Risale Haber-Haber Merkezi
Eğitimci-yazar Emir Selçuk, Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan makalesinde "Kırmızı kitaplar'ın kırmızı çizgileri"ni yazdı.
Bir zamanlar; yazılmasının, yazılsa bile matbaalarda basılmasının, basılsa da okunmasının yasak olan kitaplar olduğunu, bu kitapları yazanların kara listeye yazıldığını, basanların matbaalarının basıldığını, okuyanların zindanlarda canlarına okunduğunu ifade eden Selçuk, "O zamanlar hapishanelerde kibrit kutularına yazılan bu kitaplar, şimdi 50 yabancı dile çevrilmiş, üniversitelerde bu kitapları ve müellifini incelemek üzere kürsüler kurulmuş, hakkında uluslararası sempozyumlar düzenlenmiş, doktora tezleri yazılmıştır. Sadece Türkiye'de 20 civarında yayınevi tarafından neşredilen bu kitapları şimdilerde Diyanet de yayınlamaya başlamıştır. Kırmızı kaplı kitaplardan, yani 'Risale-i Nur'lardan bahsediyoruz. 'Çok satanlar' listesinde göremezsiniz bu kitapları. 'Çok okunanlar' diye bir liste olsaydı şüphesiz zirveye bu kitaplar yerleşirdi. Zaten o kitapların öyle bir derdi de yoktur: 'Risale-i Nur müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı' der bu kitapların müellifi Bediüzzaman Said Nursi" dedi.
Birkaç aydır Risale-i Nur ve Bediüzzaman isminin sıklıkla gündeme geldiğini hatırlatan Selçuk, Risale-i Nur'un kırmızı çizgilerini anlattı:
"O'nun fikir ve vecizelerine çokça atıf yapılıyor. Bediüzzaman bir mütefekkir. Mütefekkirlerin sözleri çok katmanlı anlamlar ihtiva eder. Bu eserlerde herkes kendi mizacına uygun argümanlar bulabilir. Bediüzzaman'ın tabiriyle 'arı su içer bal yapar, yılan su içer zehir yapar' Önemli olan fikir çiçeklerinden bal yapabilmektir. Bunun yolu da Risalelerdeki temel prensipleri anlamaktan geçer. Kırmızı Kitaplar'da, müellifini dahi bağlayan çok net, -tabir caizse- kırmızı çizgiler vardır. Bu yazıda bu çizgilerden bazılarını anlatmaya gayret edeceğiz.
HİZMET SADECE İSLÂM İÇİNDİR
Risale-i Nur'da 'hizmet' kavramı 'Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye' şeklinde geçer. Yani 'hizmet'ten maksat iman ve Kur'an'a hizmettir; bu da ancak meşru vasıtalarla olur. Bediüzzaman, davasının esasını şöyle anlatır: 'Ben, cemiyetin iç hayatını, manevi varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum, yalnız Kuran'ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Milletimizin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.' Bu samimi beyanlarda; şan, şöhret, siyaset, ticaret vs. gibi dünyevî hiçbir maksat yoktur. Tam bir şefkat ve ihlâs vardır.
Risale-i Nur'un hizmet tarzı 'müsbet'(yapıcı) hareket'tir. Anarşi ve kaosa şiddetle karşıdır. Bediüzzaman sadece Osmanlı Devleti ve Türkiye'de değil, bütün âlem-i İslâm'da, İslâm'a hizmet için müspet(yapıcı) hareketi müdafaa eden nadide şahsiyetlerdendir. Ona göre İslâm'a hizmet, ancak müspet hareketle, emniyet ve asayişi asla zedelemeden, bilakis teyit etmekle mümkündür. Bu konuda şunları söyler: 'Bizim vazifemiz, müspet hareket etmektir. Menfi(yıkıcı) hareket değildir.' 'Bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umûmiyeye (asayiş) hizmet etmemişsem Allah beni kahretsin.'
BEDİÜZZAMAN'A GÖRE DÂHİLDE KILIÇ ÇEKİLMEZ, KILIÇ HÂRİCE KARŞIDIR
Şeyh Said, isyan hareketini başlatınca Bediüzzaman'ın da nüfuzundan faydalanmak ister. Bediüzzaman 'Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet'e hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir' diyerek onu şiddetle ikaz eder. Bediüzzaman, 28 sene zindan hayatına, 19 defa zehirlenmeye, her türlü işkencelere katlanmış ama kendisine bu zulümleri reva görenlere beddua dahi etmemiştir. 'Ben kaderin mahkûmuyum' diyerek vatanını terk etmeyi asla düşünmemiştir.
Bediüzzaman, 'Bin ruhum da olsa, Kur'an'ın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım' diyen tavizsiz bir İslâm âlimidir. Zulmün ve İslâm düşmanlığının en şiddetli olduğu bir dönemde, 1934 yılında 'Tesettür Risalesi'ni yazmış, örtünmenin Kur'an'ın bir emri ve Şeâir-i İslâm olduğunu beyan etmekten çekinmemiş, bu risalesi sebebiyle 11 ay zindanda zulüm gördüğü halde taviz vermemiştir.
HİZMET KARŞILIĞINDA MADDİ-MANEVİ HİÇBİR ÜCRET BEKLEMEMEK
İslâm'a hizmetin mukabilinde hiçbir ücret (maddi-manevi makam, mevki vs) beklememek ve almamak Risale-i Nur'un önemli bir prensibidir. 'Neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle mükellefiz.' yani 'Peygamberler nasıl ki dini tebliğ etme vazifesinde insanlardan hiçbir karşılık beklememişler, biz de buna uymaya mecburuz' 'Bu dünya hizmet yeridir; lezzet, ücret ve mükâfat yeri değildir' diyen Bediüzzaman, küçüklüğünden beri zekât ve sadaka kabul etmemiş, hediye dahi almamıştır. 'Tasannu ve temelluktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor' der. Bediüzzaman Said Nursî'nin 100 yamalı elbisesi, bugün müsrif modern dünyaya bir ibret levhası olarak Isparta Bediüzzaman Müzesi'nde sergilenmektedir.
BÂKÎ HAKİKATLER FÂNÎ ŞAHISLAR ÜZERİNE BİNA EDİLEMEZ
Bediüzzaman kendisini değil, Risale-i Nur'u, Risale-i Nur'da da her zaman Kur'an ve Sünnet'i nazara verir. Mektubat'ta şöyle der: 'Sözler'deki (Risaleler) hakâik ve kemâlât benim değil, Kur'an'ındır ve Kuran'dan tereşşuh etmiştir. (…) Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.' Bediüzzaman, talebelerini daima tefekküre, düşünmeye ve sorgulamaya davet eder. Eserlerinin 'gazete gibi' okunmasını istemez: 'Her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge (yani İslâm esasları) vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalpte saklayınız. Bakır çıktıysa (…) bana reddediniz, gönderiniz.'
RİSALE-İ NUR'UN SİYASETLE ALAKASI YOKTUR
Bediüzzaman 'Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım' der. İman hakikatlerini maddî veya manevî hiçbir şeye âlet etmemek, tâbi kılmamak ilkesi, Risale-i Nur hizmetinin anayasa maddesidir. Bediüzzaman 'Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir(anayasa)' der. Bediüzzaman siyasetle ilgilenmemiş, fakat Müslüman bir âlim olarak idarecileri daima İslâmî esaslar çerçevesinde uyarmış, hak ve hakikati her daim ifade etmiştir.
RİSALE-İ NUR'UN KAYNAĞI KUR'AN VE SÜNNETTİR
Bediüzzaman; çağımızda bir asr-ı saadet Müslümanı, Risale-i Nur da bir İslâm kültürü külliyatıdır. Müellifinin tabiriyle: 'Resâili'n-Nur ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünûnundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki, semâvî olan Kuran'ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.' Risalelerdeki kavramlar tamamen Kuranî ve İslâmî'dir. Mesela adına 'diyalog' denen ve her tarafa çekilen mefhum Risale-i Nur'un malı değildir. Evet, Risale-i Nur'da Ehl-i Kitap ile münasebetlere ait Kur'an ve Hadis'e dayanan bazı fikirler vardır fakat 'diyalog' şeklinde bir tabir eserlerin hiçbir yerinde geçmediği gibi, bu tabirin altında cereyan eden faaliyetlerin büyük çoğunluğuyla da Risale-i Nur ve müellifi arasında bir ilişki kurmak mümkün değildir. Tabii 'sadeleştirme' adı altında bu kavram da Risalelere girer mi, onu zamanla göreceğiz.
Risale-i Nur hareketinin öncelikli gayesi Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşliği temindir. Bediüzzaman İslâm toplumunun manevi dertlerine derman yetiştirmeye çalıştığı gibi, müminler arasındaki ihtilaflara karşı da İhlâs ve Uhuvvet Risaleleri gibi reçeteler yazmıştır. Hutbe-i Şâmiyye adıyla Şam Emeviye Camii'nde büyük bir konferans vermiş, Müslümanları uhuvvet ve ittihada davet etmiştir. 'Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâm'ın eleminden gelen teellümât beni ezdi. Âlem-i İslâm'a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum.' diyen Bediüzzaman'ın kalbi bütün Müslümanlar için daima ıstırapla çarpan bir kalptir.