İslam'ın toplumsal zemini, son yüzyılda çok yara aldı, hatta kimi zaman tahrip edildi. Kur’ani zemine yapılan bu saldırılar, daha çok bilim ve felsefe üzerinden konumlandırdı kendini. İman esaslarını inkar eden materyalist akımlar, Osmanlının modernleşme sürecinde maalesef mekteplerle birlikte okul müfredatı içine girdi. Dışlanan medreseler kendini yenileyememenin cezasına maruz kaldı. Böylece Cumhuriyetle birlikte sistemli bir dini red programı icra edilmiş oldu.
Risale-i Nur, bu sistemli, devlet gücünü kullanan dini red cephesine ve millet vicdanını örseleyecek bu materyalist yapılanmaya karşı, iman ilmi üzerinde durdu. İman esaslarını dimağlara ve gönüllere yerleştirecek (ispat) ilmi argümanları çok iyi reçetelendirerek Anadolu'nun manevi kurtuluş mücadelesindeki Hekimi oldu. Ve maya tuttu. Anadolu İlacını bulmuştu.
İman-ı tahkiki ile mekteple medrese birleşirken, İrfani ayak, nur dersleri ve cemaat kültürü ile yenilendi. Risale-i Nur, Kur’an zemini üstüne iman temellerini yerleştirdi bir kez daha.
Hayat dairesi, iman hizmetlerinin ikinci basamağıydı, ama hayat kısmı engellerle doluydu.
"İman-hayat-şeriat" kronolojisinin sağlam temellendirmesi olan iman-ı billah ve iman hizmeti, hayata taşındıkça, hayata yerleştikçe, hayatı dokudukça pekişti, hayat buldu. "Hayat-ı içtimaiye ve beşeriye" mevzuları, imanın tezahürü olarak risalelerde ciddi bir yer tutup, iman-hayat ikilisi olarak sürekli karşımıza çıkmasına rağmen, okumalarımız birini esas gördüğü için ikincisini birincinin gereği olarak yeterince dokuyamadı.
İman dairesinin ihyasında, zemin, temel ve taşıyıcı sistem olduğu gibi hayat dairesinin de sosyal/toplumsal zemini, temeli ve taşıyıcısı vardır. (Şeriat dairesinde de benzer bir sistem söz konusudur, eski dönem eserleri bu haritayı temsil eder.)
Lahikaların ayrıca birer hayat okulu ve rehberi, Risale hizmetinin tarz ve esası olarak münhasıran ortaya konulması da bu gerekliliğin takviyesidir. Lahikalar, aynı zamanda imanın hayat dairesindeki içtimai ve beşeri pratikleridir. Bir arkadaşımın entelektüel ve eşinden dolayı risaleye ve ortamlarına intisap etmiş muhtereme eşi, bir gün müşahedelerini nezaketli bir üsluba sararak şöyle demişti; "Beşeriyet konuşuluyor ama beşeri hal sıkıntısı var." Hala beni etkileyen bir bakıştır. İşte bu boşluğu ancak lahikalarla doldurabiliriz. Bu yazı, bu konuya kısa bir mukaddime niyetidir.
Teşbihte hata olmasın, asrı saadet döneminin sıkıntıları karşısında Peygamber Efendimizin (asm) hal, tavır ve pratiklerinin esasını bize veren ve o ruhun bu çağdaki uygulamasını günümüz ölçeğinde pratize eden ve muktezayı hale mutabık bir arazi çalışması ortaya koyan lahikalardır.