Medine'de son akşam, perşembeyi cumaya bağlayan gece dersaneye, A.Kerim Özgül ve Aydın Gün abiyle gittik. Dershanede yüz kişiden fazla cemaat vardı. Her taraf dolu idi. Mi'rac ve önemi konusu ders olarak okundu. Suud-i Arabistan'daki hizmetlerden bahsedildi. Kralın akademisyen olan yakın bir arkadaşının Üstad hakkında eser hazırladığını ve basılmaya hazır olduğu anlatıldı.
Önemli bir gelişmeden bahsedildi. Hacca gidenler bilir. Seneler önce hava alanında Risale-i Nurlar, cevşen ve tesbihatlara yasak diye el konulurdu. Şimdi ise Cidde'de Daru'u-Huneyn (Huneyn Matbaası) Risale-i Nurları Arapça basıyor. Bilhassa Mekke'de Seyitlerden Profesör Nebil'in evinde geniş cemaatin katıldığı her cumartesi akşamı Arapça dersler okunuyor. Her şehirde dershaneler ve hizmetler devam ediyor.
Medine'de derste anlatılan bir hatırayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diyarbakır'da emekli imam Hafız Ali Mülayim Isparta'da çavuş olarak askerlik yaparken, bir gün alayın istirahat için dağılırlar. O sırada uzaktan bir şavrole taksinin gelmekte olduğunu, bunun tugay komutanının arabası olduğunu görürler. Komutan geliyor diye sıra al, esas duruş ve selam dur! komutlarından sonra, bütün subay ve askerler selama dururlar. Araba yaklaşınca yaşlı, sarıklı bir pir-i fani iki eli ile askerleri selamlar.
Isparta'da bu arabadan iki tane vardır. Biri Bediüzzaman'ın, diğeri de komutanın. Hafız Ali Mülayim, Bediüzzaman'ı bilmediğim için, Osmanlıdan kalma sarıklı komutan da varmış diye hayret ediyordum demiş. Bütün komutanlar Bediüzzaman'a selama durdukları için rahatsız olmuşlar. Bunu kim yaptı diye soruşturmuşlar. Hafız Ali Mülayim'in yaptığını tesbit edince çağırırlar ve aralarına alıp çok fena döverler.
Vatanını, milletini seven bilhassa imanlarının kurtulması için hayatını feda eden Bediüzzaman, vatan evlatlarını da iki eli ile selamlaması ne kadar güzel bir harekettir. Allah ondan ebediyyen razı olsun.