Risale-i Nur’u insafla oku, beğenmedin mi bir tarafa bırak, iftira atma!

İşin özü ve özeti; önyargılardan uzak, iyi niyetle, tarafsız, objektif, nesnel olarak malzemeyi önüne koy, adamakıllı, Müslümanca oku. Ondan sonra beğenmedin mi, bir tarafa bırak, yoluna devam et.

İlahiyatçı Dr. Sadık Tanrıkulu, Bediüzzaman Said Nursi hakkında “vahiy” iftirası atanlara cevap veriyor

BUNA İSYAN ETMEK ZORUNDAYIM!

İkinci başlığıma geçiyorum. Bu taife yine diyorlar ki; “Efendim, Said Nursî’ye vahiy geliyormuş.” Bediüzzaman “bana vahiy geldi” demiş. “Benim kitaplarımın hepsi bana ilham oldu” demiş.

Değerli kardeşlerim, eğer hal böyle ise, bundan benim niye haberim yok?! Kırk yıldır okuyorum. Kırk yıldır bu eserleri okuyan benim haberim yok da, sizin nasıl haberiniz var arkadaş! Yani buna isyan etmek zorundayım!

Yahu ben Risale-i Nur Külliyatını Arapçaya tercüme ettim. Tabii sadece ben değil, bir heyet ile birlikte ama ana tercümeyi yapan iki kişiydik. İki de yardımcımız vardı. Bu eserler kelime kelime, harf harf elimden geçti ya hu! Tercümemizi tashih sırasında otuz civarında hocadan müteşekkil heyet oturdu, bizi ağır sınavdan geçirdiler. Çok ağır sınavdan geçtik. Ben Arapça metni okuyordum, sonra Türkçeye tercümesini yapıyordum. Orada ben de, onlar da fark ettik ki, Arapçaya tercüme ederken kitapları ezberlemişim. Bazen inanamıyorlardı “önünde, ekranda kitap mı var? Oradan mı bakıyorsun?” filan diyorlardı. Bunu anlatmaktan kastım şu; bu kitapları akademik olarak, ilmi olarak, sizin tabirinizle bilimsel olarak satır satır, kelime kelime, harf harf elimden geçirmişim, aktarmışım. Ben bu külliyatın hiçbir yerinde “bu kitaplar -hâşâ- vahiydir” tarzı ne bir ima, ne bir işaret, ne bir açıklama, ne bir açık söz, ne bir kapalı söz, hiçbir şey görmedim. Abi, siz bunu nasıl gördünüz ya hu?!

“Bana ilham edildi” diyormuş. Ben bunu da görmedim. Üstad Bediüzzaman 14 ciltlik kitaplarının hiçbir yerinde ‘bu eserler ilham eseridir’ demiyor. “Bu külliyat bana ilham edildi” demiyor. Siz yalan söylüyorsunuz! Siz iftira ediyorsunuz! Siz Allah’tan korkmuyorsunuz! Bu iddiayı samimi olarak, öğrenmek niyetiyle soran kardeşlerimiz baş tacı. Onlara söz yok. Bu akıl-dışı iddiayı ısrarla ve bilinçli olarak tekrarlayanlara isyan ediyoruz.

Bu ülkede hilafet yıkıldı, harflerimiz değiştirildi, camilerimiz kapatıldı. Bu ülkede 18 sene Allahu Ekber sesini nesiller duymadı. Bu ülkede devlet eliyle laiklik maskesi altında dine bir zulüm, bir baskı yapıldı. Peki dine bu kadar baskının yapıldığı, dinin daraltılmaya, söndürülmeye çalışıldığı, dinin piyasadan çekilip onun yerine sekülerizmin veya laikliğin konmaya çalışıldığı bir ortamda ortaya bir İslam âlimi çıkıyor, bir mücadele başlatıyor. Yahu senin böyle bir zata bir hüsn-ü zanın yok mu? Olmayacak mı? İşte ben bunu söylemeye çalışıyorum. Bizim kendi âlimlerimize, mücahitlerimize bir hüsnü zannımız olmayacak mı?

AVRUPA KÂFİR VE PAPAZLARININ KİTAPLARINI HAYRANLIKLA OKURKEN

Oryantalistlere tilmiz olursunuz. Oryantalist Avrupa kâfirlerinin kitaplarını didik didik okuyorsunuz. Onlara talebe oluyorsunuz, hayran oluyorsunuz. “Üstad” diyorsunuz. Daha bundan üç-dört yıl önce Diyanet’in Kuramer’i Montgomery Watt adlı Hıristiyan papazın kitaplarını bastı.

Ankara İlahiyattan Mehmed Said Hatipoğlu denen bir adam var. Baştan sona kendisini sevmiyorum, eleştiriyorum. Çünkü akademizm adı altında kafaları hadisler hakkında çöplüğe çevirdi. Said Hatipoğlu, Goldziher’in iki cilt kitabını bastı. Goldziher kimdir? Hadislere ve İslam fıkhına en şeni darbeleri vurmaya çalışan bir Avrupa kâfiridir ve Yahudi’dir.

Yani siz Avrupa kâfir ve papazlarının kitaplarını hayranlıkla okurken, yazarken, tercüme ederken sizin ülkenizde son yüzyıllık dilimde dine karşı yapılan dehşet tahribata karşı duran, mücadele eden bir adama karşı birazcık insafınız olsun. Biraz vicdanınız olsun ya hu! Tarih sizi affetmez.

MUSTAFA İSLAMOĞLU’NUN ÇOK ÇİRKİN BİR OPERASYONU

Değerli Müslümanlar! Said Nursi’nin hiçbir kitabında “bunlar vahiydir” diye yazmaz. Hiçbir Risale-i Nur talebesi de zerre kadar böyle bir irtibat kurmaz.

Mustafa İslamoğlu’nun çok çirkin bir operasyonunu şimdi söylemek zorundayım. Bir kitap yazmış. Kitabı aldım. Karıştırırken Bediüzzaman’dan bahseden bir cümle okudum, şok geçirdim. Olayı bilmesek, insanın kendinden şüpheleneceği geliyor. Mealen diyor ki, “Bediüzzaman Risale-in Nur’un Kur’an gibi arş-ı azamdan nazil olduğunu iddia ediyor” diyor ve dipnotta kaynak veriyor. İfadelerini birkaç defa okudum. “Bu sahtekâr iftira atıyor” dedim. Hâlbuki Risale-i Nur’da hiç öyle bir cümle yok. İslamoğlu’nun tahrif ettiği metnin aslı şudur ki Risale-i Nurun kaynağının Kur’an-ı Kerim olduğunu belirtiyor:

“Risalet-ün Nur sair te'lifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitablardan alınmamış. Kur'an’dan başka me'hazı yok, Kur'an’dan başka üstadı yok, Kur'an’dan başka mercii yoktur. Te'lif olduğu vakit hiçbir kitab müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'an’ın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur'anî’den ve âyâtının nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 94)

Not: Bir de merhum Ali Ulvi Kurucu’nun Üstad’a yazdığı bir mektupta “Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlahî bir güneş halinde Arş-ı A'zam'ın pürnur ufuklarından inen Kur'an-ı Kerim'den alan Nur neşriyatı” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 269) ifadesi vardır.

İslamoğlu ise bu ifadeyi alt üst ederek, çarpıtarak, tahrif ederek sanki üstadın “Risale-i Nur nüzul ediyor” dediği iftirasını atıyor. “Arş-ı azamdan inen Kur’an” ifadesini kaldırmış, Risale-i Nur’u koymuş. Hem yalan, hem iftira, hem de çirkin bir operasyon.

Tabi ona pek çok kişiler, gerek yüz yüze, gerek telefonla, gerek matbuat, yazı yoluyla cevap verip yanlışını yüzüne vurduklarında cevap, “sehven olmuş efendim, anlatabiliyor muyum (!)”. Hâlbuki sonra kitabın ikinci ve üçüncü baskısı da aynı şekilde çıktı. Bir değişiklik yapılmadı. Şimdi ben bu adama ne anlatabilirim, siz ne anlatabilirsiniz? Bunların derdi Allah rızası değil. Ama Allah sizden bu âlimlerin hesabını sorar.

Hayırdır, sen bu insana musallat olmakla, dine mi hizmet ettiğini düşünüyorsun? Vatana mı hizmet ettiğini düşünüyorsun? İmana, İslam’a bir katkı sunduğunu mu düşünüyorsun. Hayırdır ya?!

Bakın bizim mahallede –az önce ifade ettiğim isme özel söylemiyorum- bu tipler var. Bunlar iki kısım;

Birinci kısım; dostunu, düşmanını bilmeyen ahmak, aptal kesim.

İkinci kısım; Doğrudan doğruya fitne elemanı, operasyon elemanı, doğrudan münafık.

YUNUS EMRE’YE, MEVLANA’YA GELEN, İÇİNE DOĞAN, SÜNUHAT

Konumuza dönersek; Üstad Bediüzzaman vahyi bilmeyen bir adam mı? Üstad Nursi’nin talebeleri vahyi bilmeyen insanlar mı? 35 yıldır bu adamı okuyan, yere göğe sığdıramayan, hakkında yüzlerce kitap yazan bu Arap uleması –affedersiniz- aptal sürüsü mü? Vahyi, ilhamı bilmiyorlar mı? Vahiyle ilhamın farkını bilmiyorlar mı? Yahu bir insan “benim kitaplarım vahiydir” dediği zaman dinden çıkar. Vahiy ve ilham hakkında muhtelif risalelerinde pek çok açıklamalar yapmış olmasına ilaveten doğrudan vahiy ve ilham arasındaki farklarla ilgili olarak Üstad Nursi 7. Şua, Ayetul Kübra Risalesinde maddeler halinde açıklama yapmıştır, bakılabilir.

Bakın üstadın açık, sarih ifadeleri var. Diyor ki; “Risale-i Nur vahiy değil, ilham ve istihracdır.” (Şualar, s.699) “Vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur'an’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur'aniyedir. (Şualar, s.714)

Peki, sünuhat ne demek? Yunus Emre’ye gelen ilhamın adı sünuhat kardeşim. Mevlana’ya gelen, içine doğan, sünuhat. Muhyiddin İbni Arabi ve benzerlerinin kalbine doğanlar sünühat. Şair bir şiir yazıyor, içine doğanı yazıyor. Şairler ilhamdan bahsetmiyorlar mı? “Benim yazmam için ilham gelmesi lazım” diyorlar. Arap uleması üstadın sünuhatını “Sânihat” diye alıyorlar. Diyorlar ki; “Said Nursi’de sânihat çok.”

Yani Ehl-i Sünnette ilham diye bir şey yoktu da, Said Nursi mi icat etti?! Böyle bir şey yok! Hadis-i Şerif var; Buharî ve Müslim'in tahriç ettikleri bir hadiste ise, Hz. Peygamber (a.s) Efendimiz şöyle buyurmuşlar:

"Şüphesiz sizden önceki ümmetlerde muhaddesûn (ilhama mazhar) denilen kimseler vardı." (Buhârî, Fedâilus-sahâbe, 6; Enbiya, 54; Müslim, Fedâilü's-sahâbe, 23.)

BU ARAPLAR SİZİN KADAR VAHYİ BİLMİYORLAR MI?

Benim doktora çalışma konularımdan biri Mısırlı mütefekkir alim Muhammed Ferid Vecdi. Kendisi bir kitabında uzun uzun batı âleminden de deliller getirerek ilhamı anlatıyor. Bu konuda tefsir profesörü Yunus Emre Gördük Hocanın önemli bir çalışması var; İslam Geleneğinde İşari Tefsir. Bu kitap bu alanda yazılmış çok ciddi, ilmi bir kitap. Büyük boy 700 sayfa. Bu kitapta vahiy ve ilham konusu pek çok alimden iktibaslarla çok ayrıntılı anlatılmakla birlikte Üstad Bediüzzaman’a yapılanan itirazlara da ayrıntılı cevap veriliyor, tavsiye ederim.

Üstad Bediuzzaman’ı tanıyan ve eserlerini okuyan Arap âlimleri üstadı nasıl övüyor, takdir ediyorlar biliyor musunuz? “Raculun Mülhemun” diyorlar. Anlamı ‘ilhama mazhar olmuş zat’. Peki, bu Araplar sizin kadar vahyi bilmiyorlar mı? Vahiy hassasiyeti sizlerde var, onlarda yok, öyle mi?

RİSALE-İ NUR’U MÜSLÜMANCA OKU, BEĞENMEDİN Mİ BİR TARAFA BIRAK, YOLUNA DEVAM ET

İşin özü ve özeti; önyargılardan uzak, iyi niyetle, tarafsız, objektif, nesnel olarak malzemeyi önüne koy, adamakıllı, Müslümanca oku. Ondan sonra beğenmedin mi, bir tarafa bırak, yoluna devam et.

Bir de –faraza, cedelen- şöyle düşünelim: Diyelim ki Üstad Bediuzzaman ‘benim eserlerimin tamamı bana ilham olundu’ demiş olsun. Bunun dinen zerre kadar mahzur ve problemi olmadığı gibi yapılması gereken şey şudur: Oturur tüm kitaplarını Müslümanca -yani iyi niyetle, insafla, sıdk ve ihlasla, samimi olarak, anlamak ve istifade etmek niyetiyle- okur, mihenge –Kur’an ve Sünnet, Ehl-i Sünnet mihengine- vurursunuz. Ondan sonra beğendiğinizi alır, beğenmediğinizi bırakırsınız. Mesele –iyi niyetli olanlar için- bu kadar açık, bu kadar nettir.

Evet, Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde ‘yazdırıldı’ ve benzeri şekilde ifadeler mevcuttur. Bunların tamamı –yukarıda anlatıldığı gibi- ilham ve sünuhat/sânihat mevzuu ile alakalıdır. Üstad Nursi’nin fikir sistemi içerisinde ‘yukarıda açıklandığı şekilde’ anlaşılmakta ve anlatılmaktadır. Talebeleri tarafından da bunun dışında bir anlam verilmemektedir.

Rabbim bizleri ehl-i imana, ehl-i ilme, mücahitlere, ulemaya, musallat olmaktan muhafaza buyursun. Rabbim bizi ihlasla, istikametle, sıdk içinde, dine, imana, İslam’a hizmet edenlerden eylesin. Âmin.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (20)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Bediüzzaman Haberleri