Risale versiyonu olmadan çağın programları çalışmaz!
Risale Çağı’na hoş geldiniz. Evet, Risale Çağı.
Biz bu çağı hazır bulmadık, devraldık.
20. Yüzyıldan gelen mirasın, kışını, fetretini, ıstırabını, çekirdek olarak toprakta hazırlanışını ve şimdi filizlenmesini görerek “Risale Çağı” diyoruz.
Higgs Bozon’undan bahsedilir, hemencecik risale imdada yetişir, Üstad ona geçen yüzyıldan beri “esir” maddesi demişti.
Kürt meselesi gündemde sıcaklığına korurken, bütün alternatifler mahcubiyetin ve sefaletin açmazını sunuyorken, Münazarat eseri, gecikmiş yüzyıla inat yol haritamızı veriyor.
İslam’ı tarif eden devlet, Kemalizm mayasını bütün düşüncelere şırınga ederken, şimdilerde de Aleviliği tekrardan dizayn ediyor. Yine Risale bize hakiki Aleviliğin ve günümüzde bizi alakadar eden kısmın özünü, ruhunu veriyor.
Avrupa tartışması 200 yıldır değişmez, çatışma/yakınlaşma/sömürülme/öğrenme/itme alanımız. Haçlıdan gelen savaş kültüründen 20. Yüzyılın başlarında kurulan yeni dünya oluşumuna geçişi algılayamama, nerede karşı olacağını, nerede yakın olacağını bilememe ve daha doğrusu yeni çağı okuyamama garipliği ile çökmüş bir Osmanlı’dan günümüze dek bir karmaşa yaşanıyor.
Türkiye, kuruluşundan beri ruhuna sadık kalmasa da “Cumhuriyet” dedi. Bu ifadeyi ve esasını, cumhuriyetten önce Bediüzzaman ortaya koyarak, O’nu “cumhuriyet düşmanı” olarak tahrik etmek isteyenlere, asli olan hiçbir mirası bırakmadı ve komplekssiz bir şuur ve idrakle asr-ı saadete referans yaptı ve “Ben cumhuriyetçiyim” dedi. Siyasi muhataplarını ve süfyanizmi hakikatin isimlerini kullanmaktan ve istismarından uzaklaştırdı.
Meşturiyeti, meşvereti, meşruluğu, medeniyeti ve hürriyeti yeniden tarif etti. Çağın ruhuna hürriyet ve meşvereti üfledi.
Aya gidildi. “Gidilmez” diyenler oldu. Halbuki 1940’ların başında Kur’andan aldığı sünuhat-ı kalbiye/akliye ile ayın fotoğrafını/vaziyetini/şartlarını/sonuçlarını bize tefsir etti.
20. yüzyılın başında, Van’da 1899’da geçen yüzyılın temel ihtiyacını, karakterini ve çözümünü resimlemişti. Menfi Avrupa ve menhus ruh karşısında ana senaryosunu Kur’ani bir dürbünle görmüş, uzakları yakına getirmişti. Kıyamete kadar ebedi hakikatin çağlarımızdaki tecellisini göstermişti. “Fünun-u cedide lazım” demişti. Medreselerin ıslahını savunmuştu. Şiddetli eleştiri yapmıştı.
Şeyhlere, ağalara, beylere, idarecilere, padişaha, eğitim tarzına, istibdada, cehalete, yoksulluğu ve ihtilafa…
Sorgulanmaktan çekinmemiş, herkesi müzakereye, hatta münazaraya davet etmişti.
Tek ”silahı” manevi cihad idi. “Keskin kılıcı” ise delil idi. İspattı . Maddi cihad harice olurdu. O’da tecavüz durumundaydı. Bizim vazifemiz “Nurani müdafaa” idi. Hakkın müdafaası… Hakikatin kendisi değil vekili olma duası..
Risale; İkna edici, mantıklı ve hikmetin Kur’an’dan gelen derin köklerine vakıf ve bütün mazinin hafızasını güncelleyip günümüz formatında risale olarak bize sunan bir temsil, bir vekil ve bir çekirdekti.
Terakki, kadın, çocuk, gençlik, hastalık, istişare, kabiliyet, teşebbüs, yaşlılık, tefekkür, teşrik-i mesai, taksimül a’mal, kardeşlik, dostluk, talebelik, ilim, fen, icat, istikbal…v.s. binlerce kavram/konu risale versiyonu ile hayat buldu, çağa üflenen birer ruh ve mana oldu.
Risale versiyonu, eski bilgisayarlarda çalışmaz. Eski programları da kabul etmez. Eski yöntemlerle de açılmaz ve anlaşılmaz. Çünkü yeni bir versiyondur. Daha doğrusu versiyonların versiyonudur. Hangi alanda olursa olsun yeni bir versiyon üretecek olan versiyonlara ana versiyondur.
Risale versiyonuna/çağına hoş geldiniz!
Hazırsanız, çağ sizin, değilseniz ömrünüz teville geçer vesselam.
Bir de bunalırsınız. Bir de kendinizi önemsersiniz.
Biliyoruz ki, baki hakikatler baki versiyonlar ister.