Risale-i Nur'un dil özellikleri

Prof. Dr. Servet Armağan'ın 'Risale-i Nur'un Dil Özellikleri' başlıklı makalesi...

Prof. Dr. Servet Armağan'ın yazısı:

Risale-i Nur, imanî meseleler ve belli mevzuları ihtiva etmesinin yanı sıra, ifade tarzının güzelliği, seçilen kelimeler, yapılan benzetmeler, verilen misaller ve lisan hususiyetleri bakımından da kayda değer dil özelliklerini barındırmaktadır. Risale-i Nur, müsvedde yapılıp temize geçirilmeden asıl metin haline gelen, bir kerede yazılan bir metin olmasına rağmen dil açısından kusursuz bir özelliğe sahiptir.

Risale-i Nur, Bediüzzaman Said Nursî tarafından telif edilmiş bir külliyatın ismidir ve çok dikkatlice yazılmış eserlerdir. Muhtevasının imanî meselelere ait olması ve belli mevzuları ihtiva etmesinin yanında, ifade tarzının güzelliği, seçilen kelimeler, yapılan benzetmeler, verilen misaller ve lisan hususiyetleri olan cümlelerden meydana gelmektedir.

Risale-i Nur, imanî-ilmî esaslar ihtiva etmektedir. Yani bir devlet adamının veya bir siyasi partilinin bir kürsüde, bir merasimde yaptığı bir konuşmayla Risale-i Nur 'un içindeki muhteva çok farklıdır. Risale-i Nur, aşağı yukarı 100 yıldır okunan ve hiç bir tarafı ilmen yanlış görülmeyen, hiç bir ayet ve hadise aykırılığı tespit edilemeyen, ilmî, müdakkik ve müdellel ifadelerdir.

Risale-i Nur, müsvedde yapılmadan, daha doğrusu müsvedde yapılıp temize geçirilmeden asıl metin haline gelen, bir kerede yazılan bir metindir. İlim adamları kitaplarını genellikle kendi el yazıları, daktilo veya bilgisayarla müsvedde olarak yazarlar. Arkasından bunları temize çektirirler. Daha sonra üzerinde düzeltme yaparak, iki, üç ve bazen dört defa düzelttikten sonra, esas metin ortaya çıkar. Risale-i Nur ise birçok yerinde ifade edildiği gibi, Bediüzzaman Said Nursî tarafından söylenilmiş ve kâtip dediğimiz diğer biri tarafından veya bazen birkaç kişi tarafından yazılmış metinlerdir.(1) Bu özellik, Risale-i Nur'un hiç bir eserde duyulmamış ve görülmemiş bir özelliğidir. Yani bir insanın süratli bir şekilde söylemesi, diğerinin yazmasıyla bir eserin meydana geldiği, tarihte görülmüş bir hadise değildir.(2)

Risale-i Nur'un bir diğer özelliği de edebî metin halinde, cümleler dahi hızlı konuşularak hiçbir kaynağa müracaat etmeden süratli bir şekilde yazılmasıdır. On Dokuzuncu Mektup gibi bazı risaleler 300'den fazla hadis ihtiva etmesine rağmen, hiç bir kitaba müracaat edilmeden yazılmıştır. Risale-i Nur'un masaya hadis veya tefsir kitapları dizilerek yazılmadığı bilinmektedir. Müellifi bunu defalarca kendisi de ifade etmektedir.(3)

Risale-i Nur’un dil özellikleri

Risale-i Nur, üç dilde yazılmıştır. Büyük çoğunluğu Türkçe, daha sonra Arapça, nihayet çok az bir kısım ise Farsça olarak kaleme alınmıştır.

Risale-i Nur'da belagat vardır. Belagat "mukteza-yı hâle muvafık beyan" demektir.(4) Yani hangi durum ve hangi konuda yazılıyorsa, o halin ve o mevzunun hususiyetine uygun ifade kullanmak belagat demektir. Mesela ahlak hakkında bir konu anlatılıyorsa ki nispeten mücerret bir mevzudur, bu mevzunun özellikleri dikkate alınarak yazılmalıdır ve bu mevzuya uygun kelime ve ıstılahlar kullanılmalıdır. Böyle yapılırsa, ortaya çıkan ifade "beliğ" olur. Böylece bu konunun özelliklerine uygun bir ifade belagat sayılmaktadır.

Belagat çoğu zaman zannedildiği gibi, Arapça, Farsça kelimeler veya anlaşılmaz ibareler kullanmak ve çok mücerret teşbihler yapmak demek değildir. Risale-i Nur'da belagata çok yerde rastlanılmaktadır. Hatta müellifin Muhakemat isimli eserinde bir bölüm belagat hakkındadır. Orada belagatın özellikleri, belagatın vasıfları, çeşitli Arapça eserlerden misaller verilerek anlatılmaktadır.

Risale-i Nur'da yer yer farklı üslup ve ifadeler kullanılmıştır. Bazen çok sade bir dil kullanılmıştır. Mesela Birinci Söz’de, gayet açık, gayet sade bir ifade kullanılmıştır. Birinci Mektup yine aynı tarzdadır. O kadar ağır, o kadar ilmî ifadeler ve ıstılahlar kullanabilen müellifin, kendi hayatından bahseden On Altıncı Mektup çok basit ve sade bir dille yazılmış ifadelerden ibarettir. Yirmi Birinci Lem'a çok önemli bir mevzuya aittir ama çok basit, çok sade ve hemen anlaşılabilen ifadelerden meydana gelmiş bir metindir. Bazen de çok ağır; muğlak, ıstılahlarla dolu ifadeler kullanılmıştır. Meselâ "Tereccuh bilâ müreccih muhaldir. Yoksa, tercih bilâ müreccih caizdir ve vâkidir. İrade bir sıfattır. Onun şe’ni böyle bir işi görmektir"(5) ifadesi anlaşılması çok zor olan bir ifadedir.

Kısa ve öz metinler

Risale-i Nur'un bir diğer özelliği de çok ilmî, çok mu'cez, çok az cümle içerisinde çok şey ifade edilmiş metinler halinde olmasıdır. Yani kısa bir metin içerisinde çok şeyler ifade edilmiştir. Risale-i Nur'un tamamı böyledir. Risale-i Nur çok kısa yazılmış, tafsilat verilmemiş bir eserdir. Müellif de bunu çok yerde belirtmiştir. Bazen "Bu denizden bir katre gösterdik," bazen "Çok mufassal olan bu mevzuun ancak bir vechini ifade ettik" gibi ifadeler kullanmıştır.(6)

Risale-i Nur, ele aldığı mevzuu kolayca anlatmıştır ve kolayca anlaşılmaktadır. Ancak dikkatlice okumak gerekir. Hatta diyebiliriz ki, öğrenmek niyetiyle, dikkatlice ve kalp gözü açık olarak okunduğu takdirde, kolayca anlaşılan bir eser olduğu görülür. Müellifi bu özelliği zikrediyor ve kendi ifade tarzının "muğlak" ve "anlaşılmaz" olduğu yolunda bir kanaat olmasına rağmen, en büyük ve en geniş bir konuyu (kader, ruh vb.) âmi insanlara da anlatabilecek tarzda bir ifadenin risalelerde yer aldığını beyan ve bu özelliğin bir "eser-i inayet" olduğunu söylüyor.(7)

Risale-i Nur’da hitabet sanatının özelliği de vardır. Hitabet de, belagat gibi bir dilin kullanış sahası ve özelliklerinden biridir ve edebiyatta bir sanattır. Retorik dediğimiz beyan veya hitabet, edebiyatın bir bölümüdür. Risale-i Nur'un bazı kısımları hitabet diliyledir. İstanbul'da bilahare Selanik'te Hürriyet Meydanı’nda yapılan konuşma (Hürriyete Hitap) güzel bir hitabet misalidir. İstanbul'da Harbiye Nezareti (Milli Savunma Bakanlığı) bahçesinde askerlere yaptığı iki konuşmada (1- Kahraman Askerlerimize ve 2- Asakire Hitap) birer hitabet sanatı misalidirler. Yine 31 Mart vesilesiyle müellifin askerlere beyanı da bir hitabet sanatı misalidir. Üçüncü Şua ise hitabet sanatının en bariz, en büyük ve en uzun misalidir.

Risale-i Nur'un bir diğer özelliği de dilekçeler ve temyiz lahikalarında ortaya çıkar. Yazı dili, konuşma dilinden farklıdır. Yazı dili de yine kendi içinde bir kaç kısma ayrılır. Bazen hikâye tarzında kullanılan, bazen sohbet tarzında vb. kullanılan bir dil özelliği söz konusu olur. Resmî makamlara sunulan, bir şey isteyen, bir şikâyette bulunan, yani bir dilek ihtiva eden metinlerin dili, ayrı bir yazı çeşididir. Bediüzzaman Said Nursî’nin mahkeme, valilik, Bakanlar Kurulu ve benzeri makamlara müracaatları ve verdiği dilekçeler vardır ve bu dilekçelerde yazı dilinin özelliğini kullanmıştır.

Risale-i Nur'un dilindeki bir başka özellik de gerek dilekçe ve layihalarda ve gerekse risalelerin bizzat kendisinde, ifade olarak kullanılırken savcılara, emniyet müdürlerine ve idarî amirlere ipucu vermeyen, onların suç unsuru bulmalarına imkân vermeyen bir tarzda olmalarıdır. Yani Bediüzzaman Said Nursî bir şeye cevap verirken, bir konuda yazarken savcı veya hâkim o ifadede ve metinde kolay kolay bir suç unsuru bulamaz. O şekilde kaleme alınmıştır ki bunun içinde bir suç unsuru bulmak mümkün değildir.

Hassas ve ustaca cevaplar

Risale-i Nur'un bir diğer özelliği de hassas bazı mevzularda verilen cevaplarda ve yazılan metinlerde çok dikkatlice hareket edilmesidir. Bazen çok hassas bir konuda cevap rica edilmekte veya o mevzunun aydınlatılması istenilmekte, ama verilen cevap o kadar ustalıkladır ki, insan kolayca öyle söyledi veya böyle söyledi şeklinde kesin bir kanaate varamamaktadır. Çünkü sorulan veya ortaya atılan mevzu hassastır. Meselâ "Siz Mehdi misiniz?" sorusuna veya "Siz Mehdi’siniz" değerlendirmesine verdiği cevaplar böyledir. Deccal ve Süfyan hakkındaki ifadeler yine böyledir.

Risale-i Nur'un bir diğer özelliği de bazen çok basit Türkçe kelimeler kullanmasıdır. Meselâ Otuzuncu Lem’a’da geçen ”çevik çalak” tabiri veya On Dokuzuncu Mektup'ta geçen “Devenin ıhması”, “kanadını kısması” gibi kelimeler Anadolu’da kullanılan öz Türkçe kelimelerdir. Bunların sayısı azdır, ama yeri geldikçe, zaman zaman kullanılmıştır.

İslam kültürüyle bağlantılı bir dil

Risale-i Nur'un dil özelliklerinden biri de şudur: Okuyucunun İslam kültürüyle irtibatını devamlı nazara almış ve sağlam tutmuştur. Risale-i Nur'un kullandığı dil, İslam kültürü ile Kur'an hükümleriyle, hadislerin mana ve muhtevasıyla sıkı bağlantılıdır.

Türkçe'de yaklaşık 80 yıldır meydana getirilen veya getirilmek istenen tahribat çok büyüktür. Türkçe’deki Arapça ve Farsça kelimeler, ıstılahlar, dinî ibareler sökülüp atılmak suretiyle Türkçe fakirleştirilmiş ve yozlaştırılmıştır. Bu sebeple uydurma Türkçe dediğimiz bir Türkçe ortaya çıkmaktadır ki, bu Türkçe'de asla İslamî bir kültür, asla İslamî bir mana yoktur ve böyle bir irtibat kurmak da, bulmak da mümkün değildir.

Risale-i Nur'da kullanılan dil ise, bir İslam kültürüne doğru gidişi, bir hadisin mana ve muhtevasına sevk edici, Rabbanî hikmetleri anlamaya götüren bir özellik halinde kendini göstermektedir.

Risale-i Nur, sadeleştirilmemeli

Risale-i Nur’un dili konusunda belirtilmesi gereken bir diğer mevzu da şudur: Zaman zaman “Risalelerin dili sadeleştirilmeli” veya “Risale-i Nur'daki bazı kelimelerin yerleri değiştirilmelidir” gibi beyanlar, arzular ve iddialar ortaya atılmaktadır. Bu konuda bizim cevabımız şudur: Asla ve kat’a Risale-i Nur'un dili değiştirilmemelidir. Risale-i Nur'un şerhi yapılabilir. Risaleler üzerine haşiyeler yazılabilir. Bunu Bediüzzaman’ın kendisi de belirtmektedir. Ama Risale-i Nur'un metni, esas orijinal dili değiştirilmemelidir.

Aksi takdirde yukarıda saydığımız özelliklerin hiç biri kalmaz. Yani Bediüzzaman’ın bir yerde dediği gibi, “Bu memleketin kabristanındaki taşlar üzerindeki kitabeler dahi o dilin özelliklerini ve İslamî muhteviyatı belirtmektedir.”(8) Aynı şekilde Risale-i Nur da yine katî surette İslamî kültürü, Kur’an’ın mana ve muhtevasını, İslamî hakikatleri ortaya koyan kolayca cerh edilmesi kabil olmayan bir metin halindedir. Risale-i Nur'un dili kesinlikle değiştirilmemeli, tersine orijinal metin halinde muhafaza edilmelidir.

Bu konuda bir teklifimiz de şudur: Risale-i Nur'un orijinal el yazmaları, ilk yazılan metinler bir mikro film halinde muhafaza edilmeli veya bilgisayarların disketlerine kaydedilmeli, zaman zaman üzerinde yapılan şerhler de bu asıllara bakılarak muhafaza edilmelidir.

Risale-i Nur Külliyatı’nın lisan ve edebiyat özellikleri yukarıda saydıklarımızdan ibaret değildir. Bu konuda ayrıntılı bilgi Nesil Yayınları arasında çıkan “Risale-i Nur’un Dil Özellikleri” isimli kitabımda verilmiştir.

Dipnotlar:

1-Müellif, Risale-i Nur'u yanındakilere söyleyerek yazdırdığını birçok yerde ifade etmiştir. Misal olarak bkz. 26. Lem'a, ll. Rica, son paragraf; 12. Rica'nın başı; Konuşan Yalnız Hakikattir, Emirdağ Lahikası, II, 78; 28. Mektup, 7. Mesele 4-5. İşaret.
2- Bu konuda bkz. Barla Lahikası, s. 351.
3- Bkz. 19. Mektup’un baş kısmı; 28. Mektup, 7. Mes'ele, 5. İşaret.
4- Bkz. 13. Lem'a, 3. İşaret; İşârâtü'l-İ’câz, s. 57 vd, Tebliğ Yayınları, İstanbul 2001; Ayrıca bkz. Sözler, 25. Söz, 1. Şua, 1. Şule
5- 26. Söz, Altıncısı.
6- 30. Lem'a'nın nüktelerinin baş kısımları.
7- 28. Mektup, 7. Mesele, 3, 4 ve 5. İşaret.
8- 29. Mektup, 7. Kısım, 1. İşaret.

Moral Dünyası Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Risale-i Nur Haberleri