Paradigma, insanların hayata, olaylara bakış açısını, değerler sistemini, neye ne kadar önem verdiğini, fedakârlık katsayısını, renk ve zevk anlayışı gibi kişiye has karakterini tanımlamak amacıyla kullanılır. Hangi çapta olursa olsun sosyal grupların ortak paydasında yer alan değerler de paradigma ile tanımlanır. Nereden geldi? Nasıl geldi? Kim getirdi? Bilmiyorum. Ama birden çok kelime ile açıklanabilecek değer ve prensipleri ifade eden kelimeyi sevdim.
Dışarıdan alınmış diyerek bu kelimeyi lütfen hor görmeyin.
Kişilerin ve sosyal grupların olaylara bakış farklılıklarını anlatabilmeyi gayet basit tek kelime ile ifade etmek mümkün olabiliyor.
Maksadımız kelimenin, reklamı ve pazarlamasını yapmak değil. İfade ve ispat etmekte aciz kaldığımız bazı meseleleri açıklığa kavuşturmakta kolaylık sağlaması bakımından belki uzun bir giriş oldu.
Risale-i Nur ve Tevhidî paradigma
Risale-i Nur’un öğretilerine göre ortaya çıkan paradigma özgün ve orijinaldir.
Risaleye muhatap olan insan aldığı mesaj akıl kapısından girer, duygu yolundan ilerleyip kalpte karar kılıp ruhun derinliklerine nüfuz eder.
Sadece akıl zemininde kalmayıp, oradan kalbe, duygulara, lâtiflere (duygudan farklı hasseler) hatta genetik yapıya, hücrelere atomları da içinde alan kökten kimyasal bir değişime vesile olur..
Risale-i Nur öğretisi, çok keskin ve hızlı paradigma değişimlerine vesile olması meselesine temas etmek istiyorum.
Risale-i Nur’un ilk telif yıllarında, Üstad Bediüzzaman’ın sağlığında meydana gelen keskin değişimlerin, intibahların, uyanışların, düşünce ve davranıştaki yaşanan büyük değişimlerin anlatıldığı hayat hatırları okurken sanki o anı yaşıyor gibi bir his kaplıyor insanı. Roman desek roman değil. Gerçeğin bire bir yaşanmış hali.
Sahabe dönemi gibi. Tahammülü zor çetin baskı, zulüm, işkence, hapis, sürgün, mahrumiyet gibi akla gelmedik muameleler zamanında hiç tereddüt etmeden her şeyi göze alabilenlerin yaşadıklarını hatırlamanın çok büyük faydası var.
Hayata format atmak oluyor İlk dönem nur talebelerinin hayat ve hatırlarını hatırlamak.
Hayata bakışımız, hayatta neye ne kadar değer verdiklerimizi, önceliklerimiz, fedâkârlık katsayımızı ölçmek kıyaslamak test etme imkânı sayılır hayat ve hatırlar.
Paradigmayı kalibre etmek denilebilir. Zamanın gerekleri deyip, ülfet ve gafletten, görenekten nefsin hilesiyle eksen kayması yaşadığımızın farkına varamayabiliyoruz.
Paradigma değişimin en bariz örneği; İslâm’dan önceki Ömer, İslâm’dan sonraki Hz. Ömer…
Çok katı mizaçlı, gaddar bir ruh haliyle sözde kız kardeşine haddini bildirmeye gider. Hidayet nasip olur kırkıncı Müslüman olarak. Buna benzer çok şeref sahneleri ve levhaları örnekleri var.
Risale-i Nur hareketi de aynen asr-ı saadet modeli örneklerle doludur.
Belki binlerce milyonlarca dünyanın dört bir yanında bilemediğimiz duyamadığımız örnekleri yaşanıyor. Bazen bir vesile haberimiz oluyor.
Denizli hapsinde birkaç adamı katledenlerin Risale-i Nurla intibaha geldikten sonra tahta kurularını dahi öldürmekten çekinmeleri paradigma değişiminin uç örnekleridir. Beylerbeyli Süleyman Hünkâr bunlardan birisi.
Felsefenin paradigması nefsi ve vahşidir
Risale-i Nur’da batı felsefesi ve Avrupa medeniyet anlayışı ile İslâm medeniyeti mukayesesi vardır.
Felsefenin şakirdi ile Kur’an talebesinin paradigması Lem’alar mecmuasının 17. Lem’anın Beşinci Notasında tafsilatlı izah ediliyor. Hemen konunun başında Avrupa ikidir diyor. Müspet ve menfi Avrupa’yı beşere faydalı esasları olan felsefeyi değil dinsiz felsefeyi hedef seçiyor.
Felsefenin şakirdi en küçük menfaate taparken, takla atarken Kur’an tilmizi, cenneti dahi maksadına alet etmeyişini nazara veriyor. Felsefe terminolojisi ile ihlas ancak bu kadar ispat edilebilir ve felsefenin dayanakları çürütülebilir.
Bahsi geçen eser ve bölümde, batı felsefesinin çürümüş beş temel ilkesi ile İslâm medeniyetinin terü taze beş esasının mukayesesi yapılır.
Özetle;
Felsefenin paradigması vahşidir. Çünkü nefsi ve şeytanidir. Allah’a iman temeline Peygamberimiz(asm) sünnetine dayanan İslâmın paradigması tevhidi ve rahmanidir.
Tevhidi paradigma, imanın hayata hayat olmasıdır. Söylemle, sloganla değil, niyetle, fiille, davranışla, mânây-ı harifi ile ifade edilebilir.
Doğru İslâmiyet ve İslâmiyet’e ait doğruluğu ferdi ve toplum olarak hayata geçirilmesidir.
Kesinlikle sadece aidiyet, mensubiyet, şekil, prosedür, etiket, isim ve adres işi değildir.
İmanın, akıl kalp, ruh, niyet, itikat, teslimiyet, tereddütsüzlük, adanma, fenafil olma, her düşünce ve davranışta referans Kur’an ve sünnete tabi olma islâmi paradigmayı tanımlar. Her hâal ve etvarı ile tanımlar. Çünkü “her mü’minin her hareketi imanından neş’et etmediği gibi her kâfirin her sıfatı kâfirliğinden neş’et etmez” gerçeğine ne diyeceğiz. Müslüman kimlikten kâfir sıfat, kâfir kimlikten Müslüman sıfatı sadır olabiliyor.
Bu paradigma meselesi, bilgi, beceri, prosedür ve mevzuat meselesi de değildir. Vicdani ve ruhani bir hâldir. Mânây-ı harfi, niyet ve nazar meselesidir. Akıl, kalp ruhun, şuur ve şuuraltının derinliklerine dayanan yine de iman ve itikadın özümsenmesi meselesidir.
Paradigmaya göre ayar yapmak veya format atmak
Nasıl?
Kesintisiz Risale-i Nur’a muhatap olmak. Aynı yeri her yeni okuyuşta farklı bir mânâ keşfedilmiyorsa o eylemde zihin, kalp ve ruh yok sadece beden vardır.
Duygu yoğunluğunu canlı tutmak. Pozitif duyguları canlı tutmak. Risale-i Nur la sürekli hem hâl olmak. Zihin ne ile meşgul olursa kalp onda fani olur. Zihinde mânevi gündem taze kalmalı. Fikir ve fiille.
Çerçevesini aklın çizdiği duygusallığa çok ihtiyaç vardır. Estetik katmak. İbadette âzimeti ihtiyar etmeye gayret.
Lahikalar kadar geçmişte yaşanmış hayat ve hatırların duygu zenginliğini desteklemek için çok büyük faydası olduğunu söylemek için sözü bu kadar uzattım.
Üstadın iman, hayat, şeriat diye üç büyük vazifelerin hepsini yaşayarak pratiklerini göstermişler saff-ı evveller.
Nerede? Ne zaman? Hangi olay? Hangi sual? Kimlere? Ne demiş?
Hayat ve hatırların ortalamasından Risale-i Nur talebesinin paradigma haritasını çıkarmak mümkündür. Güncel hadiselerin manipülasyonu ve sarmalından etkilenmeyecek öyle bir projeksiyoner bakışa sahip olunmalı ki, olayların ve aktörlerin değişimi asla isabeti ve istikameti şaşırmaz.
Paradigmanın sağlam yapılanması ile her zaman ve zeminde isabetli çıkış yolu bulunabilir.
Feraset ve basiret de sağlam paradigmanın şubesidir ve pratiğidir.