Sevgili dostlar bundan bir önceki yazımda Risale-i Nurların yasak olacağını iddia edenlere cevap vermiş art düşünceli kişilerin, sadece siyasi mülahazalarla, ya da başbakana olan sebebini benim bilmediğim kinlerinden dolayı ya da bilmediğim başka sebeplerden dolayı, nur talebelerini tedirgin eden ve yanıltan haberler verenlere gerekli malumatları açık seçik bildirmiştim.
Yine aynı velveleyi koparan bir yazar bayram öncesi bir yazısında Kültür Bakanlığı’nın, söz konusu yönetmeliğin 11. Maddesini diline dolamış, bilgileri bektaşinin “le takrab-us sala” mantığı ila nur talebelerini tedirgin etmeye devam etmektedir. Tabi yine nur talebelerine doğru bilgiyi aktarıp, müsbet hareket düsturunu uygulama vazifesi bize kaldı.
Evet bu arkadaşlarımıza bu bilgiyi verende bir hakikat payı var fakat bu hakikat Risale-i Nurların basılması, neşri ya da herhangi bir harfinin değiştirilmesi veya eksilmesi ile hiç bir ilgisi yoktur. Çünkü 1980 ihtilalcilerinin yazdıkları ve koydukları bu 11. Madde “tamamen Kültür Bakanlığının ilk defa olarak kendi bünyesinde yayına hazırlayacağı veya hazırlatacağı eserlerle ilgili dikkate alacağı kendi bünyesini ilgilendiren bir yönetmelik. Eskiden basılmış müellifi farklı eserlerle hiçbir ilgisi yok.” Bunu okuyucularına ileten arkadaşlarımız, bizim yaptığımızı yapıp, yani Kültür Bakanlığının ilgili birimini arasalardı onlara da bize verilen bilgi verilecekti.
Sevgili dostlar en acı duyguları da suret-i haktan görünüp ortalığı ayağa kaldıranların asıl niyetlerinin ortaya çıktığını görüyoruz. Mesela bende olan bir kaç misalden sadece bir tanesini aktarayım. Risale-i Nur basan ve bundan iyi gelir elde eden bir yayınevi son bir hamle ile biraz da uyanıklık yaparak 40.000 civarında kitap basıyor. Bu arada Kültür Bakanlığı da bu çalışmalarına başlamış. Bandrol dağıtım işlerini durdurmuş. Bunun üzerine bu yayınevinin bir yetkilisi (ismi bende mahfuz) Ankara’da Ak Parti genel başkan yardımcısının önemli bir yakınına ulaşarak şöyle bir cümle sarfediyor: “Bize 30-40 bin adet bandrol verin, ne yaparsanız yapın.” Tabiki red cevabı alıyorlar ve bunun üzerine saldırı ve karalama yayınlarına başlıyorlar.
Aslında sadece bu yukardaki olay bile bunların asıl gayelerinin Risale-i Nurların neşri olmadığını, maddi bazı mülahazaların Bediüzzaman’ın vasiyetinin önüne geçtiğini anlamamıza yeter de artar bile ama ben bir başka bilgi daha aktarayım size. Bu arkadaşlarımız şu anda yaşayan, ve üstadımızın risalelerin bir çok yerinde varislerim dediği (haşiye 1) talebelerini de Bediüzzaman’a rağmen “Bediüzzaman’ın varisleri değiller” tezi ile dava açmışlar. Yani diyorlar ki, (haşiye 2) “Bediüzzaman kitaplarında her ne kadar bunlar benim vekillerim ve varislerim dese de biz bunları vekil ve varis kabul etmiyoruz.”
Şimdi bu hadiseler size aktarabildiğim en hafif hadiseler. Aslında onların arkasında kalmış az miktarda nur talebesi kardeşlerimin hiç birinin samimiyetinden, ihlasından zerre kadar şüphem olmadığını, bu kardeşlerimin bir tek rıza-yı ilahiyi maksad yaparak bunları takib ettiklerini biliyorum. Sosyal medyada sorduğum bazı sorulara direk hakaret ederek ya da dalga geçerek, veya “neden öyle diyorsun eski günlerin hiç mi hatırı yok?” diye cevap veren kardeşlerimi anlıyorum, verecekleri cevap yok. Fakat yolun bu olmadığını tövbe kapısının açık olduğunu, zararın neresinden dönerlerse kar olduğunu ve en önemlisi Hakk’ın hatırı alidir, hiç bir hatıra feda edilmeyeceğini ve edilmemesi gerektiğini artık fark etmelerinin zamanı geldi diye düşünüyorum.
SAADET VE MUHABBETLE KALINIZ.
Haşiye 1: Aziz, sıddık kardeşlerim ve vârislerim!
Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki {(*): Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo'lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.} kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.
Kardeşlerim! Bu vasiyetten telaş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla beraber; gizli münafıkların desiselerle müteaddid sû'-i kasdları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlahî devam ediyor.
ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
(Emirdağ-1 – 136)
Haşiye - 2 : Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.
(Emirdağ-2–233)