasından, matbaasından başlarmış okumaya. Bir harfine dahi hürmet eder, kıymet verir, okumadan direkt geçmezmiş.
Bu ne güzel bir hürmet, bu ne muhteşem bir sadakat örneği ki; baskısını, matbaasını dahi hürmeten okumadan geçmiyor.
Önümüzde Tahiri Ağabey gibi bir çok hüsn-ü misal varken, bu örneklerden kendimize pay çıkarmamız gerekirken anlamıyoruz diye iman hakikatlerini okumaktan vazgeçmek Allah indinde küfran-ı nimet kabul edilmez inşaalah.
Bize düşen; anlamaya ve yaşamaya çalışmak, lakin anlamasak bile dışarıdaki küfrün belini kırmak için okumak.
twitter.com/aysenurkahveci