Bayram namazı öncesi Ankara’nın tüm camilerinde yapılan vaazın konusuydu, ritüeller, semboller ve Şeair-i İslâmiye.
Resmi ideolojinin kurucu aktörlerini zorlama tevillerle ilgili ilgisiz her konuya yamalanan resmi hutbelerden usanmıştık. Merkezi sistemden verilen vaaz da klasik sunumlardan biridir diye düşünmüştüm. Büyükşehirlerde bayram namazında camilerde yer bulma telaşı saiki ile dışarıda namaz kılma zorunda kalmayalım diye biraz erken gitmiştim.
Konuşanın sesini televizyondan tanıdığım birsiydi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez. Birkaç TV Programında izlemiştim. Bir keresinde TRT-2 de Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un sunduğu “Düşünce İklimi” programında “Hikmet” konusundaki değerlendirme ve yorumları çok harikaydı. Oldukça derin vukufiyete sahip bir değer olduğu şeklinde bir kanaate sahip olmuştum kendisi hakkında…
Sesin sahibini önceden bildiğim için pozitif bir ön yargı ve yani hüsn-ü kabul duygularım uyandı. Kurban Bayramını Ankara’da geçen dostlar mutlaka hatırlayacaklardır.
Oldukça yumuşak, akademik terminolojik ifade ediş tarzı, kuşatıcı, iletişime açık, her düşünceden insanın ön yargısız kolay kabullenebileceği bir dil kullanması dikkate değerdir. Hamasetten uzak, sakin olduğu kadar da kelime ve cümleleri etkili kullanıyordu.
Ritüeller, semboller, değerler ağırlıklı konuşmasında, kurban kesmenin de bu sembollerden olduğu vesilesi ile etkili bir mesaj verdi. Toplumun, hafızası, kimliği, mayası, bizi biz yapan, toplumu diri tutan değerlerin önemine etkili vurgu yaptı. Tebrik ediyorum.
Dini görev ve vecibelerin öncelik sıralamasında biliyoruz ki, farz, vacip, sünnet, adab-ı muaşeret diye sıralama vardır.
Farz vazife dışındaki sünnet-i seniyye ve âdâb dediğimiz ve yanlış anlaşılmaya müsait teferruat gibi değerlendirilen hayatın pratiklerinin ne kadar hayati öneme haiz olduğunu ispatlamaya çalıştı.
Şeair-i islamiye denilen sünnet kategorisindeki toplumsal uygulamaların önemi şahsi farzlardan daha ehemmiyetli olduğuna işaret edilmektedir.
Risale-i Nur’dan aldığımız derslerden de aşina olduğumuz; “Şeair-i İslâmiye cilt gibidir” denilmektedir. Bilindiği gibi belirli bir oranda cilt yandığı zaman yaşamak mümkün olmuyor.
Gerek ferdi hayatta gerekse sosyal hayatta küçük teferruat kabilinden kültürel zenginliğin unsurları olan uygulamaların ihya edilmesi çok önemli olduğu muhakkak.
Anadolu’da kültürel değerler, gelenek görenek dediğimiz, esas meseleler yanında gafletimizden önemsemediğimiz uygulamaların altında genelde dini referanslara dayandığı görülmektedir.
Günlük hayatın en küçük iş ve işlemlerinde, düğünde dernekte, komşuluk münasebetlerin, şarkılarda, türkülerde işin referansı, dayanağı, kaynağı İslâmiyete, sünnete dayanmaktadır.
Milletleri millet yapan, dinin hem ferdi hem toplumsal hayata değer katması, maddi ve mânevi gelişimin de dinamikleri şeair-i islamiye ile imtizaç etmiş teferruat diye bilinen hayat pratikleridir. Hanımların nakışlarında, mimaride, günlük kullanılan el işlerinde bile ritüellerin, sembollerin anlamı büyüktür.
Ahir zamanın en büyük tahribatı şeaire saldırı ile başlamış. Tarihten koparılmak için yapılan harf devrimi, dil devrimi aslında bir milletin var oluşu olarak takdim edilen yok edilme uygulamasıdır.
Dine hizmet davasında olan cemaatler, grupların zamanın tahribatına karşı yürüttükleri tamiratın en önemli bir boyutu öncelikle şeairi ihya etmek olmalıdır.
Özellikle mimaride, konutlarda Avrupa etkisi ile birileri bir şeyler tasarlamış çizmiş, belki bir asırdır aynı kalıpların estetikten uzak ruhsuz bir şekildir.
Düğünler, giyim tarzındaki model üretimi özgünlükten uzak. “Kendi yürümesini bıraktı, başkasını da taklit etmek istedi öğrenemedi, yürümeyi unuttu” denilebilecek ucube hayat Arabesk yaşama biçimi.
Özgün tasarıma kafa yorulmalı. Şeairi, ritüelleri, sembolleri, değerleri özünde taşıyan günümüzle de iletişim kurabilmiş bir tasarıma şiddetle ihtiyaç vardır.
Önerim “Şeair Sempozyumu” düzenlenmesidir.
Şeairin günümüzde nasıl ihya edilebileceği, uygulamaları, hangi alanlarda hemen, hangi alanlarda uygulama için bir yol haritası çıkarılmalıdır. Taassuptan farklı, özgün, referansları inanç temeline dayalı, günün şartlarına özden taviz vermeden uyumlu bir hayat tasarımı yapılmalı.
“İman… Hayat… Şeriat… “ vazifelerinin yerine getirilme sürecinin bir konsept olarak birlikte tanımını, açıklanması ne zaman nasıl yapılacak?
İlgi duyanlara duyurulur…